Saddam Halepçe’de, Erdoğan Behdinan’da
- Halepçe Katliamı’nda ailesinden 28 kişiyi kaybeden Dêrin Pêşmergesi Fayeq Hewramî, Saddam’ın Halepçe’de, Erdoğan’ın ise Behdinan’da kimyasal silah kullandığını söyledi.
Halepçe Katliamı’nda ailesinden 28 kişiyi kaybeden Dêrin Pêşmergesi Fayeq Hewramî, Türk devleti kimyasal silah kullandığında Halepçe’yi hatırladığını söyledi.
Rojnews’e konuşan Hewramî, düşlerinde, akıllarında ve gönüllerinde hala kimyasal silah izleri bulunduğunu belirterek, Türk ordusu ve Tayyip Erdoğan’ın şimdi de aynı acıyı Behdinan’da kimyasal silah kullanarak kendilerine yaşattığını ifade etti. Hewramî, “İşgalci Türk devletinin ordusu ve Erdoğan, Saddam Hüseyin ve BAAS rejiminden geri kalır yanı yoktur. Saddam’dan daha kötü değillerse iyi değiller” diye konuştu.
Saldırı ve işgale karşı durmanın tek yolunun Kürt halkının birliği olduğunu dile getiren Fayeq Hewramî, işgale karşı birlik çağrısında bulundu. Hewramî, kimyasal silah kullanımının sessiz kalınmasının düşündürücü olduğunu belirterek, “Medyanın sessiz kalması benim için acayip bir durumdur. Halepçeli bir aile olarak yaşananları kınıyorum. Kürdistan’ın parçaları arasında hiçbir bir fark yoktur. Efrîn’de neler yaptıklarını gördük, şimdi de Behdinan’da ne yaptıklarını görüyoruz” dedi.
Federe Kürdistan Parlamentosu ve Bağdat’taki Kürt parlamenterlerin tavrına dikkat çeken Fayeq Hewramî, “Kürt parlamenterleri soykırım ve kimyasal silah kullanımına karşı bir saat çalışsaydı, uluslararası güçler mecbur onları savunacaktı. Türk devleti ve Erdoğan kimyasal silah kullanamayacaktı” diye konuştu. SÜLEYMANİYE
Sivillere karşı da kullanıyor
Türkiye’nin sivillere karşı yasaklı silahlı kullandığını söyleyen Uluslararası Terör Uzmanı Munir Edib, uluslararası kamuoyunu harekete geçmeye çağırdı.
Türkiye, Federe Kürdistan’a 23 Nisan’da başlattığı işgal saldırılarında, kimyasal silah kullanmaya başladı. HPG’nin savaşın bilançosuna dair açıklamasında, Türkiye’nin 157 kez kimyasal-yasaklı silah kullandığı belirtildi. KDP’nin askeri ve istihbari desteğine rağmen ilerleme sağlayamayan Türk ordusu, bu kez sık sık saldırılarda bulunduğu Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırı sinyali verdi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hükümet yetkilileri, Kuzey-Doğu Suriye’ye yeni bir işgal saldırısı başlatma tehdidinde bulundu.
Uluslararası Terör Uzmanı Munir Edib, Türkiye’nin bölgede yönelik saldırılarına dair Hawar Haber Ajansı’na (ANHA) değerlendirmelerde bulundu. Edib, Türkiye’nin uluslararası toplumun sessizliğinden faydalandığını söyledi. Türkiye’nin bölge açısından tehdit olduğunu dile getiren Edib, “Türk devletinin kendi sınırları dışında gerçekleştirdiği saldırılar işgal ve suçtur. Türk devleti, Kuzey-Doğu Suriye bölgelerine, Başûrê Kurdistan’a karşı saldırılar gerçekleştiriyor. Uluslararası toplumun gözü önünde insanlık dışı bir şekilde çocukları ve sivilleri öldürüyor. Uluslararası toplum da buna karşı sessiz kalıyor. Büyük devletler, BM ve uluslararası örgütler Türk devletini uyarmalı ve cezalandırmalıdır. Türk devletinin sivillere karşı suçlarına bir sınır getirmelidir” dedi.
Kendi çıkarlarına göre hareket eden uluslararası güçlerin Türkiye’nin saldırılarına sessiz kaldığının altını çizen Edib, şunları ekledi: “Suç işleyen çetelerden ve kimyasal silah kullanan devletlerden hesap sorulmalıdır. Türk devleti hem Libya ve Azerbaycan’a çete gönderdi hem de Başûrê Kurdistan, Girê Spî ve Serêkaniyê’de sivillere karşı kimyasal silah kullandı. Bu durum uluslararası kanunları ve savaş kanununu ihlal ediyor. Uluslararası toplum tutumunu netleştirmelidir.”
