Devletin Alevilere resmi tutumudur

AABK Kurucu Başkanı Turgut Öker

AABK Kurucu Başkanı Turgut Öker

  •  Cemevlerine, bir ticarethaneymiş gibi 50 bin lira dolayında faturalar kesilmesinin, devletin resmi tutumu olduğunu belirten AABK Kurucu Başkanı Turgut Öker, “Bütün farklılıkları zenginlik olarak gören ve eşit yaklaşan HDP, bizim açımızdan bir şans. O yüzden içindeyiz. HDP programının bütün Türkiye halkları açısından bir kurtuluş olduğuna inanıyorum.  Mevcut sorunları çözebilecek bir program” dedi. 

AABK Kurucu Başkanı Turgut Öker, Cumhuriyetin 100. yılına girerken Alevi hareketinin, AKP iktidarının alaşağı edilmesi için diğer muhalefet güçleriyle konumlandığını söyledi.

Kürt meselesine dair kurulan masayı, 7 Haziran 2015 seçimlerinde alınan yenilgiyle deviren AKP iktidarı, 10 yıl önce başlattığı Alevi açılımını ise 2013’teki Gezi Parkı eylemleri sonrasında rafa kaldırmıştı. Yaklaşan seçimler öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında oy oranının giderek azaldığı gerçeğini gören AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Alevi toplumunun sorunlarını dinlemek bahanesiyle geçtiğimiz aylarda ülke genelindeki bin 585 cemevine temsilciler gönderdi. Tıpkı Kürt meselesinde olduğu gibi bu cenahta da “kendi Alevilerini” yaratmaya çalışmakla eleştirilen iktidarın bu yönlü söylemlerinin son örneği ise Erdoğan’ın 5 Aralık 2021’de Siirt’te katıldığı bir programda sarf ettiği sözler oldu. Avrupa’da, özellikle de Almanya’daki Alevi kurumlarını “Ali’siz Alevilik” yaratmakla suçlayan Erdoğan, Almanya’nın bu kurumlara 2019’da 30 milyon euro destek verdiğini ileri sürdü. Erdoğan’ın ismini zikretmeden hedef aldığı Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Kurucu Başkanı Turgut Öker, bu sözleri üzerine Erdoğan aleyhine 5 kuruşluk manevi tazminat davası açtı. Son dönemde verdiği kararlarla Türkiye’yi zorda bırakan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) için, “Bizim mahkeme kararlarımızı tanımayanı biz de tanımayız” diyen Erdoğan’ın avukatları, Öker’in açtığı davada ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) “ifade özgürlüğü” düzenleyen 10. Maddesi’ne sığındı. 25. Dönem HDP İstanbul Milletvekilliği yapmış bir isim olan Turgut Öker, ibadethane statüsüne alınmadığı için kesilen yüksek elektrik faturaları ile gündemde olan cemevleri üzerinden devlet ve AKP iktidarının Alevilere yönelik yaklaşımını ve izlenen politikaları MA’dan Ömer Çelik ve Cengiz Özbasar’a değerlendirdi. 

Alevi kurumları sınanıyor

Alevi kurumlarının özellikle son birkaç gündür cemevlerine kesilen 30 ile 50 bin lira arasındaki elektrik faturalarıyla sınandığını dile getiren Öker, dünyanın Alevilerin ibadethanesi olarak kabul ettiği cemevlerine, bir ticarethaneymiş gibi 50 bin lira dolayında faturalar kesilmesinin, bu sistemin Alevilere nasıl yaklaştığının en somut kanıtı olduğunu ifade etti. Öker, “Türk-İslamcı zihniyetin bugün bile kendi dışındaki toplumları, yapıları, kurumları eşit görmemesi, 10 yıl önceki yaklaşımlarında da ciddi olmadıklarının göstergesidir” sözleriyle, sonuçsuz kalan Alevi açılımını hatırlattı.

