Sur’daki yasak 6. yılında

  • Amed’in Sur ilçesinin 6 mahallesi tam 5 yıldır yasaklı. Türk Bakanlar Kurulu kararıyla işgal saldırıları sırasında yıkılmayan bölgeler de ”riskli alan” ilan edilerek yüzde 70’i kepçelerle yıkıldı. İlçede devletin tam kontrolünü öngören çarpık Türk mimarisi örneği yapılar inşa edildi.

 

Amed’in çatışmalara sahne olan Sur ilçesinin 6 mahallesine dair 2 Aralık 2015’te ilan edilen ‘sokağa çıkma yasağı’, 5 yılını doldurdu. Çevresi önce beton bloklarla, sonrasında 3 metre uzunluktaki demir saclarla kapatılan 6 mahalle, tam bin 827 gündür daha önce burada yaşayanlarla birlikte tüm kent sakinlerine kapalı.

Amed’in tarihi, kültürü ve doğayı buluşturan en eski yerleşim alanı olan Sur ilçesi, 7 bin yıllık tarihi Diyarbakır Kalesi’ni çevreleyen ve ilçeye ismini veren surlarıyla biliniyor. Dünya Miras Komitesi tarafından 4 Temmuz 2015’te Dünya Mirası olarak tescillenen “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı”nın da bulunduğu Sur, birçok halkın ve inancın bir arada bulunduğu bir ilçe. İlçede, Eylül 2015’ten itibaren aralıklarla uygulanan sokağa çıkma yasaklarının en uzunu Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin çatışmalarda zarar gören Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım günü katledilmesinin ardından geldi.

İlçenin Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde 2 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu yasak 103 gün sürdü. Bu süre zarfında yaşanan çatışmalarda devlete göre; 53 asker, 17 polis ve 1 korucu olmak üzere toplam 71 kişi öldü, en az 392’si asker, 128’i polis, 3’ü korucu olmak üzere toplam 523 kişi ise yaralandı. 

103 gün boyunca YPS’lilere ve halka karşı tank, havan, helikopter, keşif uçakları, SAS’la, bordo bereliler, JÖH, PÖH’le saldırmasına rağmen direnişi kıramadı. 4 ay süren direniş sonunda son grup olarak kalan; Sur sorumlusu olarak bilinen Cihat Türkan (Çiyager) ile Mahsun Gürkan, Sinan Duman, Dilber Bozkurt’un aralarında bulunduğu 7 YPS’li şehadete ulaştı. 103 gün süren yasak ve direnişin ardından Mart 2016’da “operasyonlar bitti” açıklaması yapıldı.

73 cenazeye ulaşıldı

Aynı zaman zarfında aralarında YPS ve YPS-JIN üyelerinin de olduğu 73 kişinin cenazesine ulaşıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) raporuna göre; katedilenlerin 24’ü sivildi. 

Türk devletinin 8 Mart’ta 2016’da ”operasyon bitti” açıklanmasının ardından YPS üyesi 57 kişinin cenazeleri, aileler tarafından aylar sonra teşhis edilebildi. Kimlikleri teşhis edilemeyen diğer 13 kişinin cenazeleri kimsesizler mezarlığına defnedildi. 

976 yapı yıkıldı

Devletin tank ve top gibi ağır silahları kullanılması sonucu Kurşunlu Camii, Hacı Hamit Camii, Paşa Hamamı, Mehmet Uzun Evi, Ermeni Katolik Kilisesi ve Dört Ayaklı Minare, Saint Mary Kilisesi ve Dengbej Evi başta olmak üzere tescilli birçok tarihi yapı ağır hasar gördü. 42’si ‘korunmaya değer geleneksel yapı’ statüsünde olmak üzere toplamda 976 yapı yıkıldı.

Nüfusu yerinden edildi

 Yasak uygulanan 6 mahallenin 2015’te, 22 bin 323 olan nüfusunun neredeyse tamamı yerinden edildi.

Katledilen siviller

 Sur’da katledilen Fatma Ateş, Helin Hasret Şen ve Melek Alpaydın gibi 24 sivilden biri olan Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin davası ancak 4 buçuk yıl sonra açılabildi. Dosya sanığı 3 polis hakkında “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten 2 yıldan 6 yıla kadar hapis isteniyor.

12 yaşındaki Helin Hasret Şen’in katledilmesine ilişkin soruşturma da ancak 5 yılın sonunda davaya dönüşebildi. Katil polis Abdullah E. hakkında “olası kastla adam öldürmek”ten hazırlanan iddianamenin mahkemece iade edilmesi üzerine “taksirle ölüme sebebiyet vermek” sucudan yeni bir iddianame hazırlandı ve Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamasına başlandı. Fakat Diyarbakır Valiliği’nden soruşturma izni alınmadığı için yargılama durduruldu. Şen Ailesi’nin Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itiraz da reddedildi. Katledilen diğer sivillere ilişkin soruşturmalar ise halen sürüyor.