109 aydından BM’ye çağrı
Kürdistanlı ve Iraklı 109 aydın, yazar, milletvekili, gazeteci, üniversite öğretim üyesi, Türk devletinin kimyasal silah kullanmasının araştırılması için BM ve OPCW Yürütme Komitesi’ne çağrıda bulundu.
Aralarında Prof. Mewlud İbrahim Hasan, Dr. Rafiq Sabir, Asos Hardi, Gasha Dara Hafid, Ari Abbas Qadir, Sirwe Nasreddin Majeed, Dr. Kamaran Mantik, Dr. Bizhar Osman Ahmad, Dr. Sherko Hama Amin, Dr. Jaafar Ali Rasoul, Dr. Muhammed Mustafa İbrahim ve Dr. Kemal Mirawdali’nin yer aldığı 109 ismin imzasının bulunduğu mektuplar, BM Genel Sekreteri Antonnio Guterres, BM Silahsızlanma İşleri Ofisi ve OPCW Yürütme Komitesine hitaben yazıldı. Mektuplarda, Avaşîn, Zap ve Metîna alanlarında yoğunlaşan son işgal saldırılarıyla Türk devletinin bölgeyi insansızlaştırdığı vurgulanıyor. “Türk ordusu, 1983’ten beri Irak topraklarına sınır ötesi askeri operasyonlar yürütüyor. 23 Nisan 2021’de başlayan bu operasyonların son aşaması, Türkiye’nin bölgesel politikalarında yeni bir aşamaya işaret ediyor ve Irak’taki geniş Kürt topraklarını işgal etmeyi hedefliyor. Son askeri operasyonlar özellikle Amediyê, Dihok’un kırsal ve dağlık bölgeleri olan Avaşîn, Zap ve Metîna bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Sonuç olarak, çoğu sivil bölgeyi terk etti ve burayı sahipsiz bir araziye dönüştürdü. Yaklaşık 40 yıldır bölgede bulunan PKK gerillaları, Türk ordusunun ilerlemesini engelledi.
Yasak silah kullanıyor
Türk ordusunun Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) anlaşmasının yasağı kapsamındaki yasaklı silahları kullandığı iddiaları güçlendi. Gerillaların savunma hatlarını kıramayan Türk ordusu, ayrım gözetmeksizin kimyasal silahlar kullanmakta ve hem gerillaları hem de sivil halkı etkilemektedir. Bu iddialar, aylardır medyada dolaşan video görüntüleri ve çeşitli raporlar ve kişisel hesaplarla giderek daha fazla destekleniyor.”
Bağımsız araştırmacılar gelsin
Saddam rejimi altında yaşadıkları dönemde maruz kaldıkları kimyasal saldırıların etkilerinin günümüzde hala sürdüğü ifade edilen mektuplarda, bu nedenle gerillaya karşı kimyasal silah kullanılmasıyla ilgili verilerin yetersizliği, iddiaların kabul edilmemesi durumunda OPCW, BM Kimyasal Silahların Araştırılması Örgütü ve BM Genel Sekreteri Antonnio Guterres’in yönlendirmesiyle bağımsız araştırmacıların bölgeye gelip kendilerinin veri toplayabilecekleri belirtildi.
Aynı zamanda ahlaki bir görev
Mektuplarda, şunlar kaydedildi: “Iraklı Kürtler olarak daha önce de kimyasal silahların kurbanı olduk. Saddam rejimi döneminde 1986-1990 döneminde 10.000’e yakın insanımızı kaybettik. Halkımız hala bu silahların komplikasyonlarından muzdarip. Şimdi de Türk devleti aynı vahşeti bizim topraklarımızda yapıyor. Bu tür silahların yasaklanmasının arkasındaki nedenler ve anlaşmalar üzerinde anlamsızca ayrıntıya girmek istemiyoruz. Bu konuda zaten uzmansınız. Her gün insanların ölümüne ve doğal yaşamımızın yok olmasına tanık olurken kalbimiz kırılıyor ve iliklerimize kadar kesiliyor. Verilerimizin ve raporlarımızın geçerliliğini sorgulayabilirsiniz, bu nedenle siz kendi verilerinizi toplamak ve kendi raporunuzu yazmak için alana gelin. Milletvekilleri, gazeteciler, aydınlar, Kadın Hakları aktivistleri, İnsan Hakları aktivistleri ve sivil toplum üyeleri olarak, sizi acilen bağımsız bir komisyon göndermeye ve etkilenen bölgelerde soruşturmalar yürütmeye çağırıyoruz. Böyle bir soruşturmayı yürütmenin sadece hukuki ve kurumsal yükümlülüğünüz değil, aynı zamanda ahlaki ve insani bir görev olduğuna inanıyoruz.”