Gelir eşitsizliğinde Avrupa lideri

Gelir eşitisizliği
- DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi’nin (emar) hazırladığı rapora göre; Türkiye, gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi. En zengin yüzde 20’lik grup, en yoksul yüzde 20’lik grubun 9 katı gelir elde ediyor.
- Her 10 kişiden ikisi yoksul, 6'sı borçlu. Yoksulluk sınırı son 10 yılda 12 kat arttı. Asgari ücret açlık sınırının altında. Her 10 çocuktan dördü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında.
- Hanehalkı başına aylık ortalama tüketim harcaması, son bir yılda iki kat arttı. Türkiye, kişi başına düşen gelirde Avrupa ülkeleri arasında en düşüklerden biri.
Ekonomik kriz ve otoriterleşmeyle artan toplumsal bunalımın, 2025'te de derinleşerek devam ettiği belirtilen Genel-İş Araştırma Dairesi’nin raporunda, yüksek enflasyon, toplumun geniş kesimlerine yayılan yoksulluk, kitleselleşmiş işsizlik ve güvencesizlik, büyük gelir adaletsizliği, artan borçluluk ve toplumsal yaşamın erozyonu gibi sorunların giderek ağırlaştığı vurgulandı.
DİSK/Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Genel-İş) Araştırma Dairesi’nin (emar) “Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu” dün paylaşıldı. Raporda, hayatın her alanında hissedilen ekonomik krizin yurttaşlar ile emekçi kesimler açısından yarattığı etkiler, güncel veriler ışığında değerlendiriliyor. Ekonomik kriz ve otoriterleşmeyle artan toplumsal bunalımın, 2025'te de derinleşerek devam ettiği belirtilen raporda, yüksek enflasyon, toplumun geniş kesimlerine yayılan yoksulluk, kitleselleşmiş işsizlik ve güvencesizlik, büyük gelir adaletsizliği, artan borçluluk ve toplumsal yaşamın erozyonu gibi sorunların giderek ağırlaştığı vurgulandı. Küresel Kalkınma Merkezi tarafından yayınlanan 'Dünyanın En Kırılgan Beş Ekonomisi listesinde, Türkiye'nin kırılganlığı giderek artan ülke olarak Mısır, Endonezya, Katar ve Tunus’la birlikte gösterildiği hatırlatılan raporda, "Kırılgan bir ekonomiye sahip olmak; yüksek enflasyon, zayıf büyüme, yüksek dış açık, yüksek borçluluk ve sıcak paraya bağımlılık anlamına geliyor ki Türkiye bu göstergelerde başı çekmektedir" denildi.
Her 10 kişiden ikisi yoksul
TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması'na göre; en az 17 milyon 821 yurttaş en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar yoksul. Yoksulluk oranı yüzde 21,2’ye yükselirken her 10 yurttaştan ikisi yoksul hale geldi.
Yoksulluk sınırı 2014'e göre tam 12 kat arttı. 2014'te 6 bin 665 TL olan yoksulluk sınırı, 2024’te 81 bin 742 TL’ye yükseldi. Son iki yıldaki sıçrama, ekonomik kriz ve fiyat artışlarının hanehalkı gelirlerinin reel olarak gerilediğini gösteriyor.
Çalıştığı halde yoksul olanlar
Düşük asgari ücret, ağır vergiler ve adaletsiz gelir dağılımı, çalışan yoksulluğunu her geçen gün artırıyor. Türkiye’de çalışanların yoksulluk oranı, 2024 itibarıyla yüzde 10,7’dir. Çalışan yoksulluğu, yüzde 8,2 olan AB ortalamasının 2,5 puan üzerindedir.
Asgari ücret açlık sınırının altında
Derinleşen ekonomik kriz nedeniyle tarihinin en ağır yoksulluk dönemlerinden biri yaşanıyor. Ücretli çalışanların çok büyük bir bölümü asgari ücret düzeyinde maaş alıyor, bu durum ise yoksulluğun kitlesel bir hâl almasına yol açıyor. Veriler, çarpıcı gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor;
* Açlık sınırı, Ağustos itibarıyla 26 bin 149 TL; yoksulluk sınırı ise 90 bin 450 TL olarak belirlendi.
* Asgari ücret ise yalnızca 22 bin 104 TL’dir.
* Aynı dönemde en düşük memur maaşı 50 bin 503 TL, en düşük memur emekli aylığı ise 22 bin 671 TL seviyesinde kaldı.
Avrupa ülkeleri arasında da asgari ücretle çalışan işçi oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri, ancak bu ücret, açlık sınırının dahi altındadır. Bu da derin yoksulluk krizinin en somut göstergesidir. Eurostat verilerine göre; 2025’in ikinci yarısında Türkiye’de asgari ücret sadece 558 euroya denk geliyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde bu rakam bin euronun üzerinde
10 çocuktan dördü
Yoksulluk en çok çocukları etkileniyor. Geçen yıl itibarıyla 18 yaşından küçük çocukların yüzde 38,9’u yoksul ya da sosyal dışlanma riski altında. Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar, erken yaşta çalışma hayatına girmek zorunda kalmakta ve çocuk işçiliği hızla artmaktadır.
Yoksulluğun bir diğer boyutu da toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Kadınların yoksulluk veya sosyal dışlanma riski erkeklere göre daha yüksektir. Kadınlarda bu oran yüzde 31,5 iken, erkeklerde yüzde 27,1’dir. Özellikle 18–64 yaş grubunda bu fark belirginleşmektedir.
Tüketim harcaması ikiye katlandı
Hanehalklarının tüketim harcamaları incelendiğinde, yoksulluğun en net hissedildiği alanların en temel ihtiyaçlar olduğu görülüyor. 2023’te toplam hanehalkı başına aylık ortalama tüketim harcaması 24 bin 383 TL iken, 2024’te bu tutar neredeyse iki katına çıkarak 45 bin 344 TL’ye ulaştı.
