Kurucu muhataplık düzeyine getirdi

Orhan Gazi Ertekin

Orhan Gazi Ertekin

Hukukçu Orhan Gazi Ertekin: Eşitliğin sağlanması, yalnızca anayasal hakların tanınmasıyla değil, fiilen kurucu güç statüsüne eriştirilmesiyle olur

  • Şu anda Kürtlüğün ve Kürt liderliğinin tanınma süreci içindeyiz. Fiilen Meclis heyetinin İmralı’ya gitmesi, orayı bir merciye dönüştürüyor. İmralı siyasi bir merci haline geliyor. Bu da bir tanıma sürecidir.
  • Öcalan, meseleyi askeri, ceza, infaz, öldürme ve idamdan çıkararak, somut bir kurucu muhataplık düzeyine getirdi. Bu durum, ortak hukuk alanına dair hazırlıkların yapılabileceğini gösteriyor.
  • Bu sürecin yavaş yavaş gerçek bir hukuki ve anayasal zemine taşınması; Kürtlerin de bir parlamento, siyaset ve hukuk meselesi olarak ele alınması ve çözüme kavuşturulması gerekiyor.

AZİZ ORUÇ /İSTANBUL

İmralı’nın siyasi merciye dönüşmesi ve Kürt Hareketi'nin artık muhatap haline gelmesinin önemine dikkat çeken hukukçu Orhan Gazi Ertekin, "Bugün Kürtler Türkiye’deki kurucu güçler arasına davet edilmiştir. Müzakereler iyi niyetle yapılmaz; nesnel süreçlerle dayanıklı hale getirilir. Şu anda da nesnel bir süreç yaşıyoruz" dedi.

DEM Parti tarafından İstanbul’da düzenlenen 'Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı'nda, “Anayasal Vatandaşlık ve Kimlik Tanımları Işığında Yeni Bir Toplumsal Sözleşme” başlıklı oturumda konuşan hukukçu-yazar Dr. Orhan Gazi Ertekin, Türkiye’de yargı sistemi, hukuk sosyolojisi, adalet politikaları üzerine çalışan, aynı zamanda uzun yıllar hakimlik yapan bir isimdir. Ertekin, Kürt anayasacılığı, tanınma ve Kürt sorunun çözümü için atılması gereken adımlar üzerine sorularımızı yanıtladı.

 

Uzun süredir üzerinde çalıştığınız ve özellikle vurguladığınız “Kürt anayasacılığı” kavramı neyi ifade ediyor?

Kürt anayasacılığının birden fazla ayağı var;

* Türk anayasacılığını belirleyen temel unsurun “kardeş katli” olmasıdır. Fatih’in Kanunnamesi’nde, “Kardeşlerden hangisi diğerini öldürürse padişah olacaktır” şeklinde bir kural bulunur. Bu, Türk anayasacılık geleneğinin temel kuralıdır. Kürt anayasacılığında ise “Birakujî” yasağı vardır; yani kardeş katline izin verilmez. Türk anayasacılığı kardeş katlini zaruri görürken, Kürt anayasacılığı bunu bir ağıt, bir sorun, bir eksiklik olarak değerlendirir ve açık bir yasak koyar. Bu başlı başına önemli bir farktır.

* Kürtlerin politik alanda kendilerini kurucu güç olarak temsil etme biçimleri çoğuldur. Örneğin, 1514’te Yavuz Sultan Selim ile Kürt beyleri arasındaki anlaşmada, her Kürt beyi ayrı ayrı imza atar; hiçbir beyin tüm Kürtler adına tek başına imza yetkisi yoktur. Her biri farklı birer kurucu öznedir. Kürt anayasacılığının en temel özelliklerinden biri bu çoğulluktur. Bu yapı, Kürtler arasında bir tiranın çıkmasını engeller. Talabani, Barzani geleneği, Kuzey’deki Kürt Hareketi, Kürt ulusal hareketi, Suriye ve Rojhilat’taki geleneklerin her biri kendi özerk alanına sahip anayasal kurucu güçlerdir. Bu çoğulcu Kürt anayasacılığı, herhangi bir kişinin “Sezar”, “Bonapart”, diktatör ya da tiran olarak öne çıkmasını engeller. Bu da Kürt anayasacılığının önemli bir niteliğidir.

Kürt anayasacılığında “avukatlık” vurgunuz var, nasıl bir yere sahip?

