Süreç odaklı bir anayasa olmalı

Fazıl Hüsnü Erdem
- Anayasa profesörü F. Hüsnü Erdem, öncelikli olarak süreç odaklı bir anayasanın hayata geçirilemisi gerektiğini belirterek, "Yerel yönetimler güçlendirilmeli. Yani Kürtlerin kendisini yönetebilmesinin önünün açılmalı” dedi.
Daha önce anayasa değişikliği için başlatılan çalışmalara katılan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, süreç bağlamında gelişen anayasa tartışmaları ve nasıl bir anayasaya ihtiyaç olduğuna dair MA'nın sorularını yanıtladı. 82 Anayasası'nın bir taraftan anayasanın tümüne hakim olan Türklük vurgusuyla, diğer taraftan Kürtlerin kendisini yerelde yönetme iradesine ket vuran merkeziyetçi, tekçi, çoğulculuğu reddeden, kültürel kimlik haklarının kullanımı engelleyen yapısıyla Kürt meselesini derinleştirici bir etki yarattığını hatırlatan Erdem, Kürtlerin yaşadığı sorunları aşmada dile getirdiği üç temel talebe işaret etti;
* Vatandaşlığın kapsayıcı ve kuşatıcı olması isteniyor. Kürtlerin temel taleplerinden biri bu; yani vatandaşlık ya hiç tanımlanmasın ya da tanımlanacaksa kapsayıcı ve kuşatıcı bir kavramla tanımlansın. Bu sadece Kürt meselesi açısından değil. Türkiye'deki diğer farklılıkları kapsayıp kucaklaması açısından da buna dikkat etmek gerekiyor.
* Kültürel kimlik hakları; mevcut anayasanın 42. maddesinin son fıkrası, Kürt dilinde ya da farklı dillerde eğitim yapma imkanını tanımıyor. Eğer bir anayasa değişikliği yapılacaksa ya da yeni bir anayasa yapılacaksa en düşük marj bu yasağın kaldırılmasıdır. Kültürel kimlik haklarını güvence altına almak doğru olacaktır.
* Adem-i merkeziyetçi bir yönetim tarzı. Mevcut anayasaya baktığımızda merkeziyetçi yönü ağır basan bir anayasadır. En azından uygulama o doğrultuda... Kürt meselesinin kalıcı temelde çözülebilmesi için bu taleplerden üçüncüsü olan adem-i merkeziyetçi bir yönetim tarzının, yani özerkliğin sınırının geniş tutulduğu, yerelin yerel demokrasinin ön plana çıktığı, merkeze ait olan yetkilerin önemli ölçüde yerel tarafından paylaşıldığı yönetim tarzına geçilmesi gerekiyor.
Prof. Erdem, bugün sağlanmış olan negatif barışı, pozitif barışa evirmek, bunu kalıcı kılmak için bu üç temel talebin anayasal düzeyde karşılık bulması gerektiğini vurguladı.
Anayasa için gerekli iklim
Geçici ve kısa olan 1921 Anayasası'nın sosyolojik meşruiyeti güçlü olan bir Meclis tarafından yapılıp kabul edildiğini hatırlatan Prof. Erdem, şöyle devam etti: "Yeni bir anayasa yapmak gerekliliğine inanıyorum ama olabildiğince geniş tabanlı, geniş mutabakat temeline dayalı bir anayasa olması gerekiyor. Bugün itibarıyla özgürlüklerin çok önemli ölçüde kısıtlı olduğu, sessiz ve suskun bir toplum yaratılmak istendiği bir dönemde bir anayasa yapabilmek çok kolay görünmüyor. Anayasaların yapılması için gerekli olan bir siyasal iklim ve bir atmosfer var. Demokratik ve özgürlükçü bir iklim olması gerekiyor. Bugün böyle bir iklimin var olduğunu hiç kimse söyleyemez. O nedenle eğer yepyeni bir anayasa yapmak istiyorsak öncelikle yapılması gereken şey bu iklimin yaratılması ve bu iklimin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Yani yolun temizlenmesi ve güven artırıcı adımların atılmasıdır."
