Herkes elini taşın altına koymalı

Fehim IŞIK yazdı —

  • Sömürgeciler savaşta sıkıştıkça Kürtlerin zaaflarından yararlanıyor. Güney Kurdistan’da yüzlerce Türk askeri üssünün olması, suikastler düzenlemesinin nedeni hiç kuşkusuz bu zaaflardır. 

Son iki haftadır Güney Kurdistan’dan gelen bilgiler iç açıcı değil. HPG Basın İrtibat Merkezi, KDP’ye bağlı bazı peşmerge birliklerinin bölgede askeri üsler kuran Türk askeri ile birlikte hareket ettiğini, yer yer HPG güçlerine pusu kurarak bölgedeki gerilla hareketliliklerini engellediklerini açıkladı.

KDP’den bu açıklamalara dönük resmi bir yalanlama gelmedi. Bu sürede sadece bazı KDP yöneticilerinin PKK’yi suçlayan açıklamalarına tanıklık ettik. KDP, PKK’nin askeri varlığını kabul etmiyor ve Türk devletinin bölgedeki varlığını buna bağlıyor. Bir anlamıyla Türk devletini engelleme gücünün olmadığını, Türk askerinin bölgeden çekilmesi için tek yolun PKK’nin bölgedeki askeri varlığının son bulması olduğunu söylüyor.

Sorun sadece KDP ile PKK arasında değil. Aynı minvalde olmasa da benzer bir gerilim durumu KDP ile YNK arasında da gözleniyor. Güney Kurdistan’ın yönetim sorunları ile Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerden kaynaklanan görüş farklılıkları başta olmak üzere birçok iç mesele iki parti arasındaki gerilimi giderek artırıyor.

Elbet meselemiz sadece tarafların açıklamaları değil. En nihayetinde her parti kendi görüşü paralelinde açıklama yapar. Sorun burada esasen Kürt partileri arasındaki gerginliğin giderek artması ve bu gerginliğin istenmeyen bir duruma, en önemlisi ise Kürtler arası bir çatışmaya evrilme olasılığını barındırmasıdır. Bu risk her geçen gün artıyor.

Kürtler arasında yaşanan eski çatışmaları daha çok okuyarak, bazen de dinleyerek deneyimledim. Ancak 1994 yılında yaşanan KDP-YNK çatışmasını bizzat yaşayarak deneyimledim. Söz konusu yıllarda Güney Kurdistan’daydım. Sözcüklere sığmayacak kadar korkunç bir durumdu. Etkileri hala bile devam ediyor. İki güç arasındaki çatışmada 6 ayda 4 bine yakın peşmerge yaşamını yitirdi. Kürtler sömürgecilere karşı savaşta hiçbir zaman bu kadar kısa sürede bu kadar büyük kayıp vermemiştir. Ne yazık ki bu kaybı birbirlerine karşı savaşta verdiler.

KDP-YNK savaşı Kürtlerin ilk iç çatışması değildi. 1979’daki KDP-YNK savaşı, 1983’teki İran KDP ile Irak KDP savaşı, 1990’ların ilk yıllarındaki PKK-KDP savaşı ve daha onlarca iç çatışmaya tanıklık etti Kurdistan toprakları. Tüm bu olumsuz deneyimlerden sonra sevindirici olan şu ki, son iç çatışmadan bu yana geçen uzun zamanda Kürtler arasında, geçmişteki gibi genele yayılan bir iç çatışma yaşanmamasıdır. Ne yazık ki zaman zaman örgütler arasında küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda ölümler de oldu. Ancak bunların hiçbiri daha büyük bir çatışmaya evrilmedi. Taraflar sorunları büyümeden çözebildiler. Mesele, öncelikle bu çatışmasızlık durumunu korumaktır. Kürtler arasında ortak uzlaşı noktaları yakalanmasa bile en azından çatışmasızlığın korunması için çaba göstermek gerekir.

Bir iç çatışmanın Kürtlere neye mal olacağını, örgütler de görüyor. Bugün eğer “Kerkük Kurdistan’ın kalbidir” sözü bir slogan olmaktan öteye gitmiyor ve Kerkük’ü tamamen kaybetme riski varlığını koruyor ise bunun tek nedeni Kürtler arası çatışma/uzlaşmazlık süreçlerinin neden olduğu olumsuzluklardır. İşgalci güçlerin Kurdistan’da cirit atıp her köşe başını tutmasında da geçmişte yaşanan iç çatışmaların/uzlaşmazlıkların payı büyüktür. İşte Kürt örgütleri tam da bu nedenle bir iç çatışma durumunda her şeyin alt üst olabileceğini görüyor ve tüm olumsuzluğuna rağmen sorunun büyük bir iç çatışmamaya dönüşmemesi için realist davranmayı tercih ediyor. Kürt örgütlerinin realist düşünmesi önemli ama yeterli değil. Çünkü sömürgeci güçler rahat durmuyor. Sömürgeciler savaşta sıkıştıkça Kürtlerin zaaflarından yararlanarak yeni kartları devreye koymaktan geri kalmıyor. Bugün Güney Kurdistan’da yüzlerce Türk askeri üssünün olması, İran devletinin, Türkiye’nin bölgede Kürt insanlarına karşı suikastler yapıp saldırılar düzenlemesinin nedeni hiç kuşkusuz bu zaaflardır. Şimdi de bu zaafları kullanarak Kürtleri karşı karşıya getirmenin hesabını yapıyorlar.

Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için başta sorunun merkezinde olan Kürt örgütleri olmak üzere herkese ciddi sorumluluklar düşüyor. Ama üstüne basarak söyleyelim en büyük sorumluluk da periferlerdeki partilere ve Kurdistan toplumuna düşüyor. Kimsenin eleştiriden vazgeçmesi gerekmiyor. Düşmanca olmadığı sürece her eleştirinin değeri vardır. Bu nedenle eleştirel davranmak önemlidir ancak yeterli değil. Eleştirmek aynı zamanda elini taşın altına koymayı ve sonradan ah etmemek için şimdiden sorumluluk almayı gerektirir.

Son söz olarak şunu söyleyip bitireyim.

KDP ve YNK’nin İran ve Türkiye’nin taleplerine uygun olarak Doğu ve Kuzey Kurdistanlı örgütlere askeri faaliyetlerini bitirmeleri dayatmasında bulunması, realist ve doğru bir yaklaşım değil. Elbet bu konularda ortak uzlaşı noktaları bulmak önemlidir. Ancak bu dayatmada bulunmak bir kesimi İran, diğer kesimi Türkiye’ye teslim olmaya itmek anlamına gelir ki bu kabul edilemez bir tutumdur. Her Kürdün Kurdistan’ın 4 parçasında yaşama ve barınma hakkı vardır. Kürtlerin defacto ya da resmi statüleri bunu böyle bilmek ve bölge devletleriyle ilişkilerini de bu minvalde sürdürmek zorundadır. Tam da bu nedenle iç sorunları çözmek ve sömürgecilerin eline malzeme vermemek önemlidir.

Bunu yapmak zorundayız. Yoksa giderek barbarlaşan ve teknolojinin olanaklarını da pervasızca kullanan sömürgecilerin saldırıları ile karşı karşıya kalan Kürtler olarak yarınlarımız bugünden iyi olmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.