Avukatlık, Kürt anayasacılığında dikkat çekici bir yere sahip. Ortadoğu’daki kurucu güçler arasında önderlerin büyük çoğunluğu avukat olan ikinci bir millet yok. Başka hiçbir halkta böyle bir örnek görülmüyor. Bölgedeki diğer kurucu güçlere baktığınızda; harbiye, mülkiye, tıbbiye, asker ve bürokrasi belirleyicidir. Türk milliyetçiliğinin kurucu güçleri de asker ve bürokrasidir. İran’da da kurucu güçleri asker ve mollalar oluşturur. Kürtlerin milli hafızasında ve bilincinde üç temel güç bulunur:

* Mele

* Savaşçı (ister pêşmerge ister gerilla deyin)

* Avukat 

Ortadoğu’daki hiçbir milli hareketin avukatı yoktur. Kamuran Bedirxan’dan Qazî Muhammed’e, İbrahim Ehmed’e kadar pek çok önder avukattır. Talabani avukattır; Hewlêr Barosu’nun bir numaralı üyesidir. Selahattin Demirtaş da avukattır. Dünyada hiçbir yerde rastlayamayacağınız ölçüde Kürt önderlerinin büyük çoğunluğu avukattır. Bu durum, hak müzakeresini güçlü hale getiren önemli sosyolojik gerçeklerden biridir. Mele, savaşçı ve avukatın, Kürt ulusal bilincinin taşıyıcı sınıfları olması, Kürt anayasacılığını farklı bir aşamaya taşır.

Kürt anayasacılığının demokratik olduğunu söylüyorsunuz. Bunu hangi dayanaklara oturtuyorsunuz?

Bugünkü deneyim gösteriyor ki;

* Kürt anayasacılığı, çoğulluk içinde var olur; kurucu güçler çoğuldur. Kürt anayasacılığında bütün Kürtleri temsil eden tek bir kişi yoktur. Bu durum, yapının doğası gereği demokratik bir karakter taşıdığını gösterir.

* İkinci olarak, Kürt anayasacılığının tıpkı Amerika’daki federalistler gibi Lidyacı bir gelenekten geldiğini söyleyebiliriz. Amerikan federalistleri, 2 bin yıl önceki Lidyacı gelenekten ilham alarak Amerika Birleşik Devletleri’ni kurmuş ve kendilerine 'yeni Lidyacılar' demişlerdi. Kürt anayasacılığının Ortadoğu’daki önemli vurgularından biri de 'yeni Lidyacılık'tır.

Ne yazık ki Kürtler, kendi kurucu güç kapasitelerini henüz anayasal alana, anayasa teorileri ya da anayasal formlar alanına yeterince taşıyabilmiş değil. Oysa bunun için olağanüstü bir potansiyel bulunuyor. Bu potansiyelin kullanılmaması, teorik, hegemonik ve söylemsel bir alana taşınmaması ve kavramının bile oluşturulmaması, Kürt anayasacılığını oluşturmamasından kaynaklanıyor. Kürt anayasacılığı ve Kürt istisnacılığı benim önerimdi ve gittiğim her yerde anlatmaya çalışıyorum.

 Kürt istisnacılığından tam olarak neyi kastediyorsunuz, bu kavramı biraz açabilir misiniz?

Kürt istisnacılığı, Ortadoğu’da farklı, Batılı, seküler ve haklara dayalı bir devletin, yeni bir siyasal alanın inşasının temel yoludur. Birinci istisna 'yeni Fenikecilik'tir. Yeni Fenikecilik, 18. yüzyılda doğmuş, 20. yüzyıla kadar gelmiş; Batı’yı seküler, modern ve hak temelli özgürlükleri tanıyan bir siyasal alan olarak tasarladı. Bu yaklaşım, başarılı olamadı. Bugün Kürtlerin istisnai olmasını sağlayan şey, yereli tutma güçleridir. Suriye, Türkiye, Irak ve İran’da oldukça geniş bir coğrafyayı kapsayan nüfusları var. 'Yeni Lidyacı' geleneğin içinde yer alıyorlar. Bu gelenek, birbirinden farklı güçlerin müzakereyle yeni bir siyasal toplum yaratma kapasitesine dayanır. Yeni Lidyacı geleneği, iyi öğrenmek gerekiyor. ABD de bu geleneğin bir halkasıydı. Bana göre Kürt Hareketi, aynı geleneği Ortadoğu’ya taşıyabilir. Kürtler, batıdaki modern ve özgürlükçü seküler alanın tüm farklılıklarını barındırabilir. Rojava Anayasası da bu farklılıkların temsil edildiği bir girişimdi. Bu, farklı bir anayasa teorisi ve anayasacılık hareketinin geliştiğini gösteriyor.

Kürtleri Ortadoğu’da, Türklere, İranlılara, Araplara ve İsrail’e göre istisna yapan şey, kendi geleneklerini ve siyasi yapılarını daha Batılı bir tarzda, geniş bir siyasi taşıyıcılarla geliştirmeleridir. Hukukçuluk geleneği, Ortadoğu’daki hareketler içinde bir tek Kürtlerde vardır.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 'bütüncül hukuk'tan söz ediyor. Kürtlerin tarih boyunca hukuk dışına itildiğini ve çözümün ancak hukuk içine çekilmeleriyle mümkün olacağını belirtiyor. Türkiye’de bu yaklaşım nasıl hayata geçebilir?

