Oy ve umut çalanlar

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Seçim, mücadelenin bütünü ve tamamı değildir. Nasıl ki, seçimin sonlanmasıyla her şeyin bir anda değişeceği yanılgısına kapılmamak gerekiyorsa “kazanılmadığı”nda da her şeyin bittiği anlamı çıkarılmamalıdır. 

Politik hırsızlar sadece oy çalmaz. Aynı zamanda halkın hayallerini, geleceğini, umutlarını da çalar.

Eşit olmayan koşullarda eşit olmayanların mücadeleye girdiği sahanın adıdır seçim. Bu topraklarda hiçbir seçim ne eşit ne demokratik ne de adil olmuştur. Yüzyıllık devlet iktidarını, her türlü sermaye ve zenginliğini elinde bulunduran, baskı ve yok etme aygıtını her gün acımasız bir dişli gibi çalıştıran faşist Türk kompradorlarıyla, kuru soğana muhtaç hale getirilenler, sadece bugünleri değil gelecekleri de çalınanlar eşit olabilir mi? Ya da ezilen, zulüm altında direnmekten başka bir yolu olmayan Kürt ulusu eşit olabilir mi? Eşit olabilir mi zenginle fakir? Eşit olabilir mi köle ile efendi? Zalimle mazlum? Eşit olabilir mi egemen Türk ulusu ile ezilen baskı ve zulüm altında var olma savaşı veren Kürt ulusu, çeşitli milliyet ve ezilen inançlar? 

Çalmakta, mülklere çökmekte oldukça ustalaşmış AKP-MHP iktidarı, bu kez seçim sürecinde Yeşil Sol Parti’nin oylarını çaldı. AKP-MHP faşistlerinin, iktidar ve kâr hırsı için yapmayacakları şey yoktur. Yeşil Sol Parti, AKP-MHP diktatörleriyle eşit olmayan bir seçim sürecine girdi. Karşılarında sadece tescilli iki faşist parti ve etrafında toplanan gerici-faşist blok yoktu. Aynı zamanda bütün iktidar erki, ideolojik baskı aygıtını elinde bulunduran eli silah, kalem, mikrofon tutan haydutlar vardı. Organize bir suç merkezi gibi çalışan yalancılar, iftiracılar vardı. İktidarın ve paranın gücüyle muhalefetin bir kısmını satın alan, anket şirketlerini ve YSK’nın tümünü eline geçiren tescilli bir diktatör vardı.

Muhalefet devletin TV kanalında sadece dakikalarca konuşurken faşist şef 15 TV’de 30 saat konuştu. Her konuşmasında dört bir yana zehir saçtı. Kürt halkına karşı nefret ve düşmanlığı büyüttü. İnsanların beyinlerini yıkayarak, Türk halkını “terör” ve “devletin bekası” korkusuyla konsolide etmeye çalıştı. Bütün köşe başlarını tutup kazanımlarını garanti altına almak için her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak ve en ince ayrıntıyı düşünerek seçime girdi. Zira iktidarının ve gücünün ayağının altından yavaş yavaş kaydığını görüyordu. Diktatör için kaybetme çanları çalıyordu. Kazanmak, iktidarda kalmak için her türlü oyunu yapmalıydı. İşi şansa, hesaplanmamış olası gelişmelere bırakmamalıydı.   

Yüzlerce gazeteciyi, milletvekillerini, belediye başkanları ve yöneticilerini tutsak etmesi yetmezmiş gibi seçim sürecinde onlarca avukat ve birçok Yeşil Sol Parti emekçisini de tutsak ederek korku iklimi yaratıp emekçileri sindirmeye çalıştı. 

Kabul etmek gerekir ki, CHP iktidara gelmeyi amaçlayan bir irade ortaya koyamadı. İktidarın istediği muhalefet rolünü aşamadı. Millet İttifakı’nı oluşturan ve esasen AKP-MHP’den tevarüs eden partiler seçim çalışmasına güçlü sarılmadı. Seçim sandıklarında hırsızlık olasılığının çok yüksek olacağı gerçekliğine uygun tedbir almadı. Öte yandan Kürt halkı bu seçimin onuru oldu. Kürt halkı sözünde durdu.

Her şeyin faşizmin insafına ve vicdanına kaldığı bir demokrasi oyunu oynanıyor. Zulüm ve soykırımla, hırsızlık ve çökmeyle iktidar olmuş İttihatçı geleneğin devamcısı olan tek parti-tek şef sistemin temsilcisi Kemalistlerin öğrencileri var halkın karşısında. Yüzyıllık cumhuriyet rejiminde demokratik hakların çok ender kullanıldığı (ki o da kitlelerin mücadelesiyle) bir rejimde demokrasi varmış gibi düşünülmemelidir. Kabul etmek lazım ki, faşist rejim seçimle çekip gitmez.

Seçim sürecinde özgürlük ve demokrasi güçlerinin önüne fazlasıyla engel çıkarıldı. Önce ittifak meselesiyle fazla zaman kaybedildi. Yeşil Sol Parti etrafında örgütlenen demokrasi güçleri her şeyden önce geçmiş seçim tecrübe ve deneyimlerine sahip kadro ve çalışanların tutsaklığından dolayı birikim zayıflığıyla sürece girdi. Kitleleri meydanlara çağırıp mitinglerde toplamak önemliydi. Ancak ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle çalışma zayıf kaldı. Özgürlük ve demokrasi güçleri sandıklarda sorun olabileceği ihtimaline karşı daha duyarlı ve önlem alıcı bir çalışma yürütebilirdi. Adayların belirlenmesinde halkın fikir, öneri ve eleştirilerine kulak verilmeli ve dikkate alınmalıydı.

Sonuç olarak Erdoğan’ı devirmeyi sadece seçim çalışmasıyla sınırlayıp böyle bir algıya kapılmak yanlıştır. Seçimler, faşizme karşı mücadelenin sadece bir yöntemi ve aracıdır. Anlaşılıyor ki, bu seçim süreci, geçmiş seçim süreçlerinden daha önemli bir yerde duruyor. Ancak seçim, mücadelenin bütünü ve tamamı değildir. Nasıl ki, seçimin sonlanmasıyla her şeyin bir anda değişeceği yanılgısına kapılmamak gerekiyorsa “kazanılmadığı”nda da her şeyin bittiği anlamı çıkarılmamalıdır. 

Umudu yitirmeden direnmektir aslolan. Umudunu yitiren, korkuya teslim olan faşizmin zulüm çukurunda ölümlerden ölüm beğenmek zorunda kalır. Böylesi süreçlerde Kürt halkı, işçiler, kadınlar, gençler, daha fazla umudu ve direnişi büyütmeli ve her alana yaymalıdır. Özgürlük ateşi birer odunla harlanır. “Ben olmasam da olur” diye düşünmemeliyiz. Mutlaka olmalıyız. “Ben”ler çoğalarak biz oluruz. Biz olursak ne zulüm saltanatı ne korku ne ölüm durabilir karşımızda.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.