İmamoğlu meselesi ve Öcalan

Cafer TAR yazdı —

  • Türkiye yeniden Kürt Halk Önder’inin ortaya koyduğu paradigma sonrası büyük bir dönüşüm sürecine girdi. Kürtler olmasaydı Ekrem İmamoğlu olmazdı; dolayısıyla bu konuda Kürtler herkesten çok söz söyleme hakkına sahiptirler. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dünyanın bütün muktedirlerinin kolektif çabası sonucu Türkiye’ye teslim edilmesi ile sadece Kürtlerin değil bütün Ortadoğu’nun kaderi değişmiş oldu. Kimi insanlar eski alışkanlıkları üzerinden o dönem olanlara belki de çok iyi niyetle, kimileri ise geçmişten getirdikleri Kürt düşmanlığı üzerinden tepki gösterdi. 
 
Yine başka bir kesim ise olup biteni aslında çok anlamamıştı ve her şey karma karışıktı ama onlar Kürt Halk Önder’ine inanıyorlardı ve sonuna kadar da bu noktada bir kararlılık ortaya koydular. Ortadoğu tarihinde büyük kırılma o dönem neredeyse bir avuç kalmış insanın Kürt Halk Önder’ine inanmaya ve onunla yürümekte noktasında ortaya koydukları kararlılık ile değişmiş oldu.  
 
Karl Marx’ın çoğumuzca bilinen bir sözü vardır, “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapamazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşular içinde yaparlar!”  
 
Şöyle der Karl Marx 18. Brumaire’de: Devrimci bunalım dönemlerinde “bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinlerine çöker. Ve onlar kendileri ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o sayı değer eğreti kılıkla ve başkalarından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını kılıklarını alırlar!” 
 
Halbuki geçmişe takılıp kalan kişi geleceği kuramaz, bu toplumsal mücadeleler tarihinin en önemli trajedilerinden birisidir. Bir dönemin muazzam bir devrimci çıkışa denk düşen bir tutum, başka bir zaman o günün koşullarında gerici bir pozisyonda olabilir. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da geçmişin sözde sol ama hayat karşında sağcılaşmış bütün eski alışkanlıkları ve düşünce kalıplarına kılıç atarak bu coğrafyada yeniyi başlatma cesaretini gösterdi. 
 
Bu mesafeden, günümüz koşullarında bunu yazmak kolay; fakat o günlerde bu muazzam cesaret gerektiren bir şeydi. Neredeyse bütün sol çevreler ve hatta Kürtlerin bazı kesimlerinden gelen tepkileri hatırlarsanız Kürt Halk Önder’inin o dönem yaptığı şeyin ne kadar cesurca olduğunu görürsünüz. 
 
Cezaevi koşullarında en yakınlarınızla bile bu süreci konuşma olanağınızın olmadığı koşullarda düşünce ve eylem dünyasında bu kadar güçlü bir dönüşümü gerçekleştirmek tarihte çok az insanın yapabildiği bir şeydir. 
 
Eğer o kopuş olmasaydı ne olurdu? 
Her şeyden önce Rojava ve daha geniş anlamda Rojava Devrimi olmazdı, kadın bu kadar güçlü ortaya çıkmazdı, erkek egemenlikçi ilişkilerin basit bir aparatı olmaya devam ederdi, Türkiye’de HDP diye bir parti ve Selahattin Demirtaş olmazdı, İstanbul Belediyesi AKP’den alınamaz, Ekrem İmamoğlu olmazdı, düne kadar sizi yok etmek için Türk devleti ile birlikte çalışan güçler Kürt Hareketi ile ilişkilenmek zorunda kalmazdı, her şeyden önce; bütün Kurdistan, Türkiye ve hatta bütün Ortadoğu’da demokrasi ve özgülük umudu bu kadar güçlü olmazdı, insanlar eskiden olduğu gibi kendi dar yapılarında kalır; Alevi, Sünni, Êzîdî, ve daha birçok farklı çevre birlikte, aynı kurumların çatısı altında çalışamazdı Ortadoğu DAİŞ’ten kurtulamazdı, Türkiye’de insanların Erdoğan’dan kurtulma umudu olmazdı. 
 
Bu listeyi istersek daha epey uzatabiliriz; fakat aslında bu kadarı bile Kürt Halk Önder’inin ortaya koyduğu cesaret ve devrimci tutumun günümüz koşullarında yaşadığınız coğrafyada ne kadar önemli şeylerin önünü açtığını anlamamıza yeter de artar sanırım. 
 
“Şimdi bütün bunların İmamoğlu davasıyla ne alakası var diyeceksiniz?” 
 
Ben de kestirmeden hemen cevap vereyim; çok var!  
Şunun için var: Türkiye yeniden Kürt Halk Önder’inin ortaya koyduğu paradigma sonrası büyük bir dönüşüm sürecine girdi. Kürtler olmasaydı Ekrem İmamoğlu olmazdı; dolayısıyla bu konuda Kürtler herkesten çok söz söyleme hakkına sahiptirler.  
 
Eğer gerçekten Erdoğan sonrası nispeten özgür bir Türkiye yaratmak istiyorlarsa, Kürtleri ve Kürt Halk Önder’ini iyi anlamalıdırlar. Korkuyla geçmişin ruhlarını geri çağırırlarsa en başa döneriz. 
 
İttihatçılığı tamamıyla reddetmeli; 1923’ü imdada çağırarak bugünün sorunlarını çözemeyeceklerini bilemeliler. Nasıl ki Kürt Halk Önderi 20. yüzyıl solculuğunu aşarak yeni bir sürecin önünü açtıysa, onlar da 1923’ü aşmalı ve yeni bir Türkiye’nin önünü açmalıdırlar.  
 
İmamoğlu meselesi sadece bundan sonra kimin İstanbul Belediye Başkanı veya Cumhurbaşkanı olacağı meselesine indirgenemez; eğer tartışma buradan sürdürülürse Erdoğan sonrası kendimizi daha kötü koşullarda bulabiliriz. O yüzden bu tartışma daha ciddi yaklaşmalı ve yeni dönemin hepimize dayattığı daha eşitlikçi, özgürlükçü bir dil konuşmaya başlamalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.