Alevi toplumunu yok etmek

Alevilerin diğer inançsal azınlıklar gibi Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devletin “asimilasyon ve yok etme” politikasıyla karşılaştığını söyleyen Öker, şöyle devam etti: “Başta Dersim olmak üzere Koçgiri, Maraş, Erzincan, Tokat ve Sivas, Alevilerin ana yurtlarıydı. Bugün bu şehirlerde bile yüzde 10 Alevi potansiyeli kalmadı. Katliam, göç ve asimilasyon, Aleviliği yok etmeye yönelik devletin resmi politikası, Tekke ve Zaviyeler Kanunu, Alevi dergahlarına el konulması, Diyanet İşleri Bakanlığı’nın kurulması, arkasından Alevi dergahlarının tamamının müzeye çevrilmesi... Alevilerin Hacı Bektaş’taki ser çeşmesi dergahımız müze statüsünde halen. Yakın tarihimizdeki katliamlar ve 12 Eylül faşizmi ile birlikte zorunlu din derslerinin müfredata dahil edilmesi tamamıyla Alevi toplumunu ortadan kaldırmaya yönelik politikalardır. Bu nedenle bir iktidarın kalkıp Alevilere, ‘Sizi ortadan kaldırmaya yönelik bugüne kadar ki politikalarla yanlış yaptık. Şimdi var olmanız için size hak veriyoruz!’ gibi bir yaklaşımı, ancak köklü bir değişiklik ve kopuşla olabilir.” 

Öker, devletin Alevilere, Kürtlere ve diğer toplumsal kesimlere yönelik izlediği temel stratejinin ise taleplerini sürece yayıp belirsizlikle yok etmek olduğunu ifade etti. 

Mevcut yaklaşım, devletindir

 Devletin temel karakteri ve ideolojisinde bir değişiklik olmadığı müddetçe Alevi toplumu açısından avantajlı bir durum olarak yansıyacak hiçbir adımın atılmayacağını vurgulayan Öker, iktidar nezdinde cemevlerine dönük yapılan ziyaretlere dair ise şunları söyledi: “Bugün İçişleri Bakanlığı’nın cemevlerini dolaşması tamamıyla güvenlik üzerinden; Buraları nasıl kontrol ederiz? Burada kimler var? Neler yapıyorlar? Yönetimde kimler var? Hak verme anlamında bir adım yok. Yoksa cemevlerini ibadethane olarak kabul etme anlamında dolaşsalar böyle bir saygısızlık olur mu? Camiler ibadethane olarak devletin her türlü imkanından faydalanıyor, faturalar alınmıyor, imamlara maaşlar veriliyor. Yine diğer bütün giderler devlet tarafından karşılanırken, cemevlerine yönelik ticarethane yaklaşımı devletin resmi tutumdur.”

Türklük ve İslamcılık dışında tanımıyor

Sonradan göç ettikleri Avrupa ülkelerinin devlet yöneticilerinin ağzından bugüne dek hiç “Siz Aleviler kim oluyorsunuz? Bu cemevleri de nerden çıktı?” sorusu çıkmadığını dile getiren Öker, Avrupa’da konfederasyonlarına bağlı 300’e yakın cemevi, Alevi kültür merkezleri olduğunu, okullarda Alevilik dersleri verebildiklerini belirtti. Öker, şöyle devam etti: “Bütün eyaletlerde devlet kiliseleri inanç kurumu olarak muhatap aldığı gibi bizi de muhatap alıyor. Bu ülkede de bütün halklara ve inançlara eşit yaklaşım konusunda bir mantalite olsa saniyede çözülecek bir olay. Özel olarak anayasal bir değişikliğe de gerek yok. Zaten yasal olarak ibadethaneler içerisinde sinegoglar, kiliseler, camiler var. Oraya bir cemevi yazsalar, sorun kökten çözülecek ama bu ülkede egemen zihniyet, Türklük ve İslamcılık dışında diğer farklı yapıları tanımak istemiyor. Günlük olarak politika ürettikleri için kalkıp insanlara ümit vermek için bir şey diyorlar ama arkasından bir şey çıkmıyor. Çıkmadığı gibi mevcut durum daha da kötüye gidiyor. O açıdan bunların hepsi devletin stratejisi. 20 yıllık AKP iktidarının Alevi düşmanlığını biliyoruz. Tarihsel anlamda her yerde söylüyoruz; bu zihniyet Muaviye zihniyetidir. Özel olarak bu politikayı izliyorlar. Cumhuriyetin 100. yılına gireceğiz. Bugüne kadar hiçbir hükümet nezdinde bir değişiklik olmadı.  Şu an Türkiye’nin içinden geçtiği süreç itibariyle insanlar aç ve yaşamını devam ettirmekte sıkıntı yaşıyorlar. Bu anlamda cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi yönünde bir kampanyanın bugün yürütülmesi gerçeklikle örtüşmeyen bir durum. O nedenle Alevi hareketi bir bütün olarak bugün muhalif güçlerle bu zihniyetin alaşağı edilmesine konumlanmış durumda.”

