Kaçıncı kez öldürecekler?
- Xerzan Mezarlığı’ndan 267 gerilla cenazesinin alınması sonrasında Erdoğan, Bitlis’te “O sahte mezarlar nerede?” demişti.
-
17 Eylül 2015-4 Nisan 2020 tarihleri arasında Türk devleti 11 Kürt kentinde 18 mezarlığı hava bombamdırmanı ve patlayıcı kullanarak tamamen yok etti.
BARIŞ BALSEÇER
“Eğer bir gün bu mezarlar tahrip edilirse ya da biz gidersek, zarar görürlerse hangi mezarın hangi kişilere ait olduğu bilinsin” diyordu Bakur belgeselinde bir gerilla. Gerillanın cümlesi Türk devletinin faşizme, ırkçılığa dayanan kuruluş ideolojisinin üzerine inşa edildiği Türk İslam sentezi dışında kalan halklara, inançlara yönelik saldırılarının bir başka boyutunu ifade ediyordu.
Halklar ve inançlara dönük her tür saldırıyı bu ideolojik motivasyonla gerçekleştiren devletin diğer vahşeti ise mezarlıklar ve mezarlara dönük saldırıları oldu. Gerilla, devletin geçmişten beri mezarlıklara dönük saldırılarını bu cümlelerle bize hatırlatmıştı. Diğer yandan bu cümle, her bir gerillanın Kürtlerin direniş hafızasını oluşturduğunu ve korunması gerektiğinin altını çiziyordu. Gerilla bu hafızaya saldırılacağını öngörmüştü. Gerillanın cümlelerinin doğruluğu çok geçmeden ortaya çıktı.
Çözüm sürecinin devlet tarafından bitirilmesiyle beraber Kürtlere dönük büyük bir savaş kararı alındı. Büyük bir yıkım, nefret, katliam her yana yayıldı. 90’lı yıllarda köy yakmalarla insansızlaştırılıp hafızası yok edilen Kürdistan’da, yeni dönemde ise HES’ler devreye konuldu. Kürtlere dair hafıza merkezleri olan tarihi yerler, mezarlıklar HES’lerle sular altında bırakıldı. HES’lerin devreye konulmadığı yerlerde mezarlıklar uçaklarla bombalandı. Mezarlıkların altına dinamitler konularak yok edildi. Bombalarla yok edemedikleri mezarlıklarda ise gerilla mezarları tespit edilip taşları kırıldı. Veya mezar tümden ortadan kaldırıldı. Cenazeler alınarak başka yerlere götürüldü. Kaldırımlara gömüldü. Ailelere posta yoluyla plastik kutular içerisinde çocuklarının cenazeleri gönderildi. Kürdün manevi dünyası psikolojik savaşa tabi tutuldu. Toplumu birleştiren en önemli olgulardan birisi olan “yas tutma” geleneği ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Kürt’e dair hafıza dört bir yandan özel savaşla kuşatmaya alındı.
Yüzyıldır katliamdan geçen Kürt halkının kuşkusuz en büyük direnişi PKK ile ortaya çıktı. Her mezarlık bir tarihe, her tarih bir direnişçiye, her direnişçi ise teslimiyeti reddeden Kürt halkının özgürlüğe olan özlemini anlamlandırıyordu. Bu da bir direniş tarihini ortaya çıkarmıştı. Türk devleti gerilla mezarlıklarına saldırarak, yok ederek bu direniş tarihini ve onunla birlikte oluşan hafızayı yok etmeyi amaçlamıştı. Mezar taşlarındaki Kürtçe isimler, Kürtçe yazılar, gerillaların isimleri aynı zamanda Kürt’ün hafızasının tarihi kayıtlarıydı çünkü.
