İran, Türkiye, Kürtler...

Fehim IŞIK yazdı —

  • Elbet İran ve Türk devletleri tamamen birbirine benzer değil. Aralarında ciddi farklar var. Ancak Türkiye’nin AKP-MHP iktidarı ile koşar adım İran Şii devletinin Sünni versiyonuna dönüştürülmek istendiğine de kuşku yok.
  • İran’da milliyetçilik/ırkçılık biliyoruz ki Türkiye’deki kadar yaygın bir politika değil. Halklar İran’da milliyetçilik/ırkçılık ile değil din ile hizaya sokulmak istenmektedir. Din ile soslanan yaygın milliyetçilik/ırkçılık, ciddi bir Kürt düşmanlığına dönüşmüş durumda. 

 

Rojhilatê Kurdistan’ın Saqiz kentinden olan Jîna Emînî 13 Eylül’de İran’ın başkenti Tahran’da adına ‘ahlak polisi’ denilen güçler tarafından gözaltına alındı. Götürüldüğü karakolda darp edildi, işkence gördü. Beyin kanaması geçirince hastaneye kaldırıldı. Ne yazık ki kurtarılamadı. 22 yaşındaki genç bir kadın adına ‘ahlak polisi’ denen İran devlet güçleri tarafından katledildi.

Jîna’nın hayatını kaybettiği günden beri İran’ın önde gelen eyaletlerinden Doğu ve Batı Azerbaycan ile Belucistan’da, yine Tahran ve Doğu Kürdistan’da halk ayakta. Yani İran’da sadece Kürtler değil, Azeriler, Beluciler, Farslar, Araplar da direniyor. Zımni de olsa tüm halkların bu düzeydeki bir birlikle direnmesi, İran açısından bir ilktir denebilir. Öyle ki 1979’da dinci Şii ayaklanmanın merkezi olan Kum ve Meşhed kentlerinde bile insanlar Jîna’nın katledilmesini ve rejim uygulamalarını protesto için sokaklara çıktı. Bu kentlerde bile rejimin önde gelen yöneticilerine dönük tepkiler duyuldu, posterleri yakıldı. Tebriz’de Azeriler, Belucistan’da Beluciler, Tahran’da Farslar Kürtçe ‘Jin-Jiyan-Azadî’ sloganlarıyla direnişe katıldılar. Rojhilatê Kurdistan kentlerinde neredeyse tek insan evinde kalmadı. Halk olduğu gibi meydanlardaydı. Gösterilerde en çok “diktatöre ölüm”, “birlik mücadele zafer”, “jin jiyan azadî” sloganları duyuluyordu. Halkın alanlara çıkarak geliştirdiği direniş, İran rejiminin şiddetini artırmasına rağmen durmuş değil.

İran’da dikkat çeken önemli etkenlerden biri de direnişteki kadın öncülüğü. İran’da önceki yıllarda gerçekleşen eylemlerde kadınlar bu kadar belirgin biçimde alanlarda yoktu. Ancak bu kez tüm eylemlerin en önde olanları kadınlar. Jîna’nın hayatına kasteden rejimin hedefindeki kadınlar, saçlarını keserek, başlarındaki örtüleri yakarak, dans ederek mesajlarını veriyorlar.

İran’daki halk direnişi nereye varır? Bu direnişten sonuç alınır mı? Doğrusu şimdiden bir şey söylemek mümkün değil. Ancak İran için ‘cin şişeden çıktı’ denebilir. Halk direnişi rejimin tamamen yıkılmasına yol açacak sonuçlar doğurmasa bile rejimin ciddi geri adımlar atmasına neden olabilecek sonuçları beraberinde getirebilir. Bu, tüm barbar rejimlerde böyledir. Halk direnişi büyüyünce barbar rejimler ‘reform’ adı altında geri vitese takar ve zorba uygulamalarının bir kısmını yumuşatırlar. İran’da rejim kendi ömrünü bir müddet daha uzatmak için bu yola başvurabilir.

İran’da yaşananlar üzerinden bir kıyaslamayı Türkiye açısından yaparak da meseleyi değerlendirmekte yarar var. Elbet İran ve Türk devletleri tamamen birbirine benzer değil. Aralarında ciddi farklar var. Ancak Türkiye’nin AKP-MHP iktidarı ile koşar adım İran Şii devletinin Sünni versiyonuna dönüştürülmek istendiğine de kuşku yok. AKP-MHP ile birlikte dinci cemaatler devletin ve toplumun dört bir yanına salınmış durumda. Devlet güçleri, polis ve bekçiler sokaklarda İran ‘ahlak polisi’ni aratmayacak saldırılar yapıyorlar. Konserler, festivaller yasaklanıyor. Kadınların en ciddi kazanımlarından olan ‘İstanbul Sözleşmesi’ tam da diktatörlere yakışır bir biçimde feshediliyor. Açık ki adım adım çöken birinci Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, bu kez yeni bir Türk Sünni devleti yaşama geçirilmek isteniyor. Arap Baharı ile birlikte Türkiye’nin gündemine sokulan Neo-Osmanlıcılık bu siyasetin temellerini oluşturmak için habire ısıtılıyor. Erdoğan, istediği zemini yakalarsa hiç kuşku yok halifeliğini de ilan eder.

İran’daki rejim uygulamaları, bize Türkiye’nin nereye götürülmek istendiğini anlamamız için ciddi veriler sunuyor. Peki, bölgedeki bu uğursuz gidişatı, Türkiye’nin bir Sünni Türk devletine dönüştürülmek istenmesini önlemek mümkün mü? Elbet mümkün. Tüm barbar uygulamalara rağmen Erdoğan hala istediğini elde edebilmiş değil. Bunun temel nedeni kuşkusuz Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta istediği sonuca ulaşamamasıdır. Rojava’dan Güney’e, Kuzey’den Doğu’ya Kürt direnişi, Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakmıştır. İran’da milliyetçilik/ırkçılık biliyoruz ki Türkiye’deki kadar yaygın bir politika değil. Halklar İran’da milliyetçilik/ırkçılık ile değil din ile hizaya sokulmak istenmektedir. Türkiye’de ise milliyetçilik/ırkçılık hala yaygın ve etkin. AKP-MHP ile birlikte milliyetçilik ve din aynı amaçlar için kullanılmaya başlandı ki onları hala ayakta tutun da bu durumdur. Din ile soslanan yaygın milliyetçilik/ırkçılık, ciddi bir Kürt düşmanlığına dönüşmüş durumda. Bu nedenle hem Kürt direnişinin etkileri, hem de Kürtlerin değişimdeki rolü görünmüyor.

İran ve Türkiye’deki gelişmeler, Rojava’dan Suriye’ye, Zap’tan Irak’a kadar yaşananlar bize halkların kaderinin ne kadar birbirine bağlı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Halklar bu fırsatı tepmemeli. Tüm yaşananlar bize bir kez daha göstermiştir ki kurtuluşun yolu halkların ve inançların eşit, özgür ve demokratik birliğinden geçer.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.