Hesap veren değil, soranız!
- 13 aydır rehin tutulan Kürt gazetecilerin ilk duruşmasında Kürtçe savunma yapan DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, Türk mahkeme heyetine şöyle seslendi:
- Biz suçlu değil, davacıyız. Hesap veren değil, hesap soranız. Gazetecilikten taviz vermiyoruz. Adaleti, barışı, özgürlüğü ve demokratik bir yaşamı savunuyoruz.
- Biz gazeteci duruşu sergiliyoruz. Doğanın rengi, ezilenlerin sesi olduk. Bu böyle kolay kolay gerçekleşmiyor. Bedel ödedik ve hala ödüyoruz.
Amed’de mesleki faaliyetleri nedeniyle haklarında dava açılan 15’i tutuklu 18 gazetecinin ilk duruşması görüldü. “Bize yapılan operasyon sıradan değil, özel bir operasyondu” diyen gazeteci Serdar Altan, yasa dışı ithamlara yanıt vermeyeceğini belirterek, “Bu operasyonun temel amacı çalışmalarımızı durdurmak, bizleri sahadan uzaklaştırmaktır" dedi.
Amed merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de gözaltına alınan ve 16 Haziran’da tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn Gazeteci Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz Esmer Tunç, İbrahim Bayram ve Mehmet Yalçın'ın ilk duruşması, dün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Mesleki faaliyetleri nedeniyle "Örgüt üyesi olmak"la suçlanan gazetecilerin duruşmasına, salonun küçük olması gerekçesiyle sınırlı sayıda kişi izleyici olarak alındı. Tutuklu gazeteciler salona getirildiği sırada izleyiciler gazetecileri alkışladı. Duruşma, kimlik tespitinin ardından başladı, iddianamenin özetinin okunmasıyla devam etti.
Savcının eşi de hâkim
Duruşmada gazetecilerin iddianamesini hazırlayan soruşturma savcısının mahkeme üyesi ile evli olduğu ortaya çıktı. Avukatlar reddi hâkim talebinde bulundu. Mahkeme başkanı ise talebi reddetti.
Neden tutukluyuz?
Duruşmada ilk söz alan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Kürtçe savunma yaptı. "13 aydır tutukluyuzu ama neden tutuklu olduğumuzu bilmiyoruz" diyen Altan, haklarındaki iddiaların mevcut siyasi atmosferden bağımsız olmadığını söyledi. Yargılanmalarının Kürt sorunundan bağımsız olmadığının altını çizen Altan, “Kürt sorunu nasıl çözülmüyorsa Kürt gazetecilerinin de sesi öyle kısılmak isteniyor. İddianamede gazetecilik yargılanıyor. Madem gazeteciler yargılanıyor bizim de gazeteciliği savunmamız gerekiyor” dedi.
Katmerli baskılar
Osmanlı döneminden bu yana gazeteciler ve gazeteciliğe dönük baskı, sansür ve katliamlara dair örnekler veren Altan, Kürt basını üzerindeki baskıların daha katmerli yaşandığını vurguladı. Altan, kimi dönemlerde bazı demokratik adımların atıldığına işaret ederek, “Cumhuriyet döneminde tek parti dönemi vardı ve basın da tek renkti. Bu dönemde basının tekleştirilmesi yetmiyor basının devleti savunması, onlardan taraf olması isteniyor" diye konuştu.
Sürgün, sansür ve baskı
12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde yaşananlara da değinen Altan, "Kürt basının sorunlarından da bahsetmek gerek. Türk basınının kimliği sansür, yasak, baskı ve devletten yana olmaksa Kürt basının kimliği ise sürgün ve baskı olarak görülebilir" dedi.
Kürt gazeteciliğinin direnişi
Haklarındaki davayı "gazeteciliği tasfiye etme ve etkisizleştirme davası" olarak nitelendiren Altan, Kürtlerin kabul edilmediği bir ülkede Kürt gazetecilerin de kabul edilmemediğini söyledi. Altan, 1990’lı yıllarda Kürt gazetecilere dönük saldırılara işaret ederek, Kürt basınının Özgür Gündem ile yoluna devam ettiğini hatırlattı. Bu dönemde çeşitli kararnameler ve yasalarla Kürt basınının ortadan kaldırılması için adımlar atıldığını ifade eden Altan, “1992'ye gelindiğinde ise Kürt basını için yeni bir başlangıç olan Özgür Gündem gazetesi yayın hayatına başladı. Gazete yayına başladığı ilk haftada Hafız Akdemir katledildi. Ardından gazetenin iki yılda 8 muhabir ve 19 dağıtımcısı katledildi. Toplam 580 sayının 486’sı hakkında dava açıldı. 147 çalışanına ceza verildi. Gazete kapatıldı. Onun yerine 1994’te kurulan Özgür Ülke gazetesi ise bombalandı" diye konuştu.