İlk defa cenazeler kayıt altına alındı
Bu tarihi kayıtlar ise binbir zahmetle oluşturulmuştu. Mezarlıkların tümüne yakını 90’lı yıllardan 2000’li yıllara dağ başlarına, dere kenarlarına, köylere, ağaç diplerine, defnedilmiş cenazelerin titiz bir çalışmayla toplanmasıyla oluşturuldu. Cenazelere 2013 – 2015 yılları arasında gerilla günlüklerinden; köylülerle, bazı çatışmalarda Türk devletine esir düşen ve hapishanede yatan tutuklu gerillalarla, eski korucularla, itirafçılarla görüşmelerden ulaşıldı. Titiz bir çalışmayla bir arşiv oluşturuldu ve ilk defa cenazeler kayıt altına alındı. Bu süreç içerisinde en zor olanıysa kimlik tespitiydi. Aileler DNA örnekleri verse de tespiti zor bir çalışmaydı bu. Çünkü çoğu cenazeden DNA örneği almak çok zordu. Birçoğu ise zamanında aileleri tarafından çeşitli sebeplerden alınamamıştı.
Şehitlikler olarak adlandırılan bu mezarlıkların çoğu anonim mezarlardı. İnsanlar şehitlik ziyaretlerinde mezarların kime ait olduğunu bilmiyorlardı. Üzerinde kadın – erkek olduğu, hangi yılda şehit düştüğü veya hangi komutanın birliğinde olduğunun yazılı olduğu bu mezarlar binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyordu. Toplum tümden şehitleri sahiplenmiş, şehitlikler toplumun binlerce yıllık tarihiyle ortak bir dokuda buluşmuştu. Şehitlik ziyaretlerinde gerillaların yaşamları anlatılıyor, topluca namaz kılınarak güçlü bir kültürel zemin oluşturuluyordu. Bu da direniş kültürünün giderek toplumsallaştığını, aynı zamanda bir hafızaya dönüştüğünü gösteriyordu. Türk devleti, şehitlikleri ortadan kaldırarak direniş kültürünü de ortadan kaldırmayı hedeflemişti.
Saldırıların gerilla mezarların etrafında gelişmesini başka açılardan da ele almak mümkün. Xerzan Mezarlığı’na saldırıda hem devletin Kürt ilerindeki devletçi kimliğini yeniden inşa etmesini, hem de direniş kültürünün kent üzerindeki etkisine müdahaleyi görüyoruz.
Xerzan Mezarlığı’ndan 267 gerilla cenazesinin alınması sonrasında Erdoğan Bitlis’te “O sahte mezarlar nerede?” demiş Kuran’ın Zümer Suresi’nin “kafirler grup grup cehenneme sürülür” ayetinin Arapçası olan “İla cehenneme zümera”yı okumuştu. Bu devletin Bitlis’teki kimliğine vurguydu. Koruculuğun, faili meçhullerin yaşandığı kentlerin başında gelen Bitlis’in Kürt Özgürlük Hareketi ile direnişe katılması geç yıllara dayanıyordu. Erdoğan gerilla mezarlarına “sahte”, gerilla cenazelerine “kafir” diyerek Bitlis’te devlet eliyle inşa edilen Türk – İslam’ın kabul gördüğü “şehitlik” kavramının İslami noktasına dikkat çekiyordu.
Xerzan Mezarlığı’ndan cenazesini alınan Dilan Bingöl ise, devletin eril kimliğine karşıtlığı ve devlet kimliğine karşı oluşturulan kadın özgürlükçü paradigmanın keskin bir örneğiydi. YPJ savaşçısı Dilan Bingöl 2014 yılında Kobanê direnişinde, DAİŞ çetelerine karşı savaşta şehit düşmüş, Xerzan Mezarlığı’nda defnedilmişti. Ailesi ise 90’larda koruculuğu kabul etmemiş İstanbul’a taşınmıştı. Bitlis’teki devlet kimliği aile tarafından 90’lı yıllardan beri reddedilmiş, mezarı ise bilinçli şekilde hedef alınmıştı. “Düştü, düşecek” diyerek DAİŞ’in işgal ve katliamlarının ortağı olduğunu tv ekranlarından haykıran Erdoğan özelinde Türk devleti, Dilan Bingöl’ün mezarı üzerinden aynı zamanda özgür Kürt mücadelesine olan savaşını da görünür kılıyordu.
