Eşit yurttaşlık için değişim şart

Eşit yurttaşlık
Hukukçular Orhan Gazi Ertekin, Ergün Canan ve Kadir Karaçelik, yeni vatandaşlık tanımının gereğini izah ettiler
- Bugünkü 66. madde, cumhuriyetin ilk vatandaşlık maddesinden bile geridedir. Türkiye’nin hukuk düzenindeki eşitsizliği anayasal hale getiren, 66. maddedir. Haklara dayalı ve demokratik yeni bir madde kabul edilmelidir.
- Şunun altını çizelim; 66. maddeyi düzenlemek, Türkiye'nin birliğini zedelemez. Aksine herkesin kendini bu devletin eşit, onurlu ve güvende bir yurttaşı olarak görmesini sağlar; çünkü eşitlik ve adalet duygusu, birliğin en güçlü teminatıdır.
MIHEME PORGEBOL / ÊLIH
"Kürt meselesinin kök nedenlerine dair bir çözüm programı ortaya konacak mı, yoksa silahlara veda edilmesiyle bu meselenin her yönüyle çözüme kavuştuğu mu kabul edilecek?" diye soran Muş Baro Başkanı Kadir Karaçelik, çözüm programı ortaya konmadığı takdirde sorunun teğet geçilmiş olacağını belirtti. Karaçelik, vatandaşlık tanımın değiştirilmesi, ana dilin öğrenimi ve eğitimi, Kürt kültürünün yaşatılması gibi kimi konulardaki tıkanıklıkların yapısal problemler olduğuna dikkat çekti.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle beraber anayasa değişikliğine ilişkin tartışmalar farklı çevreler tarafından yürütülmeye devam ediyor. Her ne kadar AKP ve MHP tarafı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi Türk olarak tanımlayan 66. maddenin değişmeyeceğine dair beyanlarda bulunsa da hukukçular, bu maddenin tartışılmasının gerekli olduğunu işaret ediyor.
Vatandaşlık içinde iki ayrı kompartman
1982 Anayasası’nın 66. maddesinin “siyasi tabiiyet ile hakları bir ve aynı şey haline getirdiğine” dikkat çeken emekli yargıç Orhan Gazi Ertekin, şunları söyledi: “Vatandaşlığı etnik bir kimlik ile özdeş hale getirerek, hukuksal hakları kültürel bir birime dahil olmak ile karıştırıyor. Hakları, politik ve hukuksal bir mesele olmaktan çıkarıp kültürel sınırlara hapsediyor. Bu durum, hem vatandaşlığın hukuki zeminini ve fiili kullanımına ilişkin sınırları belirliyor hem de tek biçim ve bir kültürel kalıp oluşturuyor. Böylece vatandaşlığın içinde iki ayrı kompartman yaratıyor; sadece vatandaş olmak yetmiyor, aynı zamanda Türk de olmanız gerekiyor. Bu durum, hakları hukuki bir mesele olmaktan çıkarır ve kültürel hale getirir ki Türkiye’nin hukuk düzenindeki eşitsizliği anayasal hale getiren bir maddedir bu.”
1924 Anayasası'ndan da geri
Ertekin, mevcut 66. maddenin, 1924 Anayasası'ndaki vatandaşlık tanımını düzenleyen maddeden bile daha geri olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti: “1924 Anayasası'ndaki vatandaşlık maddesinin ilk hali bugünkü gibi değildi ve ‘…vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur’ şeklinde geçiyordu. Bu hali özellikle Hamdullah Suphi Bey’in ısrarları sonucu ortaya çıkmıştı. Burada farklı etnik ve kültürel grupların Türklüğü var sayılmıyor sadece; ‘vatandaş itibarıyla’ Türk sayılacakları da ilan edilmiş oluyordu. Burada da ‘Türklük’ ile ‘Türkiye Cumhuriyeti’ özdeş tutulduğu için yine vatandaşlık haklarının algılanması bakımından bir sorun vardı fakat herkesi de Türk yapmak zorunda hissetmiyordu. Farklı etnik, kültürel birimleri anayasal düzeyde tanımış oluyordu. Bugünkü 66. madde ise cumhuriyetin ilk vatandaşlık maddesinden bile geridedir ve bence mutlaka demokratik ve haklara dayalı yeni bir madde kabul edilmelidir. Diğer yandan hemen komşu ülkelerde; örneğin Azerbaycan’da, İran’da vatandaşlık ile kültürel birime dahil olmak farklı şeylerdir ve bizde de benzer bakış açılarının devreye sokulması yerinde olur... Örneğin, Azerbaycan’da Lezgiler, Azerbaycanlıdır ama ‘Azeri’ değil…”
Aradan bir asır geçti
Konuya dair görüşlerine başvurduğumuz isimlerden biri olan Hakkari Barosu Başkan Ergün Canan da 66. maddenin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını tanımlarken etnik kimliği ima eden bir dil üzerinden kurulduğunu hatırlattı. "Belki o dönem böyle bir anlayışın gerekliliğini hissettiler, ancak aradan geçen bir asır var" diyen Canan, geçen bu bir asırda Türkiye'nin toplumsal olarak çok değiştiğini söyledi. Bugün farklı kimlikleri, kültürleri ve aidiyetleriyle birlikte yaşayan, çok daha çoğulcu bir toplum haline gelindiğini vurgulayan Canan, "Hukuk, vatandaşlığı bir etnik kimlik üzerinden değil, bireyin devletle olan hukuki bağı üzerinden tanımlar. Bu, tüm modern demokratik anayasaların ortak yaklaşımıdır. Bizim de 66. maddeyi bu çağdaş anlayışa uygun hale getirmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Eşitlik birliğin teminatı
Mevcut anayasanın esasen tamamıyla değişmesi gerektiğini kaydeden Ergün Canan, toplumsal bir ana sözleşmeye dönüştürülemeyen bir anayasanın nitelik olarak bugünkünden farkı olmayacağının altını çizdi. Canan, şöyle devam etti: “Dolayısıyla bu süreç nihayete erecekse kesinlikle tüm halkları kucaklayan bir anlayış ve toplumsal sözleşmeye uygun olan bir anayasa yapılması gerekiyor. Aksi halde bugünden ileri gidemeyeceğiz. 66. maddeyi düzenlemek Türkiye'nin birliğini zedelemez, bunun altını çizmek gerek. Aksine herkesin kendini bu devletin eşit, onurlu ve güvende bir yurttaşı olarak görmesini sağlar; çünkü eşitlik ve adalet duygusu bir ülkenin birliğinin en güçlü teminatıdır. Polemiklere kaçmadan her şeyi tartışabilmeliyiz. 66. maddeyi de tartışacağız, anayasayı da tartışacağız, Kürtlerin statüsünü de tartışacağız, Kürtçe eğitimi de tartışacağız. Zaten demokratik bir ortamdan bahsedeceksek bunları konuşabilmeliyiz.”