Direnenlere dava

 Yasaklı mahallerde çatışmaların sürdüğü sırada içerdeki sivillerin çıkarılması için o dönem sivil toplum örgütlerinin girişimiyle “yaşam koridoru” oluşturulup 40 kişi tahliye edilmesi sağlandı. Bu kişilerden aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Remziye Tosun’un da olduğu 32 kişi tutuklandı. 

 40 kişi hakkında “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak”, “örgüt üyesi olmak”, “örgüt propagandası yapmak” ve “toplantı gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet”ten dava açıldı. Davanın 28 Aralık 2017’de görülen ilk duruşmasında savunma hakları kısıtlandı, buna itiraz eden tutsaklar darp edildi. Avukatlar bunun üzerine ‘reddi hakim’ talebinde bulunsa da bu talep reddedil. Toplam 11 duruşmanın yapıldığı dava sürecinde tutuklu sayısı 19’a kadar düştü. Sonrasında dosyaların ayrılmasına karar verilerek, yargılamalar ayrı ayrı devam edildi ve İhsan Karatay’a, ”devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” iddiasıyla 15 yıl; Mehmet Çoreşoğlu’na “devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” ve “mağduru beli olmayan kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla bir kez ağırlaştırılmış müebbetle birlikte 13 yıl; Mehmet Salih Ateş’e müebbet hapis ve 10 yıl 10 ay; Rihan Kavak’a “silahlı örgüt üyesi olma” suçunu işlediği gerekçesi ile 12 yıl 6 ay; Mehmet Şirin Arat’a “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçundan müebbet, “mağduru belli olmayan kamu görevlisini öldürme” suçundan ise 10 yıl 10 ay hapis cezaları verildi.

Gasp ve talan

 Türk devletinin ”operasyon bitti” açıklamayla birlikte yasaklı mahallelerde de yıkımlar başladı. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Sur’a yönelik saldırılara karşı UNESCO tarafından hiçbir müdahale yapılmazken, tarihi yapılara yönelik tahribat ve yıkım devam etti. Yasağın kalktığı sokaklara girildikçe ırkçı ve cinsiyetçi yazılar da ortaya çıktı. Yurttaşların evlerinden eşyalarını almaları için aylar sonra birkaç saatliğine kaldırılan yasaktan sonra eşyalarını almaya gelen yurttaşlar evlerini ise bulamadı. Onlarca ev yıkılmış, onlarca tarihi yapı tahrip edilmiş, çok sayıda sokak dümdüzdü.

6 mahalle, Mart 2016’da Türk Bakanlar Kurulu kararıyla “riskli alan” ilan edildi. İlçenin yüzde 70’ine tekabül eden 6 bin 300 parsel, “acele kamulaştırma” kapsamına alındı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurduğu Uzlaşma Komisyonu mülkleri satın almaya başladı. Bakanlık tarafından başlatılan proje ile yerinden edilen mülk sahiplerine üç seçenek sunuldu. Bunlar da maddi tazminat, TOKİ’nin başka bir bölgede yaptığı binalardan daire almak ya da Sur’da inşaatı devam eden evlerden almak oldu. 

İlçe sakinlerinin büyük çoğunluğu Sur’da kalmak istediklerini belirterek, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile sözleşme imzaladı. Aradan geçen zamandan sonra mülk sahipleri, Müdürlük tarafından çağrılarak evlerinin olduğu arsalara dükkan yapıldığı ve yasaklı mahallelerde yapımı devam eden inşaatlardan kendilerine ev verilmeyeceği söylendi.

Betonarme yapılar

Gelen tepkiler üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 6 mahallede inşa edilen cezaevi görünümlü ve kent mimarisiyle ilgisi olmayan betonarma yapıları almak isteyen arsa sahiplerine 450 bin ila 600 bin TL arasında değişen miktarlarda fiyat biçti. Yurttaşların tamamı biçilen bu rakamları ödeyemeyecek durumda olmaları nedeniyle borçlandırıldı.

Her sokağa kalekollar kuruldu. Taciz, darp, hakaretle karşılaşan Sur halkı, mobese kameraları ile sürekli izlendi. Sur’u yasaksız olan mahallelerinde uyuşturucu çeteleri, ajanlaştırma politikaları devreye koyulurken polisler ve özel harekâtçılar tarafından yapılan gece devriyeleri, polis noktaları ve karakollar Sur sokaklarında tedirginliği daha da artırdı.

Tarihsel doku silindi

 Sur’da 5 yıldır süren yasağı değerlendiren Mimarlar Odası Şubesi Eşbaşkanı Selma Aslan, hukuksuz bir şekilde başlatılan sokağa çıkma yasaklarının halen devam etmesini eleştirdi. İlçenin birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını anımsatan Aslan, alanın tamamen insansızlaştırıldığını, Sur ilçesinin tarihi ve kültürel yapısının tamamen yok edildiğini ifade etti.

