Hoşçakal Serxwebûn...

Dosya Haberleri —

Serxwebûn

Serxwebûn

  • Serxwebûn, 44 yıllık yayın hayatını Mayıs sayısıyla noktaladı. “Ji Serxwebûn û Azadiyê Bi Rûmettir Tiştek Nîne” şiarıyla yola çıkan Serxwebûn Kürdistan’ın en karanlık, en kritik yıllarının tanığı oldu. Bir halkın yok sayılmasına karşı direnişini, soykırıma karşı varlık ve özgürlük kavgasını günbegün kayda geçti. Serxwebûn’un yolculuğu Kürt halkının özgürlük yolculuğuna dönüştü. 
  • Veda etmek kolay değil elbette. Serxwebûn sadece aylık bir gazete değil, mücadelenin ortak hafızasıydı. Benim de hafızamda kocaman bir yer kaplıyor. Bugün bir devrin kapanışına hüzünle tanıklık ederken bunun yeni bir başlangıç olduğunun da bilinciyle içten bir teşekkür borçluyuz. Bana yazıyı, emeği, sorumluluğu öğreten sayfalara, o sayfaları birlikte var eden herkese…

İSMET KAYHAN

PKK’nin ilk yayın faaliyetleri devlete karşı verilen ideolojik mücadelenin kalbinde yer aldı. 70’li yılların sonlarında Apocular Türk sömürgeciliğine ilk başkaldırdığında henüz ellerinde yazılı tek bir metin dahi yoktu. Mazlum Doğan, Hayri Durmuş ve Duran Kalkan öncülüğünde kurulan ilk ekip bu hikâyenin tohumlarını attı. 1979 yazında Ali Haydar Kaytan’ın da katılımıyla çalışmalar daha da yoğunlaştı. 

Mazlum Doğan “Umut Apartmanı”nın giriş katındaki bir dairede kalıyordu. Komşulara kendisini “Mimar” olarak tanıtmıştı. Proje üzerinde çalıştığını, henüz büro açamadığından evde çalışmak zorunda olduğunu söylüyordu onlara. Daha sonraki günler Antep'in Karşıyaka semtinde bir eve taşındı. Ali Haydar Kaytan’ın kaldığı evdi burası. “PKK Bülteni”nin ilk sayısı da bu evde hazırlandı. Bu süreçte Mazlum Doğan bir yandan Abdullah Öcalan’ın konuşmalarını redakte ediyor, diğer yandan “PDA Üzerine Broşür” çalışmalarını yürütüyordu. Parti adına yayımlanan birçok bildirinin altında yine onun imzası vardı. Merkez Yayın Kurulu’nun da başında olan Doğan’ın 3 Ekim 1979’da tutuklanıp cezaevine gönderilmesi PKK’nin yayın çalışmalarını önemli ölçüde aksatacaktı.

79 sonbaharı: İlk PKK Bülteni

Mazlum Doğan’ın öncülük ettiği ilk PKK Bülteni 1979 sonbaharında yayımlandı. Bu bülten devrimcilerin sesini kitlelere ulaştıran ilk düzenli yayın organıydı ve dört sayı boyunca devam etti. 1 Nisan 1980’de İskenderun’a taşınan bülten 12 Eylül darbesiyle birlikte yayımlarını sonlandırdı. Darbenin hemen ardından yalnızca bir sayı çıkarılabildi. PKK kadrolarının önemli bir kısmının zindana düştüğü, bir kısmının da yurt dışına çekildiği darbe sonrası süreçte kitlelerle ilişki önemli oranda zayıflamıştı. Buna paralel olarak basın çalışmaları sekteye uğradı ve merkez daha çok Avrupa’ya taşındı. O dönemde her ne kadar düzenli olmasa da Almanca başta olmak üzere farklı dillerde broşürler hazırlanarak hareketin sesi yükselmeye devam etti.

 

 

Mazlum’un çağrısı...

