Direniş, darbeyi başarısız kıldı

Ferhan Türk

Ferhan Türk

  •  12 Eylül faşizminin teslim alma ve kişiliksizleştirme işkencesine karşı direnişin sembolü Dörtler’in 17 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe vermelerinin 40. yıl dönümü. 
  •  Dörtler ile birlikte 5 Nolu’da tutulan Kürt siyasetçi Ferhan Türk, Dörtler’i ve direnişin önemini anlatarak, “Direniş olmasaydı Kürtler üzerindeki baskı/darbe başarılı olacaktı” dedi.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde işkence ve zulme karşı büyük bir direniş olduğunu vurgulayan Kürt siyasetçi Ferhan Türk, “Kürtler direnebildiklerini dünyaya gösterdi” dedi. 

Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül faşist darbesi döneminde işkence, kötü muamele, cinayet ve idamların merkezi haline gelen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi, PKK’nin öncü kadrolarının direnişiyle tarihe geçti. İşkence ve kötü muameleye karşı direnişin sembolü Dörtler, 40 yıl önce 17 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe verdi. Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in Diyarbakır Cezaevi’nin 33’üncü koğuşunda gerçekleştirdikleri eylemleri sırasında “Ateşi gürleştirin, su döken ihanetçidir” sözleri tarih sayfalarına kazındı. Kurtay, Anyık, Zengin ve Öner, eylemleriyle Diyarbakır 5 No’ludaki direnişin simgeleri olarak tarihe geçerken, geride ise eylemlerinin amacını özetleyen “Bu eylem, mutlaka halka ulaştırılmalı. Eylem, Mazlum arkadaşın eyleminin devamıdır. Bizler Mazlum’un ardıllarıyız, eylem doğru anlaşılmalı. İhanet, teslimiyet ve baskılara karşı konulan bir eylemdir” sözleri kaldı.

Dörtler ile birlikte 5 Nolu Cezaevi’nde tutulan ve ağır işkencelerden geçen Kürt siyasetçi Ferhan Türk, Dörtler’i ve o günleri anlatarak, bugüne taşınan direniş ve mücadeleyi değerlendirdi. 

Ne kadar anlatsak da eksik kalıyor

 Dörtler ile birlikte kaldığını ve Ferhat Kurtay ile dışarıda iken de çalışmaları olduğunu belirten Türk, “Ferhat mütevazı, cesur ve bilen bir arkadaştı. Benim yanıma ilk geldiğinde, ilk tanıştığımızda elektrik mühendisiydi. Köylere elektrik çekiyordu. O dönem tanışmıştık ve elektrik işlerinde kendisine yardımcı oluyorduk. Ferhat’ın inancını, düşüncesini, yoldaşlığını, insanlığını ne kadar anlatsak da eksik kalıyor” dedi. Cezaevinde oldukları sırada Necmi Öner’in koğuş sorumluları olduğunu kaydeden Türk, “Çok temiz bir arkadaştı. Sorumlu olduğu için gardiyanlarla ilişkileri vardı ama gardiyanlarla ilişkisi olan diğer tutuklular gibi değildi. Bize yol gösteriyordu” diye konuştu. Mahmut Zengin’in ise cezaevine konulduğu sırada halen 18 yaşına girmediğini, çocuk yaşta olduğunu dile getiren Türk, Eşref Anyık’ın da mütevazi ve inançlı olduğunu söyledi.

Teslim almaya çalışıyorlardı

 Cezaevinde büyük bir vahşet yaşandığını ifade eden Türk, “Açık şekilde ‘Allah’tan sonra biz geliyoruz. Buranın Allah’ı biziz. Kimi öleceğine, kimin yaşayacağına, kimin ceza alacağına biz karar veririz. Bizim üstümüzde kimse yok’ diyorlardı. Bu da psikolojik bir yöntemdi. Doğru söylediklerini düşündürüyordu. Teslim almaya çalışıyorlardı” şeklinde konuştu. 

Kendi koğuşlarının kalabalık olduğunu ancak daha sonra dağıtıldığını belirten Türk, teslim alma girişimlerin arttığına dikkat çekerek, “Dışarıya çıktığımızda ailelerimizin, dışarıdakilerin yüzüne bakamayacak hale getirmeye çalışıyorlardı. Kişilik ve karakter bırakmak istemiyorlardı” dedi.

Ne yapacaklarını planladılar

 Çok ağır işkencelerden geçtiklerini ve Ferhat Kurtay’ın her defasında kendilerine hakim olmalarını istediğini dile getiren Türk, aralarında geçen sohbetlerde teslim olmamayı ve baskı altındaki günlerin geçeceğini konuşarak birbirlerine güç vermeye çalıştıklarını söyledi. “Direnişle baskıların önüne geçeceğimizi tartışıyorduk” diyen Türk, koğuşlarındaki ranzaların tahta olduğunu belirterek, Dörtler’i karar almaya iten süreci şöyle ifade etti: “Ranzaları üst üste koyarak barikat kurmayı tartışıyorduk. Çünkü direnmekten başka yolu yoktu. Her içeri girdiklerinde zaten baskı vardı. Zaten yemek yoktu. Herkes iskelet gibi olmuştu. Direnmeye de şans tanımıyorlardı. Dörtler de bu nedenle bir araştırmaya girerek, ne yapacaklarını planladı. Bizden de gizlediler.”