Kök nedenlere çözüm
Muş Baro Başkanı Kadir Karaçelik ise "Kürt meselesinin kök nedenlerine dair bir çözüm programı ortaya konacak mı, yoksa silahlara veda edilmesiyle bu meselenin her yönüyle çözüme kavuştuğu mu kabul edilecek?" diye sordu. Çözüm programı ortaya konmadığı takdirde sorunun teğet geçilmiş olacağını belirten Karaçelik, vatandaşlık tanımın değiştirilmesi, ana dilin öğrenimi ve eğitimi, Kürt kültürünün yaşatılması gibi kimi konulardaki tıkanıklıkların yapısal problemler olduğuna dikkat çekti. Karaçelik, şunları ifade etti: “Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü dayatan güvenlikçi yaklaşımın sergilediği yargılama, yargısal tacizler, haksız tutuklamalar ve kayyum uygulamaları, Kürt meselesinin birer çıktısıdır. Haliyle Kürt meselesinin kök nedenleri değiller. Bugün ifade hürriyeti ve siyaset yapma hakkından ötürü insanların özgürlüğünü kısıtlamak veya belediyelere el koymak gibi tasarruflardan vazgeçilse dahi, Kürt meselesine kaynaklık eden hafıza ve iklim yerinde duracaktır. Elbette ki çatışmasızlık ortamı bize bir nefes aldırabilir ama bizi bu sorunun bütün yönleriyle çözümüne ilişkin bir kanaate götürmeyecektir."
Heba edilmemesi gerekir
Asırlardır süren ve son 40 küsur yılını büyük bir çatışma ortamında geçiren bir meseleye dair çözüm yolunun elbette kolay olmayacağını vurgulayan Karaçelik, "Her aşamasında bir dizi sorunlar yaşanacaktır ama bunların anlatılması ve anlaşılması lazım, çünkü barışta herhangi bir tarafın zaferi yoktur. Bir tarafın kaybettiği bir tarafın kazandığı bir olay değildir. Bir uzlaşmadır barış, bir çözümdür, mutabakattır ve karşılıklıdır. Haliyle bu sorunu çözen bir Türkiye'nin geleceği bambaşka olacaktır. Bu heba edilmemesi gereken tarihi ve büyük bir fırsattır aynı zamanda ama bu sorunlarla yüzleşmeden, adı konulmadan, teşhisi yapılmadan çözüm mümkün değildir’’ şeklinde konuştu.
Sosyolojiden uzak tanım
66. maddenin kapsayıcı olmadığını ve Türklük odaklı bir etnik tanımlama yaptığını vurgulayan Karaçelik, şunları dile getirdi: “Örneğin vatandaşlık tanımı meselesindeki gibi, bu sorunun çözümü illaki bir etnik kimliğin yanında diğerinin de ısrarla ve inatla tanımlanması şeklinde düşünülmeyebilir. Ulus merkezli yaklaşılabilir. Oysa bizdeki vatandaşlık tanımı Türklüğe odaklı bir etnik tanımlamadır, sosyolojiyle bir ilişkisi yoktur. Kapsayıcı bir yanı yoktur. Dolayısıyla herkesin Türk etnik kimliği içerisinde düşünülmesi doğru değildir. ‘Efendim işte bu bir etnik kimlik değil de bu bir millet tanımlamasıdır’ deniyor. Azerbaycan vatandaşları da Türkiye’ye vatandaşlık bağıyla bağlı mıdır ki onlara da Türk deniyor? Hayır. Bunlar, çözümü hep ertelenmiş ve böylece hem ülke için hem de toplumsal yapı için büyük bir enerji ve odak kaybına sebebiyet vermiş hususlardır. Dolayısıyla bu yaklaşım, çözüm konusunda bir yanılsama üretiyor. Bu konuların tartışılarak bir çözüme kavuşturulması asla bölünmeye yol açmayacaktır. Bu konudaki endişeleri abartılı bulduğumu ifade etmek isterim.”











