İnsan olmak en devrimci mücadeledir

Fehim IŞIK yazdı —

  • Eğer bu deprem siyaseten ele alınmasa, tedbirler buna göre geliştirilmezse, yani mücadele büyütülerek sürdürülmez ise mevcut yıkımı kat be kat aşacak yeni yıkımlar kapıdadır.

Türkiye, Kurdistan ve Suriye 6 Şubat günü büyük bir acıya uyandı. Türkiye ve Kürdistan’da 13 milyon insanın yaşadığı 10 il, 7,8 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Aynı gün öğlen saatlerinde bu kez 7,6 şiddetinde bir deprem oldu. Bu depremler Suriye’nin yanı sıra işgal alanlarını da kapsayan bölgeler dâhil olmak üzere Rojava’yı da etkiledi. Türkiye ve Kuzey Kurdistan dışındaki bölgelerle birlikte depremden birinci derecede etkilenen insan sayısı neredeyse 20 milyona ulaştı.

Şimdiye kadar açıklanan resmi sayılara göre de durum çok ağır. Rojava ve Suriye’de 15 bin, Kuzey Kurdistan ve Türkiye’de ise 25 bin civarında insanın yaşamını yitirdiği ifade ediliyor. Uzmanlar, en iyimser hesapla bile en az 200 bin insanın enkaz altında kaldığını, yaşamını yitirenlerin sayısının ise 100 binin üstünde olacağını söylüyor.

Bu korkunç bir tablo. En azından bir insan ömrünün görebileceği bir süreç içinde yeryüzünde yaşanmış en ağır felaketlerden biri ile karşı karşıya kalındığı söylenebilir. Depremin yaşandığı bölgeler açısından düşünüldüğünde ise felaketin boyutu kat be kat artar. Çünkü deprem, aynı zamanda ağır ve acımasız bir savaşın sürdüğü, faşist ve sömürgeci diktatörlerin yönettiği bir coğrafyada yaşanmıştır.

Türkiye ve Kuzey Kurdistan açısından düşünüldüğünde; hırsızlığın ülkeyi yönetenler eliyle gerçekleştirildiği, mafyanın, uyuşturucu kaçakçılarının, suç örgütlerinin cirit attığı, tüm ‘inşaatların’ bir grup iktidar yandaşı müteahhide peşkeş çekildiği, halkın kötülüğün en kapsamlı saldırılarıyla sınandığı, kayyumlar eliyle gasp edilen Kuzey Kurdistan belediyelerinde tüm varlıkların yok edildiği bir ülkede gerçekleşen böylesi bir felaketin sadece görünen boyutuyla ele alınması beklenmemeli. Tam da bu nedenle, felaketin etkileri çok büyüktür, kat be kat artmıştır diyoruz.

Hakeza benzer durum Suriye ile Türk devleti ve çetelerinin işgali altında olan Rojava’da da vardır.  Hala bile Efrîn’den, İdlib’den, Halep’in bazı bölgelerinden, Lazkiye ve Tartus’tan sağlıklı bilgiler alınamıyor. Buralarda yaşanan yıkımdan ve ortaya çıkan tablodan kimsenin haberi yok dersek yanılmış olmayız. Bu bölgelerin birçoğuna ulaşılmış değil. Hal böyle olunca Suriye ile işgal alanlarındaki tablo açısından da depremin etkileri çok büyüktür ve kat be kat artmıştır denilebilir.

Bu bağlamda ele aldığımızda yaşanan son deprem, aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik depremlerin yaşandığı, savaşın hüküm sürdüğü bir coğrafyada ortaya çıkmış ve birçok şeyi de kendisiyle beraber yıkıp yok etmiştir.

Depremin bu boyutta yaşanmasının tek ve başat sorumlusu hiç kuşkusuz iktidarlardır. Bu nedenledir ki son deprem, aynı zamanda siyasetin de tam merkezindedir. Eğer bu deprem siyaseten ele alınmasa, tedbirler buna göre geliştirilmezse, yani mücadele büyütülerek sürdürülmez ise mevcut yıkımı kat be kat aşacak yeni yıkımlar kapıdadır. Yani siyaset elden bırakılmayacak, atılacak her adımın da siyasi bir yaklaşımla atılması için gereken her şey yapılacaktır.

Bu sözler, yıkımı arttıralım, büyütelim anlamında bir değerlendirme değil. Tam aksine, yıkımların ortaya çıkardığı zararı en asgariye indirmek de siyasetin bir parçasıdır. Bu konuda en olumlu yaklaşımı gösteren KCK’dir. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, tüm askeri güçlere eylemleri durdurma çağrısı yapmıştır. Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı bu çağrıya olumlu yanıt vermiş ve kendilerine saldırı olmadığı müddetçe askeri bir eyleme başvurmayacaklarını açıklamıştır. KCK ve HSM’nin yapacağı budur ve yapmıştır. Kendilerine karşı acımasız bir biçimde kimyasal silah da dahil her türlü yok edici silahı kullanan bir devlete karşı eylem yapmayacağını açıklamıştır. Karşısındaki gücün barbar ve sömürgeci olduğunu, attığı adımın karşılığının olmayacağını bilerek bunu yapmıştır. Yani insan olmanın gereğini yerine getirmiştir. Ortaya çıkan tablodan yararlanarak yıkımı arttırmak için uğraşmamıştır. Daha ne yapsın?

Bunun daha ötesini ise vicdanı olan, kendine insanım diyen her kes ve her kesim yapmalıdır. Eğer siyaset yapacak ve kötülerin iktidarına son vereceksek, her şeyden önce enkaz altında kalanları çıkarmak ve onların yaralarını sarmakla mükellefiz. Büyük bir yıkım var. Etkisi on yıllarca sürecek bir felaket ile karşı karşıyayız. Bu felaketi olabilecek en kısa zamanda atlatmak için çaba göstermek, sorumluluktur. Bunun lamı cimi yoktur. Elbet, bu rezilliklerin kat be kat artmasına neden olanlarla da hesaplaşacağız. Bu hesaplaşmayı yapabilmek için de öncelikli görev, yaraları en aza indirmek ve onları iyileştirmek üzere sarmaktır.

İnsan olmanın gereği budur. Çünkü biliyoruz ki insan olmak en büyük devrimci mücadeledir...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.