AKP'de 'özel sayfa'
Özgür Basın üzerindeki baskılar kapsamında AKP dönemine "özel bir sayfa" ayırmak gerektiğini vurgulayan Altan, AKP’nin ilk süreçte ana akım medyayla mücadele ettiğini, ikinci aşamada yandaş basın yarattığını, üçüncü aşamada ise tüm muhalif basını ortadan kaldırmak için hareket ettiğini ifade etti. Doğan Medya’yı da 2018'de eline geçiren AKP’nin basını susturduğunu kaydeden Altan, "2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte 178 radyo, televizyon, gazete kapatıldı. Tüm basın tasfiye edildi. Bu dönemden sonra basın tamamen yandaş oldu. Olmayanlar ise bertaraf edildi. Bugün ise artık tek renk, tek ses basın var” dedi.
Gazetecilikten taviz vermedik
Arada çıkan muhalif seslerinde susturulduğuna dikkat çeken Altan, gazeteci Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasını hatırlattı. Özgür Basın'ın tüm saldırılara karşı her zaman ayakta kaldığını kaydeden Altan, olmaması halinde zorbalık, doğa tahribatı, kadın ve çocuklara tecavüz edenlerin sayısının artacağını söyledi. Altan, şunların altını çizdi: “Gazetecilikten taviz vermedik. Havuza dahil olmadık. Çalışan emekçilerden yana olduk. Doğanın rengi, ezilenlerin sesi olduk. Bu böyle kolay gerçekleşmiyor. Bedel ödedik ve hala ödüyoruz.”
'Özel operasyon' yapıldı
“Bize yapılan operasyon sıradan değil, özel bir operasyondu” diyen Altan, şöyle devam etti: “Özel bir savcı görevlendirildi. 8 gün gözaltında kaldık. Dosyada gizlilik kararı verildi. Bir ay boyunca kurumlarımızda karakol kuruldu, malzemelerimize el konuldu. Gazetecilik malzemeleri suç olarak sergilendi, bu bir utançtı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü bizimle bu kadar uğraşacağına çetelere, tecavüzcülerle uğraşsaydı ortada ne suç ne suçlu kalırdı. İddianamelerde yer alan iddialar insan aklıyla adeta dalga geçiyor. Madem iddianameyi hazırlamak için 10 ay beklendi bari kayda değer bir şeyler konulsaydı. Yasa dışı ithamlar var iddianamede, onlara yanıt vermeyeceğiz. İddianamede gizli tanıkların ifadesi yer alıyor. Biz gözaltına alındığımızda 6 ay sonra gizli tanıklar ifade vermiş. Delil bulamayınca gizli tanıkları iddianameye dahil etmişler.”
Çalışmaları durdurmak için
İddianamede suçlananın kendileri mi yoksa yayın kuruluşları mı olduğunun belirsizliğine dikkat çeken Altan, yaptıkları programların "gizli" gibi iddianamede yer aldığını dile getirdi. Altan, yine notları ve evindeki baskında bulunan arşiv görüntülerinin de suç olarak yansıtıldığını söyledi. Sanal medya paylaşımlarının da dosyaya mükerrer bir şekilde konulduğunu belirten Altan, “Bu operasyonun temel amacı çalışmalarımızı durdurmak, bizleri sahadan uzaklaştırmaktır. Biz suçlu değil, davacıyız. Hesap verme durumunda değil, hesap sorma durumundayız. Bu hesabı kim verecek? 13 aydır tutukluyuz, özgürlüğümüzün kısıtlamasının hesabını kim verecek? Bu nedenle hesap veren değil, hesap soranız. Biz adaleti savunuyoruz, barış ve demokratik bir yaşam istiyoruz. İfade ve düşünce özgürlüğü istiyoruz. Tutukluların özgürlüğünü istiyoruz. Biz kötü bir şey yapmadık, biz gazeteci duruşu sergiliyoruz."
