Devletin cinayet üçgeni

❏

  • Bu yıl içerisinde 21 hasta tutsağın katledildiği Türk cezaevlerinde kalan hasta tutsakların sağlık durumları gün geçtikçe kötüye gitmesine rağmen yetkililer sessizliğini koruyor. Hasta tutsakların yaşamları,  savcılık, ATK ve hastane raporları arasında ölüme uzanıyor.

 

Hasta tutuklu Sıtkı Bektaş, kaldığı Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde önceki gün geçirdiği mide kanaması nedeniyle yaşamını yitirdi. 28 yıldır cezaevinde tutulan Berktaş, birçok hastalığı olması nedeniyle yapılan başvurulara rağmen tahliye edilmeyerek ölüme sürüklendi. Beştaş, dün memleketi Yeşilyurt’ta toprağa verildi. Bektaş ile birlikte 2020’nin başından bu yana 21 hasta tutsak katledildi. Cezaevlerinin zaten kötü olan hijyen koşulları, salgınla birleşince “Bahçeli affı”nın dışında tutulan hasta tutsakların yaşamları çok daha fazla risk altına girdi.

 MA’dan Eylem Akdağ, hasta tutsakların neler yaşadıklarını, uluslararası sözleşmelerin önerilerini ve devlet bürokrasisinin yaşamları üzerindeki etkisini derledi.

Cezaevi ve hasta tutsak sayısı

 Adalet Bakanlığı’nın, Meclis’e gönderdiği 2020 bütçe raporuna göre; Türkiye’deki 355 cezaevinde 282 bin 703 tutuklu mevcut. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre ise bunların 604’ü ağır olmak üzere toplam bin 605’i hasta tutsak. İHD’ye başvuru yapamayanlar düşünüldüğünde bu sayı çok daha yüksek.

Cezaevi koşullarının etkisi

 Çoğunun birden fazla hastalığı söz konusu. Kronik rahatsızlığı olanlar için zaten kötü olan cezaevleri, koronavirüsü ile iki kat daha tehlike arz ediyor. Kapasitenin çok fazla aşıldığı cezaevlerinde havalandırma, su ve yemekler hep sıkıntılı oldu. Kişisel bakımın ve hijyenin sorunlu olduğu alanlarda hareketsiz kalan tutsaklar için hastalığa davetiye çıkarılıyor. Hasta tutsaklar için ikinci zorlu süreç tıbbi bakıma erişim. Hastaneye götürmeme, geçiştirme, kelepçeli muayene dayatması gibi.

Uluslararası sözleşmelere uyulmuyor

 Uluslararası sözleşmelerde hasta tutsakların durumuna dikkat çekiliyor fakat Türkiye’de bu sözleşmeler karşılık bulmuyor. Temel İlkeler- Mandela Kuralları (Kural 24-27), Tıbbi Etik İlkeler (md. 1), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 No’lu Tavsiye Kararı (md. 40.3) gereği cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler, yasal statülerine bakılmaksızın aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahip.

Dünya Tabipler Birliği tarafından 1981’de yayınlanana Lizbon Bildirgesi’ne göre; hasta, hekimini özgürce seçme, bir dış baskı altında kalmadan özgürce çalışabilen bir hekim tarafından bakılma, yeterli ölçüde bilgilendirildikten sonra tedaviyi kabul ya da reddetme, kendisiyle ilgili tüm tıbbi ve kişisel bilgilerin gizliliğine gereken saygıyı göstermesini hekiminden bekleme ve onurlu bir biçimde ölme, dini temsilci de dahil olmak üzere, ruhsal ve manevi yönden teselli edilmeyi isteme ya da reddetme hakkına sahip.

