Sağlık sistemi çöktü

Dosya Haberleri —

SES Eşbaşkanı Selma Atabey

SES Eşbaşkanı Selma Atabey

  • Sağlık emekçileri arasında 2011 yılından itibaren bir istifa furyası var ama Covid-19 ile birlikte daha çok arttı. Nisan ayında yaptığımız ankete göre; sağlık emekçilerinin yüzde 84’ü “istifa etmek ya da yurt dışına çıkmak istiyor.” 
  • Hastanelerde randevu alınamıyor çünkü hekim yok. 2016’da 11 bin 500 sağlıkçı kamudan ihraç edildi. Özlük haklarına dönük herhangi bir iyileştirme yapılmazsa istifalar devam edecek.  
  • Çok net söylüyorum; sağlık sistemi tıkanmış, hatta çökmüş bir durumda. 3, 5 ay sonra çok daha krizli bir sürece girebiliriz. Ameliyathanelerdeki malzemelere ulaşmada çok ciddi sıkıntılar var. Kritik hastalığı olanlar ihmal edildi. 

MASİS HESKİF/ANKARA

Türkiye’deki sağlık sisteminin tıkandığını hatta çöktüğünü belirten SES Eşbaşkanı Selma Atabey, taleplerinin karşılanmaması durumunda referandum gerçekleştireceklerini belirterek, “Sonuca göre ya Bakanlığın önünde çadır açacağız ya da süresiz greve gitme kararı alacağız” dedi. 

Hekimler, sağlık emekçileri yıllardır AKP’nin sağlık politikalarına karşı mücadele ediyor. Özellikle salgın ile birlikte hekimlerin, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarındaki zorluklar ve iktidarın sağlık politikası daha da görünür oldu. Sağlık örgütleri ise çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iktidarın politikalarına karşı dönem dönem greve gitti, alanlara çıktı. Aralarında Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) da olduğu 7 sağlık-meslek örgütü son olarak “Emek Bizim, Söz Bizim, Sağlık Hepimizin” sloganıyla 29 Mayıs’ta Ankara’da Beyaz Miting gerçekleştirerek taleplerini haykırdı. 

SES Eşbaşkanı Selma Atabey ile sağlık sisteminde yaşanan sorunları konuştuk. 

İlk olarak sağlık emekçileri neden alanlarda, talebiniz nedir? 

Aslında biz yıllardır alanlarda sağlık emekçilerinin ve halkın sağlığa erişiminde yaşadığı sıkıntıları ifade ediyoruz. Bu süreçte çok yol kat ettik ama sesimizi maalesef duyuramadık. Covid-19 ile birlikte sorunlarımız daha çok görünür oldu ve toplum tarafından da kabul gördü. İktidarın Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte piyasalaşan, sağlık emekçilerini sermayedara, hastayı müşteriye dönüştüren, sağlığı tamamıyla sermayeye açan bir sisteminden bahsediyoruz. Doğalında bu sağlık sistemi içerisinde sağlık emekçileri ve bunun yanı sıra sosyal hizmet işçileri de çok ciddi bir emek sömürüsü ile karşı karşıya kaldı. Toplamda 9 farklı istihdam biçimiyle aynı işi yapıp farklı ücretlendirmeler üzerinden, hak, hukuk tanımadan bir sistem içerisine sokulduk. En önemlisi, başından beri söylediğimiz koruyucu sağlık hizmetlerinin tamamıyla ortadan kaldırılması. Aile Hekim Sistemi’nin getirilerek, tam bir aile hekimi sistemi de diyemiyoruz, çünkü bir ailede 5 kişi varsa 5 kişi de çok farklı aile hekimleriyle anlaşıp farklı farklı aile hekimleriyle temas kurabiliyor ama gelin görün ki adı da aile hekimi. İşte böyle tezatlıklarla dolu bir sistem içerisindeyiz. Biz bunlara itirazlar geliştirmek için uzun süredir eylem ve etkinlik yapıyorduk ama görünürlülüğümüz Covid-19 ile birlikte son bir yıldır daha da dikkat çekti. 

Diğer yandan toplumun, halkın sağlığa erişimindeki en büyük engellerden biri ekonomik sebepler. Çünkü 14 kalemde hem SGK bünyesinde vergiler aracılığıyla alınan ücretler, bunun yanısıra reçetelendirilen ve reçetelendirildikten sonra eczaneden alınan ücretler üzerinden halk sağlık hizmetini istenilen düzeyde alamıyor. 

Bu problemler ne zamandan itibaren sürüyor? 

AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı ile değiştirip dönüştürmek istediği ilk alan sağlık alanı oldu. İlk taşeronlaştırma sağlık alanında gerçekleştirildi. Ve doğal olarak bizim sosyal devlet anlayış içerisinde alacağımız sağlık hizmetinden de mahrumiyetimizin, 2003’ten başlayan bir süreçten itibaren devam ettiğini ifade edebilirim. 