12 Eylül’ün yarattığı karanlık atmosferde PKK’nin 1’inci Konferansı 1981 yılında Lübnan’daki Helve Kampı’nda gerçekleşti. Konferans sadece politik ve askeri hatların değil, aynı zamanda yayın faaliyetlerinin de yeniden örgütlendiği bir dönüm noktasıydı. Mazlum Doğan’ın “Sesimizi dünya halklarına duyurun” çağrısı Serxwebûn’un düzenli yayın hayatına başlamasında önemli bir rol oynadı. Nitekim Kongre’de PKK’nin merkezi yayın organı Serxwebûn’un bu kez daha güçlü bir biçimde aylık olarak yayın hayatına başlaması kararlaştırıldı.

Sürgünde bir kürsü

Serxwebûn’un merkezi yayın organı olarak dönemin bütün teorik ve pratik sorunlarının ele alındığı bir gazete olmasına karar verildi. 12 Eylül sonrası geri çekilme sürecine bağlı olarak yurt dışına dağılan tüm devrimci kadrolara seslenen Serxwebûn, faşizme karşı mücadelenin ve ulusal kurtuluş devriminin sorunlarının tartışıldığı bir kürsü olma rolü üstleniyordu. Bu önemli görev için seçilen ekip arasında Ali Haydar Kaytan da yer aldı. Ekip, 1981 sonbaharında Avrupa’ya geldi. Avrupa’da atılan bu ilk adımlar yıllar boyu sürecek bir basın geleneğinin temelini oluşturdu.

Helve Kampı’nda selamlama

Serxwebûn’un ilk sayısı uzun ve zorlu bir hazırlık sürecinin ardından 1982 yılının Ocak ayında İsveç’te hazırlandı. Yayına başladıktan sonra gazetenin basım ve dağıtım merkezi Almanya’nın Köln kentine taşındı. Köln Ebertplatz’daki büro Serxwebûn’un yeni üssü haline geldi. Serxwebûn’un büyük coşkuyla çıkan ilk sayısı Helve Kampı’ndaki gerillalar tarafından silah atışlarıyla selamlandı. Bu, büyük bir karşılama töreniydi. Serxwebûn yalnızca bir gazete olarak görülemezdi. O bir halkın yeniden doğuşunun parçası ve ana doğrultusuydu.

 

 Serxwebûn’un logosunu 16 Nisan 1985'te Haftanin’de 7 yoldaşıyla birlikte şehit düşen Hozan Sefkan hazırlamıştı.

Yeni yayın cephesi

Kürt halkının özgürlük mücadelesinin sesini hem içeride hem dışarıda duyurmayı hedefleyen bu yayın çizgisi 1980’li yıllarda Serxwebûn ile sınırlı kalmadı. Nisan 1983’te özgürlük mücadelesi bir yayına daha kavuştu: Berxwedan. İlk sayının kapağında iki fotoğraf bulunuyordu. Birinin üzerinde “Kahrolsun sömürgecilik” yazan bir duvar ve önünde oturan köylüler görülüyor, ikincisinde ise ellerinde silahlarıyla ilk dönem gerillaları bulunuyordu. Kürtçe sunum yazısı ise şöyle diyordu: “Di weşina xwe de, bi giranî; li ser pirsgirêk û rewşa girsêyen macirên gel ê Kurdistan disekine.” 

ERNK’nin yayın organı olan Berxwedan 1995’e kadar yayın hayatına devam etti. Haber içerikli, Kürtçe-Türkçe olarak 15 günde bir çıkan bir gazeteydi.

Bu çizginin bir diğer halkası da 1990’da yayına başlayan Özgür Halk gazetesi oldu. Serxwebûn’un Türkiye’deki versiyonu olarak doğan gazete halkla daha doğrudan ilişki kurmayı amaçlıyor, devrimci basın geleneğini ülke içinde sürdürüyordu. 