Bu Türkiye açısından kaçınılmaz bir durum. Kürtlerin tanınması ve ortak bir hukuk alanının geliştirilmesi gerekiyor. Kürtler muhatap alınmadan 'herkesin eşitliği' üzerine kurulu bir dil geliştirildi fakat bu eşitlik hiçbir zaman gerçekleşmedi. Gerçek eşitlik, Amerika’da Afro-Amerikalılar için, İrlanda’da ya da Güney Afrika’da gerçekleşmedi. Bu eşitliğin sağlanması, yalnızca anayasal hakların tanınmasıyla değil, fiilen kurucu güç statüsüne eriştirilmesiyle olur.

Şu anda benim gördüğüm; Kürtlüğün ve Kürt liderliğinin tanınma süreci içindeyiz. Bu sürecin anayasallaşmasına dönük öngörüyü iki taraf da ifade etmiyor. Böyle bir ilan yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı düşünülüyor ama fiilen Meclis heyetinin İmralı’ya gitmesi, orayı bir merciye dönüştürüyor. İmralı siyasi bir merci haline geliyor. Bu da bir tanıma sürecidir. Bu süreç, Türkiye’nin hukuk yapısını belli ölçüde değiştirecektir ve değişmek zorundadır. Tanıma aşamasına gelinmiş olması bile önemli bir başarıdır.

Şu an Suriye’de bir anayasacılık süreci yaşanıyor ve Kürtler orada etkin kurucu güçlerden biri, hatta en örgütlü grup. Aynı durum Irak için de geçerli. İran’da da benzer tartışmalar yakında başlayacak. Dolayısıyla Kürt anayasacılığını bölgesel düzeyde tartışmak gerekecek. Türkiye'de anayasal teoriler ve anayasacılık tartışmaları, Kürt hareketinin varlığı nedeniyle değişecektir.

Sayın Öcalan’ın “sorunu idam sehpasından çözüm masasına taşıdım” sözü nasıl bir hukuk alanını tarif ediyor?

Abdullah Öcalan, halk meselesini, Kürt ve Alevi meselesini askeri bir mesele olmaktan çıkarmış durumda. “Sorunu idam sehpasından çözüm masasına taşıdım” sözü de tam olarak sorunu askeri alandan çıkarıp hukuk alanına taşımasıdır. Yani meseleyi askeri ceza, infaz, öldürme ve idamdan çıkararak, somut bir kurucu muhataplık düzeyine getirdi. Bu durum, ortak hukuk alanına dair tartışmaların ve hazırlıkların yapılabileceğini gösteriyor. Önümüzdeki süreçte, Kürtlerin ve Alevilerin karar ve iradeye katıldığı birer muhatap haline gelmesi gerekiyor. Şu anda zaten muhataplık süreci başlamış durumda. Bu sürecin yavaş yavaş gerçek bir hukuki ve anayasal zemine taşınması, Kürtlerin de bir parlamento, siyaset ve hukuk meselesi olarak ele alınması gerekiyor. Asıl mesele de bu, sorunun bu temelde hukuki bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.

Çözüm için nasıl bir hukuk gerekiyor ve oluşması için gerekli koşullar var mı?

Anayasallık açısından Türkiye ne yazık ki Azerbaycan ve İran’ın da gerisinde. Azerbaycan’da biri Kürt olup aynı zamanda Azerbaycanlı olabilir; Azeri olmak zorunlu değildir. İran’da da 1979 sonrasında hem Kürt hem de İranlı olmak mümkün. Türkiye’de ise hem Kürt olup hem Türkiyeli olamazsınız; yalnızca Türk olmak zorundasınız. Bu durum, Ortadoğu’daki en geri anayasallık geleneğinin Türkiye’de olduğunu gösteriyor ve bunun değişmesi gerekiyor.

Türkiye’de Kürt anayasacılığının, Kürt liderliğinin veya hareketinin bu geri geleneği törpüleyeceğini umut ediyorum ve bu talebi ben de sahipleniyorum. Bu süreçte şimdiye kadar zaten bir hukuk oluşmuş durumda. Bu hukuk, anayasal düzeyde ilan edilmiş değil, ancak ilan edilmesi de gerekmiyor. İmralı’nın siyasi merciye dönüşmesi ve PKK’nin artık muhatap haline gelmesi önemli. Kürtlerin bir topluluk, bir halk olarak tariflenmesi tanımanın açık işaretleridir. Gerçek tanıma, yasada olmasa da fiilen ortaya çıkmasıdır. Bugün Kürtler Türkiye’deki kurucu güçler arasına davet edilmiştir.

Bir müzakerenin yalnızca iyi niyeti esas alması yetmez. Müzakereler iyi niyetle yapılmaz; nesnel süreçlerle dayanıklı hale getirilir. Şu anda da nesnel bir süreç yaşıyoruz. Barış sürecini gerçek anlamda var eden şey, barışın Ortadoğu’da, Suriye’de ve Türkiye’de artık nesnel bir zorunluluk haline gelmesidir. Bu, insanların iyi ya da kötü niyetleriyle açıklanamaz. İnsanları iyi veya kötü niyetli olarak yargılamanın, ölçmenin ve barış eğilimlerini bunun üzerinden değerlendirmenin sorunlu bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.