Altan’ın savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
Adliye önünde açıklama
Duruşmaya verilmesiyle adliye önünde açıklama yapıldı. Açıklamada öncelikle konuşan DFG Genel Sekreteri Cuma Daş, tarihi bir duruşmada olduklarını söyledi. Cuma, “13 ayın ardından ilk defa hakim karşısına çıktılar. Dedikleri gibi gazeteciliği savunuyorlar. Gazetecilikle yargılanıyorlar. Duruşmanın ilk oturumu bitti” dedi.
Ortada suç yok
Gazeteci Hüseyin Aykol'un ardından Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş konuştu. Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli basın davalarından birisi görüldüğüne dikkati çekerek, “Aslında 13 aydır bu hakim karşısına çıkmış olsalardı çoktan serbest bırakılan arkadaşlar olacaktı. Gazeteciler gözaltına alınıyor ama ortada suç yok. 15 meslektaşımız serbest kalacak ama hukuk sistemi adil bir şekilde çalışsaydı bu kadar uzun bir süre kalmazlardı. Bunu biz gazeteciler dayanışarak, gazeteciliği suç olanlara gösterenlere inat gazeteciliğin kamu hizmeti olduğunu göstereceğiz. Biz gazetecilik yapacağız, halkımız da haberine ulaşabilecek” dedi.
Beraat etmelerini bekliyoruz
Daha sonra söz alan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, “Arkadaki binada çok değerli arkadaşlarımız haber yazdıkları için 13 aydır hürriyetlerinden mahrum. Gazetecilik suç değildir, bunu bize kabul ettiremezler. Bugün bu arkadaşlarımızın beraat etmelerini bekliyoruz. Umarız bu gibi ağır bedellerin ödenmesi de son bulur” şeklinde konuştu.
Elimizden geleni yapacağız
MLSA Eş Direktörü Veysel Ok ise şunları söyledi: "Gazeteci arkadaşlarımız özellikle Kürt meselesinde devletin son dönemdeki şiddetini teşhir ettikleri, hak ihlallerini haber yaptıkları, kamu görevlilerini ifşa ettikleri şu an için tutuklu. Tahliyeleri için elimizden gelen her şeyi yapacağız.”
Utanç verici
Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Cengiz Çandar, görülen duruşmayı “Türkiye’nin hukuk tarihinin utanç verici olaylarından birisi” olarak tanımladı. Duruşmanın Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesi için bir kilometre taşı niteliğinde olduğunu kaydeden Çandar, şöyle konuştu: “Daha da öteye Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde de üstünde durulması gereken tarihe geçecek nitelikte bir olay. Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO zirvesinde görüşmeler gerçekleştiriyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçiyor. Diyarbakır’dan Avrupa Birliği’ne gidecek yol ise Kürtlerin hakkının tanınması ve basın özgürlüğünden geçer. Kürt medyasının özgürce çalışmasından geçer, bunlar olmadan Türkiye’ye bütün demokrasi yolları tıkalıdır. Bugün görülmekte olan dava her bakımdan önem taşıyor, tam 13 aydır hakim önüne çıkarılamamış 15 tutuklu gazeteci ve bu gazeteciler seçim sürecinde alındı. Bu dava artık Kürt medyasının yalnız olmadığını da gösteriyor.”
Hukuka uygun delil yok
CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da şunları dile getirdi: “Hukukla bağdaşmayan ne varsa iddianameye konulmuş. Hukuka uygun bir delil bile söz konusu değil. İtirafçı ve gizli tanıkların uydurma beyanları var. Bu dava ve duruşma burada gazetecilik yapmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Umarım bir an önce özgürlüklerine kavuşurlar.” AMED
Basın örgütleri duruşmada
Duruşmayı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın-İş Ankara Temsilcisi Turgut Dedeoğlu, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Eş Direktörü avukat Veysel Ok, Uluslararası Basın Ensitütüsü'nden (IPI) Engin Deniz İpek, PEN Norveç Türkiye masası sorumlusu Caroline Stockford, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Amsterdam Law Clinics üyesi avukatlar, Amed Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) takip etti. Yeşil Sol Parti Amed Milletvekilleri Cengiz Çandar, Serhat Eren, Adalet Kaya ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer de duruşmayı takip edenler arasında yer aldı.