'Em te ji bîr nakin’ yazısından dolayı mezarı tahrip ettiler
Mezar ve mezarlıklar üzerinden özel savaşın psikolojik boyutunu ailelere çektirilen acıdan anlamak mümkün. Devlet bir taraftan şehitlikler üzerinde inşa edilen hafızaya saldırırken, diğer taraftan ise ailelere yeni bir acı çektirerek, zihinlerde taşınan direniş hafızasını da hasara uğratmak istemiş, tüm Kürtlerin benliğinde derin bir travma yaratmayı amaçlamıştı.
Xerzan Mezarlığı’ndan alınarak Kilyos kaldırımlarına gömülen gerilla cenazelerinden ailelerine teslim edilen 21 cenazeden birisi ise Hüseyin Döner’e aitti. Hüseyin Döner 2014 yılında Kızwan Dağı’nda DAİŞ çeteleriyle girilen çatışmada şehit düşmüş, 2015 yılında Xerzan Mezarlığı’na defnedilmişti. Hüseyin Döner’in baldızı Gülperi Döner yaşadıklarını şu cümlelerle tarih not düşmüştü, “Bir kişi beş kez öldürülür mü? Hüseyin Döner, Kobanê’de hayatını kaybettiğinde ailesi büyük bir acı yaşadı. İkinci kez defnedildiği Garzan Mezarlığı yıkıldığında öldürüldü. Cenazesi çıkarılarak kaçırıldığında üçüncü kez öldürüldü. Dördüncü kez, Kilyos’ta kaldırıma gömüldüğünde, beşinci kez Hizan’a götürülüp orada defnedildiğinde öldürüldü.”
4 Ocak 2018 tarihinde Amed’deki sömürge valisinin talimatıyla Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler Bismil’deki çeşitli mezarlıklarda bulunan gerillalara ait mezarların üzerindeki “Şehit, şehadet tarihleri ve kod isimlerinin bulunduğunu” bahane ederek mezar taşlarını kırdı. Birçok mezarı ise tahrip etti. Mezarı tahrip edilen Ethem Karabulut’un babası Mehmet Ali Karabulut tepkisini “kemiklerimizle savaşmaya çalışıyorlar”diyerek dile getirdi.
30 Eylül 2019 tarihinde Dicle Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler Dersim’de 23 Haziran 2019 çatışmada yaşamını yitiren ve Dicle’de defnedilen Mahmut Alınbay’ın mezar taşını, üzerindeki “Şehit Piro” yazısından dolayı 98 gün içerisinde 8 kez tahrip etti. Mahmut Alınbay’ın annesi Saliha Alınbay, “Mezara saldırmaları çok zoruma gidiyor. 3 aydır her gün mezara gidiyorum. Ben ayrılınca gidip saldırıyorlar. Oğlumu rahat bırakın. Gitmeyin, basmayın mezarına. Toprak altında olan biri size nasıl zarar verebilir? Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir öfke!” diyerek tepkisini dile getirdi.
29 Ekim 2019 tarihinde Bulanık Jandarma Komutanlığı’na bağlı askerler, Bulanık Savcısı’nın talimatıyla 6 Haziran 2012 tarihinde Muş E Tipi Hapishanesi’nde yaşamını yitiren, Muş ili Bulanık İlçesi’ne bağlı Erentepe BDP Belde Teşkilatı Başkanı Aydın Kaya’nın mezar taşını, “Em te ji bîr nakin” yazısından dolayı mezarı tahrip etti. Sonrasında ise mezarı yıktılar. Olayı anlatan Aydın Kaya’nın ağabeyi Hüseyin Kaya, Türk devletinin Kürtçeye olan kinini gözler önüne serdi. Hüseyin Kaya 27 Ekim 2019 tarihinde Bulanık Erentepe Karakolu’na çağrıldığını ve burada karakol komutanının Bulanık Savcılığı’nın talimatı doğrultusunda kardeşinin mezar taşını kıracaklarını kendisine ilettiklerini söyledi.
Kaya, karakol komutanının mezar taşında Kürtçe yazılan “Em te ji bîr nakin” yazısını gösterek, “Bu ne anlama geliyor?”diye sorduğunu ifade etti. Hüseyin Kaya, “Ben anlamının ‘seni unutmayacağız’olduğunu söyledim. Karakol komutanı ise ‘Emin misin?’diye sordu.” Emin olduğumu söyledim. Ardından bana “Savcının talimatı var. Bu mezar taşını kıracağız”. Sonrasında mezar taşı kırılıp götürüldü.
