Erdoğan'la birlikte çöktürme planı da çökmeli

Fehim IŞIK yazdı —

  • 14 Mayıs seçimi aynı zamanda Çöktürme Planı'nın da tarihin çöplüğüne atılacağı bir seçim olacak. Bu nedenle, kimin geleceğinden bağımsız, önce Erdoğan ve ona bağlı savaş ekibinin gitmesi, Çöktürme Planı'nın tarihin çöplüğünde hak ettiği yeri bulması lazım.

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. 14 Mayıs'ta mevcut iktidar son bulmalı. Lamı cimi yok. Erdoğan ve şürekası kaybetmeli.

Hemen akla gelen ilk soru şu: Peki, gelecekler ondan daha mı iyi olacak? Bunun garantisi yok. Kötülük her zaman bir olasılık olarak Masa'da duruyor. Yani kötü de olabilirler. Ancak şu da bir gerçek: Biliyoruz ki yaşananlardan ders almayan, kendi sonunu da hazırlar. Bunu en iyi onlar biliyor. Böyle bir siyasete yönelmeyi hedeflemeleri durumunda, kendi sonlarını da getireceklerine zerre şüphe yok.

Devamında şu soru da akla gelebilir: Sonlarının gelmesinin bize ne zararı var?

Eğri oturup doğru konuşalım, bize de zararı var. Hiçbir şey öyle masa başından yorumlanacak kadar basit değil, olmamalı. Eli değil gövdesi de taşın altında olanların durumunu daha yakından görebilmeliyiz. Örneğin, 2014 Çöktürme Planı ile yaşananlara kısa bir göz atalım.

Erdoğan, 'Çöktürme Planı' dahilinde 2015'in 24 Temmuz günü savaşı resmen başlattı. O günden bu yana her türlü savaş aracını kullandı. Açık demek gerekirse, Erdoğan 1938'den sonra Kürtlere karşı yaşama geçirilen en büyük savaşın yürütücülüğünü yaptı. Üstelik bu savaşı yürütürken çok daha etkili silahlar ile teknik olanaklara sahipti. SİHA'lar, kimyasal bombalar, öldürücü tüm silahlar pervasızca kullanıldı. Bir başka şey daha yaptılar. İşgal saldırılarına yöneldiler. Rojava'nın en savaş dışı, en korunaklı, hatta savaş mağdurlarına kol kanat saran kentlerinin işgal edilmesi, bu kentlerin çete barınaklarına dönüştürülmesi Türk devletinin yayılmacı yeni stratejisinin bir parçasıydı. Kürtleri yeni bir soykırım planı ile yok edip Rojava'dan Musul ve Kerkük'e uzanan bir hattı Türk devletinin topraklarına dahil etmeyi planlıyorlardı.

Bu saldırılar sırasında evet, devasa bir direniş sergilendi ama çok da can gitti. On binler Erdoğan'ın yürüttüğü barbar savaşın kurbanı oldu. Yüzbinler yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Bir de Türkiye ve Kuzey Kurdistan'da hapsedilenler var. Evet, emsalsiz bir direniş sergilendi ama bu direnişin bedeli de çok ama çok ağır oldu.

Şunu da belirtmekte yarar var. Eğer bu bedeli verenler olmasaydı bugün ne bunları yazabilir, ne ekranlarda konuşabilir, ne de 14 Mayıs seçimini yorumlayabilirdik. Yani Çöktürme Planı gerçekleşmiş, yaşama geçmiş olurdu. Söz konusu plan bir soykırım planıydı ve ağır bir bedele mal olan emsalsiz direniş bu planın yaşama geçirilmesini engelledi. Hakkını teslim edelim. Bu bedeli gözü kara bir direnişle Güney Kurdistan'dan Rojava'ya, oradan Kuzey Kurdistan'a kadar yaşama geçirenler sayesinde bugün bunları konuşabiliyoruz.

Hal böyle iken Erdoğan sonrasında gelecekler tekrar aynı siyaseti sürdürmeye niyet ederler mi, bilmiyoruz. Ancak buna niyet etmeleri durumunda direnişin bugünkünden geri olmayacağını çok net biliyoruz. Durum bu. Yani direniş durmaz ama bilmekte yarar var, aynı siyaseti sürdürmek hiç kuşku yok ki korkunç bir yıkımı da beraberinde getirir. Hiç kimse böylesi bir yıkımın altından çok rahat kalkamaz. Son 7-8 yılda yaşanan yıkımın etkileri belki birkaç on yıl sürecekken, tekrarında yaşanacak yıkımın etkileri yüz yılı aşar. Saldıran da, direnen de bugünkünden çok daha ağır bir tablo ile karşı karşıya kalır. Bu yaşananlardan ders alınması durumunda -ki alındığı, alınacağı kanısındayım- tabloyu değiştirmek, yeniden inşa sürecini yaşama geçirmek ve yaraları sarmak mümkün.

Tüm bunlar bize gösteriyor ki, 14 Mayıs seçimi aynı zamanda Çöktürme Planı'nın da tarihin çöplüğüne atılacağı bir seçim olacak. Bu nedenle, kimin geleceğinden bağımsız, önce Erdoğan ve ona bağlı savaş ekibinin gitmesi, Çöktürme Planı'nın tarihin çöplüğünde hak ettiği yeri bulması lazım.

Tabi her şey bu kadar basit değil. Bunun devamında değişim ve dönüşümden yana olanları ilgilendiren en temel olgulardan biri de Parlamento'da çok güçlü bir biçimde bulunmalarıdır. Eğer savaşın son bulmasını ve yeniden inşa için demokratik zeminlerin harekete geçirilmesini savunuyorsak bunun temsiliyetinin en güçlü şekilde yapılması lazım. Eğer bu sağlanmaz ise tetikte bekleyen Meral Akşener'lerin harekete geçirilmesi her zaman olasıdır. Belki savaş üzerinden harekete geçirilmeyecekler. Ancak bu uğursuzların demokratik zeminleri kullanamaz duruma sokup yeniden inşanın önüne geçmeye çalışacakları kesindir. Hatırlamakta yarar var. Meral Akşener'ler üzerinden bir adım attılar. Adımları geri tepince gerisin geri Masa'ya geldiler. Gidişleri de, gelişleri de sıradan değildi. Planlarının tutmayacağını görünce Masa'ya geri döndüler. Bu, Masa'nın provokatörlüğünü yapacakları anlamına da gelir. Bu nedenle bir hedef Erdoğan iktidarına son vermek ise, diğer hedef de Parlamento'ya tüm renklerin varlığında çok etkili bir giriş yapmak olmalıdır.

Durum bu kadar net. Başarmak dışında bir seçenek yok!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.