O günün sabahı toplantı

Dörtler’in, eylemlerini gerçekleştirecekleri günün sabahında koğuştaki herkesin toplandığını aktaran Türk, şunları dile getirdi: “Kendimize mukayyet olmamız gerektiğini söyledi. Mahmut su dağıtıyordu. Su da azdı. Bana ‘içecek misin’ diye sordu. İçmeyeceğimi söyledim. O da ‘iç iç. Sonra Mahmut’un (Zengin) suyunu içmedim diye pişmanlık yaşama’ dedi. Bunun üzerine ‘Mahmut Heval’in hatırına içeceğim’ dedim. Akşam da nasihatlar verdiler. Moralleri yerindeydi. Sanki o gece bir şey olmayacakmış gibi. Hiç belli etmediler. Programlarını hazırlamışlardı. Uzun zamandır da hazırlıklarını yapmışlardı demek ki. Kendilerini nöbetçi olarak yazmışlardı. Eylemlerini yapacakları saati ayarlamışlardı. Saat 04.00 gibi kalktığımda tufandı. O güne kadar slogan atılmazken, sloganlar atılıyor, camlar kırılıyordu. Gardiyanlar, kapıları açmaya yanaşmıyorlardı. İsyan ettiğimizi düşünüyorlardı. Ben baktım Ferhat yok yerinde, anladım birinin Ferhat olduğunu. Gidemedim üstlerine. Mahmut’un sesini duydum anladım kendisini yakmış. Bu sırada arkadaşlar söndürmek isteyince ‘Bu bir eylemdir. Kendi isteğimizle yaptık. Kim su dökerse ihanetçidir’ sözleri yükseldi. Sonra Adnan Yılmaz bıraktıkları notu gördü ve okudu.” 

Büyük ölüm orucu kararı

Türk, eylemin ardından gardiyanların içeri girdiğini ve su döktüklerini, koğuşun altının tamamının suyla dolduğunu belirterek, “Su onların ateşiyle ısınmıştı. Kalorifer gibi olmuştu” dedi. Yaşananların ardından tek tek tutsakların alınarak ajanlaştırmaya çalışıldığını kaydeden Türk, kabul etmeyenlere koğuşun önünde işkence edildiğini söyledi. Bu nedenle bir arkadaşlarının işkence görmektense ölmeyi tercih ederek bileklerini kestiğini ve ranzanın altına girdiğini dile getiren Türk, “Arayıp buldular. Kan ranzanın altından akıyordu. Neden yaptığını sorduklarında işkence görmemek için yaptığını söyleyince bıraktılar” sözleriyle işkencenin boyutunu anlattı. Sonrasında Kemal Pir ve arkadaşlarının mahkemede ölüm orucu kararı aldıklarını dile getiren Türk, “Bu kararın ardından işkence yine vardı ama azalmıştı” dedi. 

Devlet kararlılığı anladı

 İmkanların kısıtlı olmasından dolayı Mazlum Doğan’ın eyleminden çok sonra haberleri olduğunu belirten Türk, Dörtler’in eylemi, Kemal Pir ve Akif Yılmazların ölüm orucuna girmesiyle devletin, kararlılığın farkına vardığını vurguladı. Buna rağmen kararlılığın ölçülmeye devam edildiğini ifade eden Türk, peş peşe gelen eylemlerin ardından devletin, kararlılığın ciddiyetini anladığını söyledi. Türk, direnişin işkencenin önünü kestiğini söyleyerek, “Eylemler devam etti ve başarılı oldu” diye konuştu. 

Kürtler direnişle ayakta durdu

 Tutsaklar gibi ziyaretçilerinin de işkenceyle karşı karşıya kaldığını hatırlatan Türk, eylemlerin dışarıda da etkisini gösterdiğini ifade ederek, şunları söyledi: “Bu direniş olmasaydı Kürtler üzerindeki baskılar, darbe başarılı olacaktı. Tahminim Kürtler kendilerinden vazgeçerlerdi. Bu eylemler olunca Kürtler dünyaya da ‘hakkımız, hukukumuz, insani haklarımız var. Hakkımız için direnebiliyoruz, elimizden ne gelirse yapacağız’ diye gösterdi. Bu halkın insani değerleri, varlığı bu eylemler sayesinde ayakta kalabildi.”

Bugün de vahşet var

Bugün de büyük bir vahşetin yaşandığına dikkat çeken Türk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu vahşetle başarılı olacaklarını sanıyorlar ama Kürtler yolunu tanımış. Millet olduğunu, hakları, kimliği, dilini olduğunu biliyor. Kürtlerin basite alınacak bir nüfusa sahip değil. Her şeye rağmen Kürtler her yerde direniyor. Umut ediyorum ki; bir gün Türk halkı da ‘Kürtlerle neyin kavgasını veriyoruz’ diye düşünür.”   MA/MARDİN

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.