Aynı zamanda bir okul

Serxwebûn’un ilk sayılarında birçok teknik yetersizlik göze çarpıyor, bir gazetenin nasıl çıkarılacağı el yordamıyla öğreniliyordu. Bu süreç aynı zamanda bir okul işlevi görüyordu. Her sayfa devrimciler için teorik ve pratik bir eğitim alanına dönüşmüştü. PKK’nin 2’nci Kongresi’ne kadar Serxwebûn esas olarak kongreye hazırlık işlevi gördü. Gazete Kürdistan’daki sömürgeci yapıyı, işbirlikçiliği, silahlı mücadelenin neden zorunlu hale geldiğini ve dünya devrimlerinden çıkarılması gereken dersleri sayfalarına taşıdı. 2’nci Kongre sonrasında ise çalışmalar belli bir ivme kazandı. Artık yalnızca tartışmakla kalınmıyor, harekete geçiliyordu. Gerillaların Kuzey Kürdistan’a yolculuğu başlamıştı. Gazetenin o dönemki sayılarında, silahlı mücadelenin nasıl başlayacağına ve hangi yöntemlerle yürütüleceğine dair yazılar ön plana çıkıyordu. 

Serxwebûn bir aylık gazete olduğu gibi aynı zamanda bir yayınevi de oldu. ”Serxwebûn Yayınları” adıyla kitaplar basılmaya başlandı. Öncelikle konferans ve kongre belgeleri yayınlandı. 1983-84 sürecinde bir dönem hepsini yayınlamak için Serxwebûn gazetesi yetmedi. Bunun üzerine ‘Şoreşa Kurdistan’ adıyla üç aylık dergi çıkartıldı ve birçok teorik yazı orada yayınlandı. Duran Kalkan o süreci, “Fakat daha sonra dergi faaliyeti durdurulup hepsinin Serxwebûn’da yayınlanması esas alındı. Böylece Serxwebûn gazetesinin sayfa sayısı çoğunlukla iki kata ulaşacak kadar çoğaltıldı” diye anlatacaktı.

Asıl büyük haber

Serxwebûn’un yayın hayatı yokluk içinde inşa edilen bir iradenin ürünüydü. Çalışma koşulları ve olanaklar son derece kısıtlıydı. O dönem için birer “harika” olarak kabul edilen dizgi makinesi ve fotokopi cihazı dışında gazetenin hiçbir teknik olanağı yoktu. Ne matbaa vardı ne düzenli bir dağıtım ağı. Gazetenin haber kaynakları ise Kuzey Kürdistan’daki yurtsever halk ve sempatizanlardı. Başlangıçta yalnızca teorik yazıların yayımlandığı Serxwebûn zamanla sayılarında haberlere de yer vermeye başladı. Yayımlanan ilk haber Botan’da bir ihbarcının cezalandırılma eylemiydi. Ancak asıl büyük haber 1984 yılının Ağustos sayısında yankılanacaktı: İlk kurşun.

 

Enver Polat

 

Saldırılar yoğunlaştı

Bu yıllarda Avrupa’da Kürdistan Özgürlük Hareketi çok yönlü saldırılarla kuşatılmış durumdaydı. Sadece devletler değil, bazı Kürt çevreleri ve Türk solunun kimi fraksiyonları da adeta ağız birliği etmişçesine yayın organlarında PKK’ye yönelik yaylım ateşi içindeydi. İşte bu yoğun saldırı ortamında Serxwebûn bir karargâh rolü oynuyordu. PKK’nin 3’üncü Kongresi sonrası ise Serxwebûn devletlerin hedef tahtasına yerleşti. Büroları basıldı, çalışanları tutuklandı. Öyle ki yalnızca gazeteyi okumak bile gözaltı sebebi sayıldı. 1988’e gelindiğinde Avrupa’daki merkez kadrosunun neredeyse tamamı cezaevindeydi. Ve tarihe “Düsseldorf Davası” olarak geçen yargılamalar başladı. O dönem Alman devleti Serxwebûn’un arşivine de el koydu. Bu baskılar sonucunda gazete Paris’e taşınmak zorunda kaldı.