Erdoğan yalan söylüyor, iftira atıyor

Öker, Erdoğan’ın ismini anmadan kendisine yönelik sarf ettiği sözler için ise “Cumhurbaşkanı olmak, bir kişiye yalan söyleme hakkını vermez” diyerek, şunları ifade etti: “Bizim cemevlerimiz varsa, cemevlerimizin bin katı kadar Almanya’da cami var. Biz Alevilik dersi veriyorsak, onlar İslam dersi veriyor. Diğer alanlarda neler varsa inanç özgürlüğü kapsamında en fazla faydalanan İslami kuruluşlar. Şimdi bu gerçekliği gizleyerek sanki biz özel imtiyazlıymışız, Almanya veya Avrupa’da özel destek görüyormuşuz gibi iftirada bulunuyor. Onu da belgeledik. Güya Alman devletinden 30 milyon euro para almışız. Gençlik, kadın, kültürel faaliyetler için aktarılan katkı 500 bin euro ama ‘30 milyon euro’ diyor. Şu gerçeği de gizliyor; 7-8 bakanlığa eş bir bütçeye sahip Diyanet gibi bir yapılanma Avrupa’da yok. Devletin veya yetkili kurumların inançsal alana katkıda bulunmaları skandal olur. İnançsal alan, inanların kendilerinin katkıları ile sürdürülür. Oralarda devletin parası ile cemevi açamazsınız ve maaş ödeyemezsiniz. Kiranızı, diğer giderlerinizi kendiniz karşılarsınız ama çocukların eğitimi için, kadınlara yönelik özel sosyal faaliyetler yaparsınız. Bu faaliyetleri devlet destekler.” 

Öker’e göre, bugünün Türkiye’sinde “huzur ortamı” ancak ırkı, dini ve inancı ile ayrım yapmaksızın tüm yurttaşlara eşit haklar verilip, ‘Türklük’ ile ‘Sünnilik’ üzerinde inşa edilen anayasanın karakteri değiştiğinde inşa edilebilir. Bunun için gerekli olan şeyleri ise “Devletin tekçi zihniyetten vazgeçmesi, bu ülkenin zenginliği olan farklı inançları, ulusal kimlikleri tehdit olarak görmekten uzaklaşması ve bir şeyi egemen kılma çabasından uzaklaşması” olarak sıraladı.

HDP varlığı bir şans

Bunu sağlayabilme yolunda HDP’nin varlığını bu ülke açısından bir şans olarak gördüğünü ifade eden Öker, şunları ekledi: “Bugün biz Aleviler, ona buna danışmadan, şundan bundan icazet almadan doğrudan parti içerisinde temsil hakkına sahibiz. Hem program hem de fiili temsiliyet düzeyinde bu böyle. Bu anlamda bütün farklılıkları zenginlik olarak gören ve eşit yaklaşan mazlumların yanında olan bir mücadele sahibi olduğu için HDP bizim açımızdan bir şans. O yüzden içindeyiz. HDP programının bütün Türkiye halkları açısından bir kurtuluş olduğuna inanıyorum. Mevcut sorunları çözebilecek bir programa sahip olduğu, bu konuda kararlı bir mücadele yürütüldüğü için böyle bir kurtuluşun olduğuna inanıyorum.”  İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.