Tepkinin toplumsallaşması lazım

  •  Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle Türk cezaevlerinde devam eden açlık grevi, 54. gününde. Tutsakların haklı talepleri olduğunu belirten Barış Anneleri, “Artık yeter, çocuklarımız zindanlarda ölmesin” diye seslendi.
  •  Marmara Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MA-TUHAYDER) yöneticisi Fatma Akaltun, şunun altını çizdi: “Tepkinin toplumsallaşması lazım. Sadece tutsak ailelerinin tepkisi ile olmaz. Susmamalıyız.”

Tutsaklara özellikle de açlık grevinde olan tutsaklara din, dil, cins, ırk ayrımı yapılmaksızın devrimciyim, demokratım, insanım diyen herkesin ses çıkarması ve katkı sağlaması gerektiğini söyleyen MA-TUHAYDER yöneticisi Fatma Akaltun, ”Ya hep beraber batacağız ya da hep beraber çıkacağız” dedi.

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların, Kürt Halk Önderi Abdullah üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’ta başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi, 11. grupla 54. gününde devam ediyor. Mexmûr Kampı’nda kadınlar öncülüğünde 33 gündür; Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 16 gündür açlık grevi yapılıyor.

Çocuklarımız zindanlarda ölmesin

Açlık grevlerine dair konuşan Barış Anneleri, çocuklarının taleplerinin yerine getirilmesi ve grevdeki tutsaklarla dayanışma çağrısında bulundu. 2012’deki açlık grevine giren ve 68 gün açlık grevinde kalan Abdulmecit Aslan’ın annesi Maşallah Işık Aslan, tutsakların taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğini ifade etti. Aslan, “Oğlum 68 gün açlık grevinde kaldıktan sonra vücudunda ciddi tahribatlar olduğundan kaynaklı grevlerden bir yıl sonra yaşamını yitirdi. Benim yüreğim yandı başka annelerin yüreği yanmasın” diye konuştu. Adalet Bakanlığı’na çağrıda bulunan Aslan, geç olmadan taleplerinin karşılanmasını isteyerek, “Hiçbir gencin cenazesi ailesine gitmesin. Sadece bunu istiyoruz. Bizim çocuklarımız ülkeleri için bu mücadeleyi veriyor. Çocuklarımızın talepleri karşılanana kadar susmayacağız” dedi.

Taleplerine kulak verilsin

 Yıllardır tutsakların direndiğini belirten Barış Annesi Vetha Kaçar, gençlerin cenazelerinin gelmesini istemediklerinin altını çizdi. Tutsakların taleplerinin su kadar hayati olduğunu aktaran Kaçar, şunları ifade etti: “Artık yeter çocuklarımız zindanlarda ölmesin. Açlık grevleri büyük tahribatlara neden oluyor. Bazı tutsaklar 30 yıla yakındır cezaevinde. Pandemiden kaynaklı hiçbir tutsağı hastaneye götürmüyorlar. Adalet Bakanlığı tutsakların taleplerine kulak versin.”

Sadece tutsak aileleri ile olmaz

Tecride karşı açlık grevinin devam ettiği Türk cezaevlerinde, her gün yeni bir ihlal ile karşı karşıya kalınıyor. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsak olan Reyhan Coşmuşlu’ya geçtiğimiz haftalarda görüşçüsü tarafından götürülen Selim Temo, Evîn Şikakî, Ali Aydın Çiçek ve Soran Amed’in şiir ve araştırma kitapları, Kürtçe yazıldıkları gerekçesiyle cezaevi yönetimince kabul edilmeyerek iade edildi. Marmara Tutuklu ve Hükümlü Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MA-TUHAYDER) yöneticisi ve aynı zamanda tutsak Reyhan Coşmuşlu’nun görüşçüsü Fatma Akaltun, gönderdiği kitapların iade edilme sürecine ve cezaevlerinde artan baskılara ilişkin Jinnews’e konuştu.

‘Kürtçe kitap Türkçeye çevrilsin’

 Yaklaşık üç yıldır Bakırköy Cezaevi’ne görüşçü olarak gittiğini söyleyen Akaltun, kendisinin de daha önce cezaevinde kaldığını hatırlattı.Akaltun, son süreçte tutsakların kendisinden Kürtçe kitaplar istediğini belirterek, şunları ifade etti: “Kitapları götürdüğümde cezaevi yönetimi herhangi bir şey demeden teslim aldı. Herhangi bir yasak olduğunu da söylemediler. Kitapları not aldılar ve sadece biraz bekletileceğini söylediler. İki hafta sonra tekrar görüşe gittik. Görevlilere kitapların verilip verilmediğini sorduğumda, verilmediğini söyledi. Nedenini sorduğumda ise Kürtçe olduğunu, Türkçeye çevrilmesi gerektiğini, çevrilmeden kitap almanın yasak olduğunu söylediler. ‘Türkçeye çevirin öyle alabiliriz. Bizde tercüman yok’ dediler. Görüşüne gittiğim arkadaş da kitapların kendilerine verilmediğini ve yazı ile kendilerine tebliğ edildiğini belirtti.”