Enver Polat (Selçuk), o dönemi anlatırken “yayını neredeyse olanaksız koşullarda sürdürdük” diyordu. Paris’te yaklaşık üç yıl boyunca Selçuk, Battal, Ronahî ve daha birkaç kişiyle birlikte gazete çıkarılmaya devam etti. Alman devletinin baskıları azaldığında ise gazete 1991 yılında Düsseldorf’a geri döndü. Hemen kısa bir süre sonra PKK yasağı ile birlikte Serxwebûn ve Berxwedan’ın büroları basıldı. Bir kez daha arşivlere el konuldu. Serxwebûn Hollanda’ya taşınmak zorunda kaldı. Ancak baskılar azalmamış, giderek sistematik hale gelmişti. Ancak tüm bu baskılara karşı muazzam bir direniş vardı. 

Baskıya direnişle cevap

Almanya’nın yasak, baskı, tutuklama ve şiddet politikası dalga dalga yayılıyordu. Dernekler kapatılıyor, gece yarıları evler basılıp insanlar gözaltına alınıyordu. Hem gazetenin dağıtımcıları hem de okuyucular baskılardan nasibini alıyordu. Öyle ki, Serxwebûn okuduğu için çok sayıda okuyucuya para cezası kesilmişti. Berlin’de Türk konsolosluğundan açılan ateş sonucu Şerafettin Kurt, Ronahi’nin (Bedriye Taş) kollarında şehit düşecekti. Mücadele hayatına Serxwebûn’da başlamıştı Ronahi. Şerafettin şehit düştükten sonra Serxwebûn’a geldiğinde çok öfkeliydi, yerinde duramıyordu. “Mutlaka cevap verilmeli”, “intikamı alınmalı” diyordu. Nitekim çok geçmeden 21 Mart 1994 tarihinde Ronahi ve Berivan Mannheim’da “yaktığımız özgürlük ateşi daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır” diyerek, bedenlerini ateşe verdi.

 

 

En kritik sürecin tanığı

“Ji Serxwebûn û Azadiyê Bi Rûmettir Tiştek Nîne” şiarıyla yola çıkan Serxwebûn Kürdistan’ın en karanlık, en kritik yıllarının tanığı oldu. Bir halkın yok sayılmasına karşı direnişini, soykırıma karşı varlık ve özgürlük kavgasını günbegün kayda geçti. Serxwebûn’un yolculuğu Kürt halkının özgürlük yolculuğuna dönüştü. Sayfalarına düşen her cümle, bir halkın dirilişinin adımları oldu, gerillanın karanlıkta el yordamıyla yürümesi, emeklemesi misali gelişti. Serxwebûn, aynı zamanda bir hafıza, bir arşiv, bir mücadele günlüğüne dönüştü. Yüzlerce kitaba kaynaklık etti, binlerce düşüncenin şekil bulduğu bir okul oldu. 

Veda etmek kolay değil elbette...

Serxwebûn’u ilk kez elime aldığımda Ankara’daydım. Henüz 16-17 yaşlarındaydım. İstanbul’dan gelen arkadaşlar yanlarında getirmişti. Sanırım Ocak 1988 sayısıydı. Sayfaları karıştırırken bir yazı dikkatimi çekti. Şehit Abdurrahman Motor hakkında yazılmıştı. Kaç kez okuduğumu hatırlayamıyorum. Öyle derin ve dokunaklıydı ki, her cümlesi içimde bir kapı aralıyordu. Üç yıl sonra Serxwebûn’da 13 yıl boyunca çalışmaya başlayacağım ise hiç aklıma gelmezdi. Serxwebûn benim için bir okul oldu zamanla. Kimi aylar baskıya yetişsin diye uykusuz kaldık, kimi zamanlar tek bir başlık için saatler harcadık. Gözümüz gibi baktık sayfalara, yazılara, fotoğraflara...

 

Rojbaş yoldaş

 

Serxwebûn’a gelen telefon

Serxwebûn yayın hayatına son verdiğini duyurduğunda anılarla göz göze geldim bir an. O ilk okuduğum yazıyı, o heyecanı, o yolda büyüdüğüm zamanları düşündüm. 1980’li yılların sonunda Kuzey Kürdistan’a giden gerillalara “acil durumlar için” Serxwebûn ve Berxwedan’ın telefon numaraları verilirdi. Hiç unutmuyorum, bir seferinde Serhad’dan bir arkadaş aradı. “Tüm mermilerimiz bitti, sadece el bombalarımız kaldı. Sekiz kişiyiz. Bu çemberden kurtulmak zor. Başkan’a, Parti’ye, Kürdistan halkına selamlarımızı iletmek istiyoruz” dedi. O sözleri ömrümün sonuna kadar da unutmayacağım. 