Anayasa ve kanunlar yetmez
Anayasaların toplumsal sorunları bir çırpıda çözecek sihirli formüller olmadığını; toplumsal sorunların çözümünü kolaylaştıran ya da zorlaştıran parametrelerden sadece biri olduğunu kaydeden Prof. Erdem, "Sadece iyi bir anayasa yapmakla ya da kanunları değiştirmekle toplumsal sorunlar çözülemez. Asıl önemli olan anayasanın içeriği kadar uygulanmasıdır. Mevcut anayasaya uyulmadığı bir ortamda yeni bir anayasa arayışının da çok fazla bir anlamı olmaz. Mevcut anayasanın hükmü çok açık; 'Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve herkesi bağlar' diyor. Uyulmadığı takdirde anayasanın elinde bir sopa yok. Buna uyacak olan da başta iktidar sahipleridir. Oraya hangi hükmü koyarsak koyalım, siyasi iktidarda buna uyma iradesi yoksa çok iyi bir anayasaya sahip olmanın da bir anlamı yok. Anayasanın teorisi ile pratiğinin paralel olması gerekiyor" şeklinde konuştu.
Yeni anayasa süreci
Yeni anayasa yapım yönteminin kapsayıcı ve kuşatıcı hale getirilmesi; süreç odaklı bir anayasacılığın hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Erdem, şöyle devam etti: "Sürecin kendisi çok önemlidir. Sürece odaklanmak gerekiyor. Olabildiğince bütün toplumsal kesimlerin sürece dahil edilip katkı sunabilmelerinin önünün açılması gerekiyor. Toplumdaki gerginlik ve kutuplaşmanın yumuşatılması gerekiyor. Anayasa yazımı, yeni anayasaya katkı sunabilmek için gerekli yol temizliğinin yapılması gerekiyor. Güven arttırıcı adımlarının atılması gerekiyor. Nasıl ki 1876 tarihli Kanun-i Esası ya da 1924, 1961 ve 1982 anayasaları geniş tabanlı mutabakat temelinde yazılamamışsa, o sebeplerle de 2007, 2011-13 süreçleri de başarıya ulaşamadı. Yani bizim temel sorunumuz budur. Bunun öncelikle giderilmesi gerekiyor."
Pozitif barışa dönüştürmek için
PKK'nin fesih ve silah bırakma kararı alması sonrasında negatif barışın tamamen sağlanmış olacağını; negatif barışı, pozitif barışa dönüştürebilmek için adımlar atmak w vurgulayan Prof. Erdem, şöyle konuştu: "Kalıcı barışı tesis edebilmek için atılması gereken adımlar, sadece yasal, anayasal ve hukuki adımlar değildir. Hem vatandaşlık konusu hem ana dilde eğitim konusu olmak üzere kültürel kimlik haklarının güvence altına alınması ve adem-i merkeziyetçi bir yönetim tarzı… Yani Kürtlerin kendisini yönetebilmesinin önünün açılması... Yine çoğulculuğun önündeki yasal düzenlemeler ya da yasa altı düzenlemeler varsa bunların da gözden geçirilmesi gerekiyor. Kişisel kanaatim bütün bunlardan çok daha önemlisi, yargısal ve idari pratiktir. Yani gündelik hayatta bir Kürt vatandaşının karşı karşıya kaldığı ayrımcılığa dair muamelelerin ortadan kaldırılmasıdır. Anayasa değişikliği için asıl sorumluluk güç sahibi ve karar alma ile aldığı kararları eyleme geçirme gücü olan mevcut iktidardadır. Şayet yeni bir anayasa yapılacaksa toplumsal ve siyasal iklimi oluşturması gerekiyor. Bu iklim oluşturulduktan sonra diğer siyasi aktörlerin de aynı doğrultuda adım atması gerekiyor." AMED