“Sur sermayenin rant alanına dönüştü” diyen Aslan, asıl felaketin yasağın tamamen ortadan kalktığı zaman görüleceğini belirtti. Çatışmalı süreçte tescilli yapıların çok azının hasar gördüğünü, onarılabilir durumda olduklarını anlatan Aslan, fakat altı mahalle kapsayan 73 hektarlık alanın 49 hektarının yıkıldığını söyledi.

Devlet kontrolü öncelikli

 İnşa edilen yeni evlerin Sur’da yıkılan eski yapılarla ilgisinin olmadığını, rant ve güvenlik odaklı yapılar inşa edildiğini vurgulayan Aslan, Sur’un eski ihtişamına kavuşmasının mümkün olmadığını sözlerine ekledi. Aslan, “Eski yapıların oluşturulması için yeni yapılan yapıların yıkılması gerekiyor. Bu çok zor bir olay. Ben ne yazık ki böyle dönüşümün olabileceğini düşünmüyorum” diye konuştu. 

Çatışmaların yaşandığı dönemde tüm kent halkının psikolojik anlamda etkilendiğini, travmalar yaşadığını söyleyen Aslan, insanların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlarla baş başa bırakıldığını kaydetti.

Surluların mülksüzleştirilmesi

 Aslan, Sur sakinlerinin geride kalan süreçte mülksüzleştirilmesi üzerinde de durdu. Aslan, bu konuda şunları söyledi: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yapılan sözleşmelerin bir nüshası bile mülk sahiplerine verilmedi. Burada büyük bir hukuksuzluk var. Yine tek taraflı çağrılıp, ‘biz bunu kabul etmiyoruz, yeniden sizlerle sözleşme yapacağız’ denilmesi hukuksuzlukların devam ettiğinin göstergesi. Alan, mülk sahiplerinin dışında elit kesime verilip, bir anlamda ‘soylulaştırılıp’, gelir düzeyi yüksek kesimin kullanımına açılacak bir bölgeye dönüştürüldü.” 

Örgütlülük hedef alınıyor

 Sur’da 20 yıl boyunca yaşayan ve çatışmalar sırasında evinden çıkmayı kabul etmeyerek 96 gün boyunca ilçede kalan HDP Amed Milletvekili Remziye Tosun ise Sur’un neden hedef alındığını şöyle ifade etti: “Sur’da farklı bir yaşam mevcuttu ve insanlarda birbirini sahiplenme duygusu vardı. Bu sahiplenme örgütlülüğü besliyordu. Kaldı ki iktidarın yıkmak ve ortadan kaldırmak istediği şey, bu örgütlülüktü. Nasıl ki Kürdistan’ı dört parçaya ayırdılar, Sur’da da böyle bir politika yürütüldü.”

 Her taşı feryattır, zılgıttır

 Tosun, ilçenin çatışmalara sahne olan Savaş Mahallesi’nde şehit düşen Hakan Aslan’ın cenazesinin halen ailesine verilmediğini hatırlatarak, “5 yıldır Surdalar, orada çalışmalar yürütüyorlar, askeri kuvvetleri orada nasıl cenazeyi bulamadılar. Şunu bilmemiz lazım: Sur’un her bir mahallesi değerdir, her taşı bir feryattır, zılgıttır. Çünkü o mahallelerde AKP ve MHP eliyle 75 gencin kanı dökülmüştür. O dönem Sur’da savaş politikasını koordine eden tüm kişiler, şu an FETÖ’den cezaevlerinde” diye konuştu. 

İlk sürgün değildi

Sur’daki direnişin birkaç gencin mahallelerine, evlerine sahip çıkmasıyla başladığını, bunun üzerine saldırıların arttığını belirten Tosun, şunları ifade etti: “Saldırılarla birlikte Sur’daki eylemsellik hem gençler hem de aileler tarafından sahiplenildi. Sur halkı çığlık ve zılgıt sesleri ile kendilerini dünyaya duyurdu. Direniş başladığında, Sur sakinleri evlerini terk etmek istemedi. Çünkü bir kere sürgün edilmişler, ikinci kere sürgün edilmek istemiyorlardı. Sur’da yaşayan insanların çoğu 90’lı yıllarda köyleri yakılmış ve yerlerinden sürgün edilmiş kimselerdi. Yine aynı şekilde evleri yakılıp yıkıldı ve kendi memleketlerinin içinde sürgün edildiler.”

Sur ruhunu yıkamadılar

Sur ilçesinde yeni inşa edilen yapılarla bölgede var olan toplumsal ilişkilerin yok edilmek istendiğine dikkati çeken Tosun, “Surda tarihsel ve toplumsal anlamda bir katliamı ortaya çıkardılar ama insanlar arasındaki dayanışmayı, ideolojik yapıyı ve felsefeyi yıkamadılar. Yıktıkları tek şey, taştan duvarlar oldu” dedi. AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.