Dizgicisinden, dağıtımcısına kadar

Dizgicisinden editörüne; genel yayın yönetmeninden dağıtımcısına, yazarından, logosunu hazırlayan şehit Hozan Sefkan'a kadar bir şehitler gazetesi olan Serxwebûn’da çalışmak bir onurdu. Unutulmayacak anılar ve yoldaşlar biriktirdim. Veda etmek kolay değil elbette. Serxwebûn sadece aylık bir gazete değil, mücadelenin ortak hafızasıydı. Benim de hafızamda kocaman bir yer kaplıyor. Bugün bir devrin kapanışına hüzünle tanıklık ederken bunun yeni bir başlangıç olduğunun da bilinciyle içten bir teşekkür borçluyuz. Bana yazıyı, emeği, sorumluluğu öğreten sayfalara, o sayfaları birlikte var eden herkese…

 

Şehitler

 

Saygıyla

Nurhaklarda kimyasal silah saldırısında şehit düşen Şexo Dirlik (Sabri), Mannheim’da bedenini ateşe veren Bedriye Taş (Ronahî), Serxwebûn emekçisi Emel Çelebi (Mine), gazeteciliği, editörlüğü, mizanpajı bana öğreten Enver Polat (Selçuk Şahan), birlikte sabahlara kadar dizgi yaptığım Zeynep Erdem (Jiyan), Serxwebûn’u hazırlarken keman çalan Sinan Cemgil Kahraman (Sinan), “Ben Serxwebûn’da çalışan ilk Kırşehirliyim” diyen Levent Çelik (Ciwan), Sterka Ciwan’ın kurucusu, gerillacılığının ilk ayında şehit düşen Hasan Kızıler (Mazlum) ile Hewlêr’de hastanede katledilen Güney Geçilmez, (Çiçek), “Vurulursam, yazımın başlığı Proleter Celal Şehit düştü” olsun diyen Hasan Ağdaş (Proleter Celal) ile Zekeriya Yüce (Sedat Ciwan), Halil Günder(Zafer) önünde bir kez daha büyük bir saygı ve minnetle eğiliyorum.

Hoşçakal Serxwebûn…

 

 

***

Bir halkın dirilişinin adımları

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1997’de Serxwebûn’un yıl dönümü vesilesiyle yaptığı bir değerlendirmede, gazetenin tarihsel anlamına şöyle dikkat çekmişti: “12 Eylül faşizminin etkisini bütün yönleriyle dayattığı ve her tarafı alacakaranlığa boğduğu günlerde çok az imkânlarla Serxwebûn’u çıkarmaya cesaret etmemiz başlı başına önemli bir adımdır. Aslında Serxwebûn’u çıkarma teşebbüsümüz de çok önemlidir. Dolayısıyla mevcut şekliyle, Serxwebûn’un gerçek yaşının 1978 ile başladığını belirtmemiz gerekiyor. Serxwebûn geleneği, bağımsız düşünmenin ve aydınlanmanın tarihimizde en güçlü sesi olmasından ileri gelmektedir. Düşüncede bağımsızlığın en yetkin organıdır. Serxwebûn düşüncesinin bütün yönleriyle özümsendiğini sanmıyoruz. Fakat yaşayan tek değer buradaki düşünce gerçekliğimizdir. Tarih ileride bu rolünü, bütün ulusal ve toplumsal yaşamımız üzerindeki değerinin etkisinin ne olabileceğini belirgin olarak ortaya koyacaktır. Serxwebûn’un yolculuğu ulusal kurtuluş yolculuğudur ve bütün sayılarında yaşanan gerçekler bir halkın dirilişinin adımlarıdır. Hepsini orada görmek, izlemek mümkündür.”

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.