Suçun her daim hesabı sorulur

Fehim IŞIK yazdı —

  • Türk devletini yönetenler batılı güçler için ‘kullanışlı eşek’ oldukları müddetçe bu çıkar ilişkisi sürecek ve suçlarını gizleyebilecektir. Bu böyle olsa bile hakikatin bilinmesi, kimin savaş suçu işlediğinin, hukuka uymadığının bilinmesi önemlidir.

Türk Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türk ordusunun kimyasal silah kullanımına dönük eylemlerin artması, protestoların yoğunlaşması üzerine bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Akar, "Böyle bir şey asla ve kat'a söz konusu değildir" dedi. Aynı Hulusi Akar, Garê’ye düzenlenen saldırı sonrasında da Meclis’te konuşmuş, ancak kimyasal gaz kullanımına ilişkin “asla ve kat’a” dememişti. Bunun yerine "Sadece göz yaşartıcı gaz kullanılmıştır" diyerek suçu kısmen ikrar etmişti.

Belli ki bu kez Türkiye’nin imzaladığı uluslararası antlaşmaları iyi okumuş. Bu nedenle daha net bir dille ve kesin biçimde reddediyor. Çünkü savaş hukukunu düzenleyen uluslararası sözleşmelerde göz yaşartıcı bomba kullanımına dönük de yasaklamalar var. Hulusi Akar, bu kez açık kapı bırakmak, Türk devletini zor durumda bırakmak istemiyor. Bu, hiç kuşku yok ön almadır. Türkiye, Hulusi Akar’ın sözlerinden de anlaşılıyor ki ilerde bu konu ile ilgili yapılacak incelemelere karşı şimdiden savunma moduna geçmiştir.

Esasen, bir reddetme üzerinden bile olsa Türk devletine bir açıklama yaptırmak kabul etmek gerekir ki bir başarıdır. Ne yazık ki bu başarının, Türk devletine bir reddiye üzerinden bile olsa açıklama yaptırmanın bedeli de ağır oldu. Bunun için PKK, şimdiye kadar hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Kimyasal gazdan etkilenerek şehit düşen iki gerillanın gaz etkisi altındaki görüntülerinin yayınlanmasını sağladı. Bu görüntüler, aylardır bu konuyla ilgili alanları doldurmalarına rağmen seslerini duyuramayan geniş bir kitleyi daha güçlü bir biçimde harekete geçirirken gelişmeleri sessizce izleyen bir kesimin de hareketlenmesini sağladı. Tepkiler arttı. Uluslararası kurumların birçoğunun önünde eylemler düzenlendi.

Kuşkusuz Türk Milli Savunma Bakanlığı başta olmak üzere Hulusi Akar ile diğer devlet yetkililerine reddiye üzerinden de olsa açıklama yaptıran en önemli etken alanlara çıkan bu kitlenin tepkisidir. Bir diğer etkenin ise IPPNW uzmanlarının Güney Kürdistan’daki incelemenin ardından kamuoyuna sunduğu rapor olduğunu hatırlatmak gerekir. Bir de buna şehit düşen iki gerillanın görüntülerinin yayınlanmasından sonra konuşan aralarında Şebnem Korur Fincancı’nın da bulunduğu uluslararası alanda tanınmış uzmanların yaptıkları açıklamaları eklemekte yarar var. Bu eylem ve açıklamalar, Türk devletini zorladı ve etkin bir reddiye yoluna başvurmalarına neden oldu.

Hulusi Akar reddetme yolunu seçerken, aylardır kapısında eylemler düzenlenen, onlarca başvuru yapılan OPCW’den de bir açıklama geldi. BM’ye bağlı olan ve savaş bölgelerinde yasaklı silah ile kimyasal gaz kullanımı durumunda inceleme yapmaya yetkili tek resmi kurum olan OPCW, böyle bir incelemenin hangi durumda ve nasıl yapılabileceğini twitter hesabından duyurdu. Bu incelemeyi ise ancak OPCW üyesi ülkelerden birinin başvurusu ile yapabileceğini söyledi.

Daha açık belirtmekte yarar var. Hulusi Akar suçüstü yakalanan hırsız gibi davranmış ve suçu reddederek paçayı kurtarmanın hesabını yapmıştır. OPCW ise suçüstü yakalanan hırsıza yardımcı olduğunu gizlemek için twitter hesabından yaptığı açıklamanın ardına sığınmıştır. Esasen her iki kesim de bölgede yasaklı silahlar kullanıldığını ve Güney Kürdistan’da gerillaların, Rojava’da savaşçıların kimyasal gazlar ve fosfor bombaları ile katledildiklerini, binlerce sivilin bu durumdan olumsuz etkilendiğini herkesten iyi biliyorlar. Üstelik OPCW, 2019 yılında Serêkaniyê işgal edilirken kullanılan yasaklı bombalara ilişkin bir inceleme de başlatmıştı. Ancak ne o incelemenin sonucu belli oldu, ne de yasaklı silahlar kullanan Türkiye’ye bir yaptırım uygulandı. Türkiye, OPCW tarafından yapılan inceleme sonrasında savaş suçu işlemeyi bir adım daha öteye taşıdı ve neredeyse Güney Kürdistan’da gerillaların bulunduğu dağların her metrekaresini yasaklı silahlar kullanarak bombaladı.

Ancak bu kez durumları zor. Bu büyük suçun altından öyle kolay kalkamazlar. Özellikle OPCW, inceleme yapmak ve hakikati dünya kamuoyuna duyurmak zorunda. Onlardan istenen de budur. Sonra ne olur? Türk devletine bir yaptırım uygulanır mı bilemeyiz? Büyük olasılıkla devreye yine çıkar girecek ve suçların üzeri örtülmek istenecektir. Türk devletini yönetenler batılı güçler için ‘kullanışlı eşek’ oldukları müddetçe bu çıkar ilişkisi sürecek ve suçlarını gizleyebilecektir. Bu böyle olsa bile hakikatin bilinmesi, kimin savaş suçu işlediğinin, hukuka uymadığının bilinmesi önemlidir.

Bu arada tekrar hatırlatmakta yarar var. Hem Şebnem Korur Fincancı, hem konuya ilişkin ilk gözlemlerini aktaran diğer uzmanlar, kesin bir dille ‘kimyasal silah kullanılmış’ demediler. Ön gözlemlerini aktardılar ve kimyasal silah kullanımının güçlü bir şüphe olduğunu belirterek konunun mutlaka bağımsız uzmanlarca incelenmesi gerektiğini söylediler. 

IPPNW de raporunda, buldukları bulguların kimyasal silah kullanımından kaynaklandığı şüphesinin güçlendiğini yazarak BM ve OPCW’nin inceleme yapmaları gerektiğinin altını çizdiler. Bunların üzerine bir de Kürt halkında ve dostlarında biriken büyük öfkeyi hesaba katıp ‘bu kez durumları zor’ dedik.

Sonuçları ne olur, şimdiden bir şey demek mümkün değil. Ancak en taraflı incelemede bile savaş suçları mutlaka tespit edilir. Bir diğer deyimle en kötü olasılıkla bu suç da tarihe yazılır. Ancak bu suç tarihe yazılsa bile mutlaka günü gelir, hesabı sorulur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.