Lozan tarihin çöplüğüne!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Fiziki ve kültürel soykırımını yüzyıldır sürdüren devlet, halkların ve inançların hafıza ve belleğini kazımaya, yeni bir hafıza ve bellek oluşturmaya çalışmaktadır.

Geniş coğrafyaları işgal ve ilhak eden imparatorluklar sanayi devrimi sonucu çözülüp dağılırken, 1914-1918’de Birinci Paylaşım Savaşı yaşanır. Bu süreçte sermayenin ve iktidarın serbest dolaşımı için emperyalizmin ileri karakollara ihtiyacı vardır. Emperyalizm, bu ihtiyacı karşılamak üzere Wilson Prensipleri’ni devreye koyar, ulus devletlere yol verir. Osmanlı işgali altındaki Müslüman olmayan halklar ile Araplar hızla ulusal kurtuluşlarını gerçekleştirirken, Kürtler bunu başaramazlar. Bunun en temel nedeni; Kürtlerin biri Şia, diğeri Sünni İslam olan iki imparatorluğun işgali altında coğrafi parçalanmışlığı, dolayısıyla bölgesel, inançsal ve aşiretsel parçalanmışlığı yaşıyor olmaları nedeni ile ulusallaşmayı gerçekleştirememiş olmalarıdır. Bunun sonucu Kürt aşiret liderleri ve dini önderlikler çok yerel ve lokal kalırlar.

Ulusal demokratik programı geliştiremeyen yerel direnişler, tüm Kurdistan’ı esas almadıkları gibi aşiretsel, mezhepsel, bölgesel ve yerel duyarlılıklarla hareket etmişlerdir. Genel Kürt algısı ve yaklaşımı ise esaret altında olduğunu söyledikleri İslam’ın ve Halife’sinin kurtarılması anlayışına sahipti. Aşiret mekteplerinde okuyan Kürt aydınlarından, feodal beyliklere, onlardan Şeyh ve dini önderliklere kadar bu yaklaşım belirgindi.

O nedenle KTC başta olmak üzere o dönem kurulan Kürt örgüt ve yapıları içinde sınırlı sayıdaki kişilerin dışında genel yaklaşım bağımsızlıkçı anlayıştan uzak, ‘İslam’ı kurtarma’ anlayışıdır. İttihat Terakki Cemiyeti bunu fırsata çevirmesini bilir. Ulusal önderlikten ve ulusal demokratik programdan yoksun olan Kürtlerin inisiyatif sahibi olmadıkları bu dönemin emperyalistleri Fransa ve İngiltere, 1916’da Sykes Picot anlaşmasıyla Kurdistan coğrafyasını dörde bölerler. Kürtler arasında ortak mücadele zaten gelişmemişken, emperyalistlerin bu son müdahalesi ile Kürtler büyük kaybeder. Bununla birlikte 21 Ocak 1919’da gerçekleşen Paris Konferansı’na Şerif Paşa, Kürtlerin temsilcisi sıfatıyla katılır ve Kürtlerin temel taleplerini savunur. Konferans’tan sonra 10 Temmuz 1919’da İstanbul Hükümeti ile KTC arasında iki konuda anlaşmaya varılır.

1- Osmanlı Camiası içinde kalması koşuluyla Kurdistan’ a otonomi verilmesi.

2- Bu otonominin ilanı ve uygulaması için etkin tedbirlerin alınması.

Ancak bu maddeleri Osmanlı Hükümeti uygulamaz, kabul etmeyen Ankara Hükümeti ise kabul etmemekle kalmaz Erzurum, Elazığ ve Van başta olmak üzere birçok ildeki ileri gelen Kürt aşiret liderlerine Ermenilerle birlikte yaşamak istemediklerini, Paris Konferansı’nı kabul etmediklerini bildiren telgraflar çektirir. Buna rağmen 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalanır. Bu antlaşmanın Kürtleri ilgilendiren 62., 63. ve 64. Maddeleri ile tarihte ilk kez Kurdistan uluslararası bir antlaşmada gündem olur. Ancak dönemin uluslararası konjonktürü, Kemalist devlet lehine gelişince Sevr işlevsiz kalır, uygulamaya alınmaz.

Zarife Hatun ve Alişer önderliğindeki Koçgiri direnişi, Kemalistlerin Paris Konferans’ını ve Sevr’i kabul etmemesi ve uygulamaya almaması sonucu gelişir. Hem uluslararası destekten hem de genel Kürt desteğinden yoksun kalan Koçgiri direnişi soykırımla bastırılır. Bunun sonucunda KTC ve Azadî hareketi dağılır ve süreç içerisinde tasfiye edilir.

Sevr’in uygulanmaması ve Koçgiri soykırımı sonrasında İtilaf devletleri 21 Şubat 1921’de Londra Konferansı düzenlerler. Osmanlı ve Ankara Hükümetlerinin dahil olduğu bu konferansa Kürtler temsil edilmezler. Ancak Türk heyeti Kürtleri de temsil ettiğini, “Kürtlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlerde, ahali arzu ederse, Türkiye’nin buralar için muhtariyet-i mahaliyeden bahsetmeye amade olduğunu…” beyan eder. İtilaf devletleri bu beyanı dikkate alsa da uygulanması için gereğini yerine getirmezler. Çünkü o dönemde hem Kürt ulusal birliği ve önderliği yoktur. Hem de emperyalist sistem, Sovyet sistemine karşı Kemalist devleti askeri, siyasi, ekonomik ve diplomasi alanında desteklemektedir. Kemalist devlet lehine devam eden bu konjonktürde 20 Kasım 1922’de birinci Lozan Konferansı gerçekleşir. 4 Şubat’a kadar süren bu konferansta herhangi bir kararlaşma olmaz. 23 Nisan 1923’te başlayan II. Konferans 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’yla sonuçlanır.

Her iki konferansta ve antlaşma süresince Kurdistan hiç gündeme alınmaz. Bırakınız Kurdistan’ın gündemleşmesi, Kürtlerin azınlık kabul edilmesi bile söz konusu edilmez. Bu antlaşmada Türk heyetine, Kürt olduğu söylenen İsmet İnönü başkanlık eder. Bugünde Kürt karşıtı stratejiyi sürdüren tek adam diktatörlüğünü dışişleri, maliye ve hazine başta olmak üzere birçok alanda Kürtler temsil etmektedirler. Lozan Antlaşması’yla Kemalist devlet, Kürtleri devşirip Türkleştirmenin, Alevileri Türk ve İslamlaştırmanın olanaklarını bulur. Elde ettiği uluslararası destek sayesinde uygulamaya koyduğu 1925 Şark Islahat Planı ile halkların ve inançların fiziki ve kültürel soykırımını yüzyıldır sürdüren devlet, kültürel soykırımla halkların ve inançların hafıza ve belleğini kazımaya, yeni bir hafıza ve bellek oluşturmaya çalışmaktadır. O nedenle halklar ve inançlar ağır siyasal, sosyal, kültürel ve inançsal travmalar eşliğinde büyük risklerle karşı karşıyadırlar. Bundan çıkışın yolu; halkların ve inançların demokratik ortak yaşamı inşa etmelerinden geçmektedir.     

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.