Sağlıkçılar için tablo nedir, hangi koşullarda çalışıyor ve yaşıyorlar? 

Çalışma koşullarımız gittikçe daha da zorlaşıyor. Çünkü Covid-19 salgınıyla birlikte çalışma koşullarımızın ne kadar korunaksız olduğunu yeniden fark ettik. İşçi sağlığı ve güvenliği uzun süredir Türkiye’de gündemde ama yasal zemine baktığınızda çok da hayat bulmayan bir noktada. Bunun yanı sıra ağır çalışma koşulları, uzun saatlerde çalışma, vardiyalar, nöbetler ve az personelle çok iş yapma üzerinden kurgulu olan bu sistem doğalında sağlık emekçilerini tüketen bir noktaya evirtilmiş durumda. 

Bugün hükümetin yanlış ekonomik politikalarından kaynaklı devasa bir kriz yaşıyoruz. Bu krizin karşısında da ülkedeki tüm emekçilerin yaşadığı gibi ücretlerimiz erimekte ve emeğimizin karşılığını alamamaktayız. Bu kadar yoğun çalışmanın karşılığı bu maaşlar, ücretler olamaz. İktidar özellikle sağlık sisteminde, halk üzerinde “Bunlar çok maaş alıyor, döner sermayeden çok para geliyor, ek ödeme alıyorlar, üstüne nöbet parası veriyoruz daha ne yapalım” şeklinde çok ciddi bir algı operasyonu oluşturmaya çalışıyor. Oysa bunları kaleme vurduğumuzda normal bir memurun aldığı ücretin bile altında kalabilecek bir sistemle karşı karşıyayız. 

Diğer yandan bizler performans sisteminin bir an önce kaldırılmasını istiyoruz. Çünkü performans sisteminin de kendi içerisinde çok ciddi eşitsizlikleri var. Az önce de bahsettiğim gibi hem farklı ücretlendiriliyorlar hem de farklı performans ücretleri alıyor arkadaşlarımız. Aynı serviste aynı hastaya hizmet veriyorlar ama farklı farklı ücretlendirmelere tabi tutuluyorlar. Bu eşitlik ilkesine aykırı.

Hastanelerde, polikliniklerde sağlık emekçilerine, hekimlere dönük saldırılar da gün geçtikçe artmakta. Saldırıların artmasının altında yatan sebep nedir sizce? 

Bölgesel ve coğrafik koşullardan kaynaklı savaş ve çatışmaların en yoğun olduğu ülkede yaşıyoruz. Ve doğalında bu toplumda yaşayan insanların hiçbirinin sağlıklı bir koşulda, psikolojide, sağlıklı bir sosyal yaşam sürdüğüne inanmıyoruz. Bunu da sistemle gerekçelendirebiliriz. Bunun sorumluluğunu sadece kişide aramıyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte AKP aslında kendi inşasını sağlık üzerinden yürüttü. Sağlıkçıları toplum karşısında ciddi bir itibarsızlaştırma politikası güttü. Televizyonlarda, radyolarda, Sağlıkta Dönüşüm Politikası’nın ne kadar iyi ve toplum yararına olduğu belirtildi ama işin içine bakıldığında böyle bir şeyin olmadığı çok net. Ama halk medyada duyduğuna, okuduğuna inanıp o nitelikte sağlık hizmeti bekliyor. Ama maalesef var olan sağlık sistemi o nitelikte değil. Örneğin randevu alamadığı zaman sorumlusunu sağlık emekçisine bağlıyor. Çünkü Cumhurbaşkanı ve Sağlık Bakanı, “Hastaneye gittiğin zaman hemen muayene olacaksın”, “İstediğin doktoru tercih edebilirsin, istediğin ilaca ulaşabilirsin vs.” şeklimde toplumu yönlendiriyor. Toplum da hastanede bunun karşılığını göremediği zaman, bunun sorumlusu olarak sağlık emekçisini görüyor ve istediği hizmeti alamadığı noktada da maalesef sözlü, fiziksel şiddete başvuruyor. 

Buna bağlı olarak başından beri sağlıkta şiddetin durdurulmasına dönük yasanın çıkartılmasını talep ediyoruz. Ama etkin olmadı. Bunun olması için de her şeyden önce sağlık sisteminin yeniden kurgulanması gerekiyor ve gerçekten toplumun insanca sağlık hizmetine erişimini kolaylaştıracak politikaların üretilmesi gerekiyor.     

Sağlık çalışanları yıl içinde birçok kez eylem, grev yaptı ancak hükümet seslerini duymuyor. Nedir bunun kaynağı, katılım mı düşük, iş bırakmak mı yeterli olmuyor?

