Seçimler ve Kürt meselesi

Cafer TAR yazdı —

  • Yerelde kimin belediye başkanı olacağı, ne kadar belediye meclis üyesi kazanacağı gibi konular da önemli; fakat burada daha önemli olan ise bu çevrelerin demokrasi veya faşizm ayırımında nerede durduğudur.
  • Demokrasi mücadelesi muhakkak uzun ve dinamik bir süreç; fakat ya faşizm ya demokrasi gündemi tek parti sonrası hiç bu kadar keskin bir biçimde kendisini topluma dayatmamıştı.

Bütün seçim süreçlerinin bir tane temel ve onun etrafında şekillenen ikincil gündemleri olur; bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde temel gündem “faşizme hayırdı!” Bu noktada ortaya çıkan irade o kadar güçlüydü ki; gücünü halktan alan bu iradenin dayatması ile Millet İttifakı içerisindeki çeteci/faşist çevreler taraf değiştirmek zorunda kaldı.

Masada altı parti olmasına rağmen masanın gündemi orada oturanlar değil, başta Kürtler olmak üzere Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi talepleri belirlemişti. Ne saray tarafından piyasaya sürülen Muharrem İnce gibi siyaset bezirganları ne de Meral Akşener gibi eski çeteci/faşist çevreler halkın gerçek gündemini değiştiremeyince mecburen saf değiştirmek zorunda kaldılar.

Meral Akşener gibi çevrelerin siyaseten tasfiye olmasını tesadüf olarak görmemek lazım. Günümüzde Türkiye’de siyaseten iki temel çizgi bütün hatlarıyla netleşmiş durumdadır. Bir tarafta içeride ve dışarıda yalan, talan, baskı ve zulümle yol almak isteyen AKP/MHP faşizmi ve onun müttefikleri.

Diğer tarafta ise demokrasi, barış ve özgürlüklerin geliştirildiği demokratik cumhuriyet talebi. Bu talebin politik olarak merkezinde DEM Parti vardır. Başta CHP olmak üzere birçok çevre DEM Parti ile içerikten bağımsız dar anlamda sadece kimin belediye başkanı, kimin meclis üyesi olacağı tartışması yapamazlar; DEM Parti hem yerelde hem de genel siyasette özgürlük ve demokrasi konusunda misyonu en net olan partidir. DEM Parti ile ilişkide siyaset sadece matematiğe indirgenemez.

Muhakkak yerelde kimin belediye başkanı olacağı, ne kadar belediye meclis üyesi kazanacağı gibi konular da önemli; fakat burada daha önemli olan ise bu çevrelerin demokrasi veya faşizm ayırımında nerede durduğudur.

Geçmişte de insanlar Türkiye’de demokrasi mücadelesi verdiler; muhakkak bundan sonra da vermeye devam edecekler. Demokrasi mücadelesi muhakkak uzun ve dinamik bir süreç; fakat ya faşizm ya demokrasi gündemi tek parti sonrası hiç bu kadar keskin bir biçimde kendisini topluma dayatmamıştı.

Önümüzdeki seçimlerin de temel gündemi tam da budur; kimse sadece belediye başkanlarını seçmek için sandığa gitmiyor. Olası bir seçim yenilgisi Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesini çok gerilere atar.

Bu noktada en temel mihenk taşı Kürt sorununda demokratik çözümdür. Hem yerel yönetimlerde hem de merkezi yönetim düzeyinde ortaya çıkacak demokratik bir uzlaşı, Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü noktasında önemli bir başlangıç noktası olacaktır.

Bütün bir yirminci yüzyılın kaybedilmesine yol açan çözümsüzlükte ısrar eğer böyle devam ederse yirmi birinci yüzyılın da kaybına yol açacaktır.

Sendikalar, meslek örgütleri, partiler ve hatta sermaye çevreleri artık bu noktada net bir duruş sahibi olmalıdırlar. Kürt sorununda çözümsüz bir Türkiye’de işçiler yoksulluk sınırında yaşamaya devam eder, mimar, mühendis, doktor, eczacı gibi meslek sahipleri ise mesleklerini insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getiremezler.

Hatta sermaye sahipleri bile etkin bir ticari işletme yönetimi oluşturamaz ve işlerinde yeterince başarılı olamazlar. Kürt sorununda çözümsüzlük Türkiye’yi sürekli gerilime ve çatışmaya açık bir halde tutmaktadır. Bu durum sermaye çevrelerinin yatırımları için kaynak bulmasını zorlaştırmakta ve piyasalarda rekabet güçlerini zayıflatmaktadır.

İşte tam da bu noktada Türkiye’de çatışmadan ve çözümsüzlükten nemalanan çevreler dışında kalanlar bundan sonra politik pozisyonlarını belirlerken daha cesur olmalıdırlar. Kürtlere bu kadar mesafeli durarak bu ülkenin hiçbir sorunu çözülemez.

Türkiye kamuoyu Kürtler ve onların talepleri konusunda artık niyet okumaktan vazgeçmeli ve Kürtleri daha yakından tanımaya ve taleplerini anlamaya çalışmalı ve “hakkaniyetli bir Türkiye nasıl olur?” konusunda kafa yormalıdırlar.

Türkiye bir süre önce kamuoyunda “Çözüm Süreci” olarak bilinen bir dönemi yaşadı; bütün zorluklarına ve sonrasında devlet tarafından akamete uğratılmasına rağmen bu süreç toplum hafızasında olumlu bir yerde duruyor.

Bundan sonra inisiyatif devlete bırakılmamalıdır; bu noktada başta, sendikalar, meslek örgütleri olmak üzere diğer sivil toplum kuruluşları devreye girmeli ve siyasal partileri Kürt sorununda demokratik çözümü programlarına almaları konusunda zorlamalıdırlar.

Başta CHP olmak üzere siyasal varlıklarını sürdürmek isteyen partiler, insanca yaşamak isteyen işçiler, mesleğini onuru ile yapmak isteyen doktor, mühendis gibi meslek sahipleri bundan sonra başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin sorunlarına daha gerçekçi yaklaşmak zorundadırlar.

Gelinen aşamada Türkiye’de ya demokratik cumhuriyet ya da faşizm kazanacak! Bu noktada herkes üzerine düşeni yapmalı, sadece Kürtlerden fedakarlık beklememelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.