Avrupa Cezaevi Kuralları’nda ise hasta tutsaklara ilişkin şu ifadeler yer alıyor: ”Cezaevindeki sağlık hizmetleri, genel toplumsal sağlık sistemiyle yakın ilişki içinde örgütlenmelidir ve uyum içinde olmalıdır. Mahpuslar yasal durumları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulmaksızın ülkedeki sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânına sahip olmalıdır. Genel sağlık sisteminde mevcut olan gerekli tüm tıbbi, cerrahi ve psikiyatrik olanaklara ulaşma imkanı mahpuslara sağlanmalıdır. Her cezaevinde en az bir uzman doktorun bulunduğu bir revir bulunmalıdır. Tam gün çalışan bir doktorun bulunmadığı yerlerde, yarım zamanlı çalışan bir doktor mahpusları düzenli olarak ziyaret etmelidir. Özel tedaviye ihtiyacı olan hasta mahpuslar cezaevinde bu tedavinin gerçekleştirilemediği hallerde bu amaca özgülenmiş kurumlara ya da sivil hastanelere nakledilmelidir.”

Türkiye’de hukuksuzluk işliyor

 Ceza İnfaz Kanunu’nun 16.b maddesine göre, “hükümlünün hastalığının hayatı için kesin tehlike teşkile ettiğine Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumunca onaylanan rapor gereği karar verilen” kişilerin infazlarının ertelenebileceği belirtiliyor. Hasta tutsaklara verilen hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesine imkan tanıyan hükümler, 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde ye alıyor. Bu hüküm uyarınca 4 halde hükümlünün cezasının infazının ertelenmesi mümkün. Tutuklunun infazının ertelenmesi için hastanın önce savcılığa başvurarak hastaneye sevki, ATK’nin raporu sonrasında ise ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının ”toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı” değerlendirmesi gerekiyor.

ATK’lerin belirleyici önemi

 Mahkemelerin resmi bilirkişisi olarak yasa ile kurulmuş olan Adli Tıp Kurumu, kadrosu Adalet Bakanlığı tarafından atanan ve çoğu zaman siyasi iktidardan bağımsız raporlar vermemesiyle gündeme geliyor. Hastalığı doktor ve hastane raporlarıyla kesinleşen onlarca tutsağın tahliye edilmesi için rapor vermeyen ATK, verdiği kimi raporlarla da tartışma konusu. Kimi örneklerde görüldüğü gibi ATK’nin ”cezaevinde kalamaz” raporu verdiği durumlarda da tutsakların tahliyesi gerçekleşmiyor. 

Metris Cezaevi’nde iki eli olmayan 32 yaşındaki Ergin Aktaş’ın Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) hakkında 5 kez verdiği “cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen tahliye edilmemesi bu örneklerden sadece biri. Hasta tutsaklar, savcılık, hastane ve ATK arasındaki çelişkili raporlarda ölüme mahkum ediliyor.

 Cumhurbaşkanının af yetkisi

 Anayasa’nın 104. Maddesi’ne göre, Cumhurbaşkanı’nın hasta tutsaklara yönelik “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak” yetkisi bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül, bu yetkisini 2008’den 17 Mayıs 2012’ye kadar sadece 26 hasta için kullanırken, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ise 2019’da adli suçlardan 3 tutuklu ve bu yıl da Madımak Katliamı faillerinden Ahmet Turan Kılıç için kullandı. 

Bu yetki 604 ağır hasta tutsağı görmediği için 11 ayda 21 hasta tutsak yaşamını yitirdi.

Hasta tutsakların tahliye edilmemesi

 Yargı yoluyla ”düşman” ya da ”toplum için zararlı” kapsamına alınan hasta tutsaklar, ”toplum güvenliği için tehlike oluşturmamak” gerekçesiyle serbest bırakılmıyor. İnfaz Yasası ile tahliye olan onlarca katil ve tacizci toplum için tehlike arz etmezken, siyasi tutsaklar için tehlike gerekçe gösterilmesi sonucu, tahliye olanların toplumda tehlike saçtığına, tehlike gerekçesiyle bırakılmayan hasta tutsakların da yaşama veda ettiğine şahit olduk.

Avrupa Konseyi İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezalandırmayı Önleme Komitesi (İşkenceyi Önleme Komitesi-CPT) 2020 raporunda, Türkiye’nin, cezaevlerindeki kalabalığın azaltılması için acilen önlem almasını ve tutsakların sağlık hizmetine ulaşabilmesinin önemini vurguladı, ancak ortada bir iyileştirme yok.  ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.