Gelir eşitsizliğinde lider
Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır sosyoekonomik kriz, gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da büyüttü ve Avrupa’da gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülke haline getirdi. Bu durum, gelirin toplumun geniş kesimlerine ulaşamamasına, zenginlerle yoksullar arasındaki makasın açılmasına ve orta sınıfın giderek yok olmasına yol açıyor. Eurostat’ın verileri, bu gerçeği net biçimde ortaya koyuyor. AB ülkelerinin ortalama Gini katsayısı 0,344, Türkiye’nin Gini katsayısı ise 0,461. Bu oran, Avrupa’daki hiçbir ülke tarafından görülmüyor. Rekor seviyedeki Gini katsayısı, yalnızca ekonomik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal krizlerin derinleşmesine de neden oluyor.
En zenginin geliri 9 kat
Gelir eşitsizliğinin artarak sürmesi, toplumda zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun derinleşmesine yol açıyor. Eurostat verilerine göre, Avrupa Birliği ülkelerinde en zengin yüzde 20’lik kitleyle en yoksul yüzde 20’lik taban arasındaki gelir farkını gösteren S80/S20 oranı 4,66 iken Türkiye için bu oran 9,06’dır. Türkiye’deki zengin tabaka Avrupa ortalamasının iki katı olacak şekilde yoksulların 9 katı gelir elde ediyor. Bu durum, Gini katsayısında olduğu gibi gelir adaletsizliği açısından da Türkiye’yi Avrupa ülkeleri arasında en olumsuz konuma yerleştiriyor. Belçika, Almanya, Slovenya ve Norveç gibi pek çok Avrupa ülkesinde S80/S20 oranı 3–4 kat arasında seyretmektedir. Türkiye’de ise en zengin kesimin geliri, en yoksul kesimin gelirinin yaklaşık 9 katına ulaşıyor.
Kişi başına düşen gelir
Kişi başına düşen milli gelir, bir ülkenin toplam ekonomik üretiminin (GSYH) nüfusa bölünmesiyle elde edilen ve halkın ortalama gelir düzeyini gösteren temel bir ekonomik göstergedir. Bu gösterge, bir ülkenin refah düzeyini, yaşam standartlarını ve ekonomik eşitsizlikleri değerlendirmede kritik bir rol oynar. 2024 yılı itibarıyla Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 15 bin 463 dolardır. Bu rakam, Avrupa ortalaması olan 36 bin 590 doların oldukça altında ve Türkiye’yi Avrupa ülkeleri arasında kişi başına düşen milli geliri en düşük ülke konumuna getiriyor.
Her 10 kişiden 6'sı borçlu
Konut masrafı dışındaki giderler nedeniyle 2024'te kurumsal olmayan nüfusun yüzde 60,9’u borçlu hale geldi. Buna göre her 10 kişiden 6’sı borçlu durumda. TÜİK verileri incelendiğinde nüfusun sadece yüzde 39,1’inin borçlu olmadığı, halkın yüzde 12,5’inin ise borçlarını ödemekte çok zorlandığı tespit edildi. Nüfusun yüzde 43,3’ü için borçların biraz yük getirdiği, yüzde 5,2’nin ise yük olmadığı görülmüştür.
Sermaye ile emeğin payı
Emek ve sermaye gelirleri arasındaki dengesizlik önemli bir sorun olarak devam ediyor. Son verilere göre, işgücü ödemelerinin milli gelir içindeki payı 2020'de yüzde 32,5 iken 2024'de yüzde yüzde 37’dir. Bu, işçilerin elde ettiği gelirin milli gelir içindeki payının arttığını göstermektedir. Ancak bu artışa rağmen, işverenlerin milli gelirden aldığı pay halen emeğin aldığı payın neredeyse iki katıdır.
Peki neler yapılmalı?
Raporda, gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksullukla mücadele için şu öneriler sıralandı:
* Krizin faturasını halka ve işçilere yükleyen ekonomi politikalarından vazgeçilmelidir.
* Gelir dağılımı eşitsizliğinin temel kaynağı olan emek ve sermaye arasındaki eşitsizlik son bulmalıdır. Tüm ücretliler, ürettikleri değerin karşılığını eşit ve adil bir şekilde almalıdır.
* Kamusal haklar olan eğitim, sağlık, barınma gibi haklardan herkes eşit şekilde faydalanmalı, bu temel haklar nitelikli ve parasız olmalıdır.
* Gelirde adalet ve vergide adalet sağlanmalı, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması uygulamasına gidilmelidir.
* Herkes için temel bir gelir güvencesi sağlanmalıdır.
* Asgari ücret ve tüm ücret düzeyleri insan onuruna yaraşır düzeye çekilmelidir. Asgari ücret hesaplaması bir kişinin harcamasına göre değil, en az dört kişilik bir ailenin giderleri üzerinden yapılmalıdır.
* Enflasyonla mücadelede gerçekçi ve koruyucu ekonomi politikaları uygulanmalıdır.
* Yoksullukla mücadele için sosyal koruma programları oluşturulmalı ve yoksulluktan en fazla etkilenen kesimler olan kadınlar ve çocuklar için sosyal koruma politikaları hayata geçirilmelidir.
* Çalışan yoksulluğunu önlemek için asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretlilere insanca yaşayabilecekleri bir gelir güvencesi sağlanmalıdır.
* Borçluluğu azaltmak için sosyal koruma politikaları hayata geçirilmelidir.
* Sosyal yardımlar bireysel değil, herkes için ulaşılabilir olmalıdır ve nitelikli bir şekilde sağlanmalıdır. HABER MERKEZİ