Maalesef 2016’dan sonra toplumda bir sinme var. Çünkü iktidar topluma her türlü anti-demokratik uygulamaları uyguladı. Bir tweet attığından kaynaklı insanlar gözaltına alınabiliyor, hatta tutuklanabiliyor. Ve doğalında bir sinme süreci var. Yine 2016’da OHAL KHK’leriyle yaklaşık 140 bin memurun atılmasıyla bizim alanımızda da hak, hukuk arayışı, sendikaya olan güven noktasında çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Çünkü insanlar kendisini bireysel koruma altına almaya çalıştı. Biz sendikalar da ne kadar istesek de aslında itiraz mekanizmalarını istediğimiz düzeyde kurgulayamadık ve bu noktada da sesimizi istediğimiz düzeyde de çıkartamadık. Ama sağlık emekçileri özellikle Covid-19 ile birlikte o sessizliği en azından toplum ve ülke nezdinde de bozdu ve şu anda hakkını arayan bir noktada. Yaklaşık iki yıldır da sokaklarda taleplerini dile getiriyor. 

Türkiye ve Kürt illerindeki birçok hastanede alanlarında uzman doktor, sağlık emekçisi ya yok ya da sayısı yetersiz. Hastanelerde kapanan bölüm sayıları gün geçtikçe de artıyor. Sağlık emekçilerinin istifasına dair elinizde veri var mı?

Sağlık emekçileri arasında 2011 yılından itibaren bir istifa furyası var ama Covid-19 ile birlikte daha çok arttı. Hatta Covid-19 sürecinde bakanlık bunu ön görüp sağlık emekçilerinin istifa etmemesi için bir yasak getirmişti. Sağlık emekçilerine izin hakkı da tanınmadı vs. Aslında bu tartışma hep hekimler üzerinden yürütülen bir tartışma ama bunun yanı sıra bir o kadar da sağlık emekçisi istifa etti. 

Sağlık emekçilerinin istifalarıyla ile ilgili elimizde net bir veri yok ama hekimler kadar sağlık emekçilerinin de bu alandan ayrılmak için çok çaba sarf ettiğini biliyoruz. Şöyle bir istatistik verebilirim: Nisan ayında bir anket çalışması yaptık; o anket çalışmasında “Koşullarınız olsa istifa eder misiniz?” diye soru vardı. Katılımcı sağlık emekçilerinin yüzde 84’ü “Biz bu alandan istifa etmek istiyoruz, çalışmak istemiyoruz ya da yurt dışına çıkmak istiyoruz” deyip farklı farklı ifadelerle ve gerekçelerle ayrılmak istediklerini belirtiyorlar. En büyük gerekçelerinden biri de liyakatsiz yöneticiler ve mobbingtir, yalnızca ekonomik durum değil. 

Erdoğan doktorların istifası için, "giderlerse gitsinler, yeni doktorlarımızı istihdam ederiz" dedi. Bu yaklaşım sağlıkçılar arasında nasıl bir karşılık buluyor? 

Bu söyleminin gerçekçi olma şansı yok üstelik bu ülkede her şeyden önce şunun da görülmesi gerekiyor: Zaten asistan hekimler gitmek istiyor. Yani o güvendiği taban yurt dışına gitmek, özel hastanelerde çalışmak istiyor. Veya birçoğu artık sağlık alanında olmamak için istifalarını gerçekleştirip başka mesleklere geçiyor. Şu an ciddi anlamda randevu alınmama sebeplerinden biri gerçekten de hekimin olmaması. 2016’da 11 bin 500 sağlıkçı kamudan ihraç edildi ve birçok yerde hekime ulaşmada çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Ancak şu an geldiğimiz noktada da iktidarın varolan politikalarından kaynaklı alanlar boşaltılmaya çalışılıyor. Hem alımlar gerçekleştirilmiyor, yetersiz personelle çalışılmaya devam ettiriliyor hem de sağlık emekçileri ciddi bir kan kaybıyla da karşı karşıya. Özlük haklarına dönük herhangi bir iyileştirme yapılmazsa bu istifalar maalesef önümüzdeki yıllarda da devam edecek.  

AKP, geçtiğimiz günlerde sağlık çalışanlarının özlük haklarının düzenlenmesine ilişkin yasa teklifini meclise sundu ve yasalaştı. Siz bu kanun teklifini nasıl buluyorsunuz? 