26 Nisan 2020 tarihinde Yüksekova’nın Orman Mahallesi’nde bulunan PKK’lilere ait mezarlık 7.kez tahrip edildi. “Kimliği belirsiz kişiler” mezarlığın etrafındaki duvarı yıkarak, mezar taşlarını paramparça ettiler. Saldırganlar aynı mezarlıkta bulunan 10 sivile ait mezarları da tahrip etti. Bu mezarların içerisinde 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’da DAİŞ’in düzenlediği bombalı saldırıda hayatını kaybeden öğretmen Süleyman Aksu’nun mezarı da bulunuyordu. Süleyman Aksu’nun annesi Kudret Aksu, sadece PKK’lilere ait mezarların değil, tüm mezarların tahrip edildiğini söyledi. Anne Aksu, oğlunun mezarının daha önce de 6 kez kolluk güçleri tarafından saldırıya uğradığını belirtti. Anne Kudret Aksu mezar taşlarının kırıldığını, duvarların yıkıldığını, mezar taşlarının onarılmayacak şekilde tahribata uğradığını sözlerine ekledi. Aynı zamanda daha önceki saldırılarda mezar taşlarına “leş” yazılarak Kürtlere olan öfke mezar taşlarına kazınmıştı. Anne, oğlunun mezarının her an saldırıya uğrayacağı korkusuyla, sürekli mezarlığa ziyarete gittiğini, son saldırıdan yaklaşık 2 saat sonra mezarlığa gittiğinde mezarların yerle bir edildiğine tanıklık ettiğini söyledi. Son saldırıda sivillere ait mezarlar da paramparça edilmiştir.
1 Mayıs 2020 tarihinde Türk ordu güçleri Bingöl merkeze bağlı Gözeler ve Adaklı ilçesine bağlı Karer köyünde bulunan PKK ve MKP’lilere ait mezarları parçaladı. Sonrasında mezar sahibi aileleri arayarak kırdıkları mezar taşlarını kaldırmalarını söylediler. Mezarların tahribatı öncesinde 14 Nisan 2020 tarihinde Bingöl Merkez Karakol Komutanı mezar taşı kırılan MKP’li Sevda Serinyel’in ailesini karakola çağırdı. Karakol komutanı aileye mezar taşı üzerine yazılı “Yaşamak için ne çok öldük” ve “Mercan” yazılarını gerekçe gösterip, mezarı kırmaları yönünde tehdit etti. Aile mezar taşında suç teşkil edecek herhangi bir unsurun olmadığını ve bu nedenle mezar taşını kırmayacaklarını söyledi. Bu görüşme sonrasında mezarlıktaki 11 mezar tahrip edildi.
Vahşet raporlaştırıldı
Hukuk üstü norm olarak görülüp üzerine kanun yapılması dahi gerek duyulmayan mezarlıklara yönelik saldırılar insan hakları ve savaş suçları kapsamında değerlendirilse de Türk devleti tarihi boyunca katliamları, her türden saldırıları bir politika olarak günümüze kadar devam ettirdi.
Mezarlıklara dönük saldırıların boyutunu ise İsviçre merkezli Mezopotamya Adalet Gözlemevi (MOJUST) tarafından hazırlanan “Türk devletinin Kürt Mezarlıkları ve Mezar Taşlarını Yıkması” başlıklı rapor Mayıs ayında görmek mümkün.
Raporda Türk silahlı güçlerinin 17 Eylül 2015-4 Nisan 2020 tarihleri arasında Kürt mezarlıklarına 122 saldırı düzenlediği, bu saldırılar sonucunda ise en az bin 644 mezarın tamamen yıkıldığı, 2 bin 926 mezarın tahrip edildiği bilgisi yer aldı.
Rapora göre Türk devleti silahlı güçleri belirtilen zaman dilimi içerisinde 11 Kürt kentinde 18 mezarlığı hava bombamdırmanı ve patlayıcı kullanarak tamamen yok etti.