Bandrollüydü, yasak değildi

 Gönderdiği kitapların yasaklı olmadığını ve bandrollü olduğunu vurgulayan Akaltun, şiir, araştırma ve gramer kitapları olduğunun altını çizdi. Herhangi bir yasağının olmamasına rağmen kitapların alınmamasına tepki gösteren Akaltun, şöyle devam etti: “Türkiye tarafından kabul görülen, herhangi bir sakıncası olmadığı tespit edilen kitaplardır. Yasak olması için bir neden yok. Sadece nedeni Kürtçe kitap olması. Konuyu cezaevi idaresi ile görüşmek istediğimde ise ayrı bir tavır ile karşılaştım. İdareden biri geldi ulu orta yetkili olduğunu ve sorunu konuşabileceklerini söyledi. Tutsakların ve ailelerinin yaşadığı sorunların beraber görüşülüp ortak akıl ile çözülmesini talep ettim. Bana ‘Burası otel değil, cezaevidir. Bu ortamda bu koşullarda konuşabiliriz’ dedi. Zaten biz konuşamadan yetkili kişiye telefon var denilerek çağrıldı.”

Tecrit biran önce sonlandırılmalı

 Kendisinin de cezaevinde kaldığını hatırlatan Akaltun, cezaevi koşullarının her anlamda çok kötü olduğunu vurguladı. Akaltun, görevlilerin tutumları, sürekli koğuş aramaları, ani baskınlar, tutsakların elindeki malzemelerin gerekçe gösterilmeden alınması gibi cezaevlerinde birçok haksızlık ve hukuksuzluğun olduğunu ifade etti. Akaltun, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekerek, “Tutsaklar birçok sorun yaşıyor. Pandemi ile beraber bu sorunlar daha da arttı. Birçoğu revire ve hastaneye gidemiyor. Gittiklerinde tecride maruz kalıyor. Tutsaklar şuan bir açlık grevinde. Temel talepleri İmralı tecridinin sonlandırılması. Devlet ve bütün kamuoyu buna sessiz kalmamalı. Daha önce zaten ciddi bir açlık grevi sürecinden geçtiler. Bu eylemlerini de ölüm orucuna döndürülmesi ve şahadetlerin olmasını düşünmek istemiyoruz. Biran önce tecridin son bulması ve cezaevlerinde devam eden haksızlık ve hukuksuzluklara son verilmeli” şeklinde konuştu.

HES kodu dayatılıyor

 Tutsakların yaşadıkları sorunlar için cezaevi idaresi ile görüşme taleplerinin olduğunu fakat kabul edilmediğini söyleyen Akaltun, tutsak yakınlarının da pek çok sorunlar karşı karşıya kaldığını dile getirdi. Akaltun, “Tutsak yakınlarına HES kodu dayatılıyor her seferinde ama herhangi bir yardımcı olma durumu olmuyor. Çoğu aile uygulamayı kullanamıyor. Dil bilmedikleri için de ayrıca HES kodu almada ciddi sorunlar yaşıyorlar. Ailelerden HES kodu isteniyor ama orada çalışanlar her istediklerinde içeri girip çıkıyorlar ama bu özellikle ailelere dayatılıyor” dedi.

Beraber batıp ya da çıkacağız

 Tutsaklar ve ailelerinin yaşadığı bu baskılara karşı kamuoyunda ciddi bir tepkinin açığa çıkmamasını eleştiren Akaltun, şunları ekledi: “Tepkinin toplumsallaşması lazım. Sadece tutsak ailelerinin tepkisi ile olmaz. Kürtlere yapılanların aynısı şuan Türkiye’de muhalif tüm kesimlere yapılıyor. Susmamalıyız. Sustukça sıra herkese gelecek. Tutsaklara özellikle de açlık grevinde olan tutsaklara din, dil, cins, ırk ayrımı yapılmaksızın devrimciyim, demokratım, insanım diyen herkesin ses çıkarması ve katkı sağlaması gerekiyor. Ya hep beraber batacağız ya da hep beraber bu anti demokrat uygulamalardan çıkacağız.”  İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.