Aslında bizim iş bırakmalarımızın yoğunlaşmasının asıl gerekçesi TBMM’de görüşülen sağlık emekçilerinin özlük haklarına dönük yasa tasarısıydı. 1 Aralık’ta meclise getirilmişti ve bütün partilerin ortak oyu ile bu yasa yasalaşmıştı sonrasında AKP bürokratlarının söylediği bir kavram üzerinden tekrar Türkiye’de hiç olmamış bir şey oldu geçen bir yasa geri çekildi. Kavram neydi: Doktorun maaşı, valinin maaşından yüksek olamaz. Bir günde hazırladıkları bir yasa tasarısı olduğu için hatalarla, yanlışlarla ve eksiklerle dolu olmasına rağmen biz yine de hekim arkadaşların emekliliğine ve var olan şu anki ücretlerine yansıyacağı içini kabulümüzdü. Ama genişletilmesine dönük bütün sağlık emekçilerine bu payın verilmesi için mücadele ederken tamamıyla yasayı geri çekerek ‘daha iyi bir yasa yapacağız’ sözünü de vererek geri çektiler ve o yasa meclise geldi. Bizler de o toplantıya katıldık. Oradaki tartışmaların aslında bizde uyandırdığı duygu şuydu: AKP hükümeti maalesef sağlık emekçilerini, hekimleri hala oyalamaya çalışıyor. Enflasyonun bu kadar arttığı bir ülkede bizlere reva görüleni kabul etmediğimize dair itirazlarımızı gerçekleştirdik.

Tasarı meclisle buluşmadan sizinle görüşüldü mü? 

Maalesef Sağlık Bakanlığının Covid-19 sürecinde özellikle bizimle teması kurmalarını çok istedik, talepte çok bulunduk ama yapmadılar. Şu anki yasa tasarısını hazırlarken de bizden görüş almadılar. Görüş istendi ama kendi taslaklarını oluşturmakta nettiler. Biz orada da şunu söyledik; bir sistem bozuksa siz içinde ne kadar pansuman yaparsanız yapın illaki bir taraftan patlıyor ama artık sisteminin yamalanacak bir yeri kalmadı. Çünkü çok net söylüyorum sağlık sistemi tıkanmış, hatta çökmüş bir durumda. 3 ya da 5 ay sonra çok daha krizli bir süreçlere de girebiliriz. 

Ne gibi?

Örneğin ameliyathanelerdeki malzemelere ulaşmada çok ciddi sıkıntılar var. Kanserli hastalar Covid’den kaynaklı ihmal edildi, iki yıldır hiçbir tarama yapılmadı. Kritik hastalığı olanlar ihmal edildi. Ve doğalında bu bize fatura olarak geri dönecek. Bunun bedelini ne yazık ki biz sağlıkçılar ve toplum ödeyecek. 

 

****

 

Referanduma doğru

Biz eylem, etkinlik ve grevlerimizin kararlarını tüm bölgedeki delegelerimizle birlikte oluşturuyoruz. Büyük ihtimalle Haziran sonu ya da Temmuz başında referandum diye bir çalışmayı önümüze koyacağız. Evet iş bıraktık, beyaz yürüyüşler yaptık, beyaz miting yaptık, beyaz forumlar yaptık bunun yanısıra buluşmalar gerçekleştirdik. Broşürler dağıttık, iş yeri önlerimizde açıklamalar vs. yaptık. Sorunlarımızı hükümet çok iyi biliyor. Bugün TBMM’de 306 ek gösterge bizim mücadelemiz sonucunda tartışılıyor. Sağlıkçıların özlük haklarına dönük iyileştirmeler yine mücadelemiz sayesinde mecliste görüşülüyor ve biz bu referandumla da SES’in önüne şunu koymak istedik: Biz bunları yaptık, geldiğimiz noktada hükümet hala diretiyor. Hakkımız olanı ne ekonomik ne sosyal ne de demokratik haklarımıza dönük herhangi bir iyileştirme gerçekleştirilmedi. 

Referandum sonunda ya Bakanlığın önünde illerimizin de katılacağı uzun soluklu çadır açacağız. Orada taleplerimizi tekrar tekrar dile getireceğiz. Ya da süresiz greve gitme üzerinden iki seçenekli bir referandum gerçekleştireceğiz. SES hangisine ‘tamam’ derse biz Eylül ayından sonra yol haritamızı onun üzerinden kurgulayıp yolumuza devam edeceğiz ve alınterimizin hakkını alana kadar da bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. 

Emek, barış, demokrasi mücadelesi en azından sendikamız açısından bir bütün olarak yürütülüyor. Biz sendika olarak sadece ekonomik talepleri ön plana çıkartmıyoruz. Sadece demokratik haklarımızı ön plana çıkartmıyoruz. Hepsini birlikte yürütecek çünkü hepsi birbirini besleyecek olgular ve biri eksikse diğerini hayat bulamayacağı noktasında o bilince sahip bir sendika yöneticilerimiz, üyelerimiz mevcut. Biz sonuna kadar emeğimizin karşılığını alana, bu ülkenin demokratikleşmesi için her şeyden önce mücadele etmeye devam edeceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.