Yüksek Topuklar, yüksek egolar

  • Artık o kadar sık kullanılmış ki bu dizilim, okuyucu kitabın yarısına gelmemişken neyin anlatılacağını açık bir şekilde kestirebilmeye başlıyor. Evet, Nermin yine bir kadın üzerinden tüm kadınları kötüleyecek ve diğer güne geçilecek. Peki, diğer gün ne olacak dersiniz? Evet, yine ve yine…

CEMİLE KUDRET

 

Murathan Mungan; epey hacimli, bol yargılı, okunması güç romanı Yüksek Topuklar’ı yayımlayalı yirmi sene oluyor. Yazılması dokuz sene sürmüş, 2002 yılında da tamamlanmış. Kısaca hatırlamakta fayda var, ne anlatır Yüksek Topuklar? Ekonomik gelir düzeyi yüksek, yalnız yaşayan, iyi bir işi olan şehirli kadın tipi Nermin’in beş gününü anlatıyor roman. Arkadaşının beş yaşındaki kızı Tuğde, bu beş günde ona eşlik ediyor. Her gün bir yerlere gidiliyor, bin bir tiple karşılaşılıyor, eve dönülüyor ve diğer gün tekrar Nermin’in varlıklı çevresinden birileriyle karşılaşılıyor… 

Çoğumuzun bildiği üzere bir kurgu eserde kahraman, karakter ve tip farklı şeylerdir. Kahraman artık eskilerde kaldı. Karakter ise en basit tabiriyle bir insandır. Her yönüyle ince ince düşünülmüştür, okur zamanla onu tanıdığını fark eder, ona karşı duygular geliştirir. Tip ise sahnelenmek istenen bir özelliğin öne çıkartılmasıdır. Mesela bencillik: Bencil bir tip yaratılır, bu yanıyla hikâyede varlığı sağlanır ve bu tipin söylemleri, tavırları tüm bencillere dağıtılabilir. Nermin de mizojinisi ile öne çıkan bir tiptir, karakter değil. Nermin’e dair bildiğimiz tek şey kadın düşmanı olduğudur. Elbette dedikoducu, yapmacık, bıkkın olduğunu da biliriz ama bunlar zayıf yanlarıdır ve onu bir karakter yapmaya yetmez. Nermin, yazarın kadınlara olan nefretini yazıya dökebilmek için kullandığı bir araçtır sadece. Aracın dişi olarak seçilmesi de elbette rastgele değil, “bakın, kadın kadının kurdudur” mesajı içerir. 

Peki, Nermin’in (ampirik yazar mı demeliydim yoksa?) kadın düşmanı olduğunu nereden anlıyoruz? Ayrı ayrı örneklere geçmeden önce genel birkaç değerlendirme yapmakta fayda var. Öncelikle Nermin ve Tuğde’nin gündeliğine bakalım. Yukarıda da belirtildiği gibi bu iki karakter her gün şehrin farklı yerlerine gidiyorlar ve birbirinden tamamen farklı tiplerin olduğu sosyal çevrelere giriyorlar. Bu çevredeki herkes Nermin’in arkadaşı (ve Nermin yine de yalnız…) ve Nermin hiçbirini sevmiyor. Evet, tahmin edeceğiniz gibi yüzde doksanı kadın. Bir sevdiği arkadaşı var o da eşcinsel bir erkek. Şaşırtıcı mı? Bence değil. Neyse, Nermin’in arkadaş olarak nitelediği herkes, birer karikatür olarak romanda yerini ve Nermin’in nefretinden de nasibini alıyor. Nermin’e göre bu çevredeki ve tüm dünyadaki kadınlar; fesat, birbirinden nefret eden, içi kötülükle dolu, erkekleri yanlış yetiştiren (evet, öyle söylüyor), gösteriş düşkünü, yetersiz ve özgüvensiz insanlar. Tabii Nermin de bu çevrenin bir üyesi olarak bu özellikleri bünyesinde barındırıyor ama kendisi farkında değil sanırım.

 

Nermin’in kadınlara bakışı 

Roman boyunca hiç aksamayan ve bir süre sonra iyice sıkıcı hâle gelen bir örüntü var: Girilip çıkılan bu ortamlarda karşımıza çıkan tipler hakkında kısa bir geçmişe dönüş, hayatından minik bir dilim sunma, sonra Nermin’in bu kadına verdiği takma adın açıklanması, Nermin’in bu tipten yola çıkarak tüm kadınlar için bir olumsuz yargıya varması ve bölüm sonu... Artık o kadar sık kullanılmış ki bu dizilim, okuyucu kitabın yarısına gelmemişken neyin anlatılacağını açık bir şekilde kestirebilmeye başlıyor. Evet, Nermin yine bir kadın üzerinden tüm kadınları kötüleyecek ve diğer güne geçilecek. Peki, diğer gün ne olacak dersiniz? Evet, yine ve yine…

Nermin’in her bölümde vardığı yargılar, erkekliğin tek bir örnek üzerinden sıkça tekrarladığı “Siz kadınlar hep şöylesiniz zaten” söylemi ile bire bir örtüşüyor. Tanıdığı her kadına (kıyafetleri, saçları, ses tonu vb. gibi yanlardan yola çıkarak) genel bir tip çizmesi de kadınları basit varlıklar olarak değerlendirdiğinin göstergesi. Hepsi çözülebilir, hepsi sınıflandırılabilir ve hepsi kötüdür. İşte Nermin’in kadınlara bakışı bu cümlede özetlenir. Şimdi romandan bazı örneklerle devam edebiliriz.

Feministlerin paranoyak olması, takip edilmedikleri anlamına gelmiyordu” (s. 62) diyen Nermin, takip edildikleri gerçeğinin onları “paranoyak” yapmaktan çıkardığını bilmiyor olsa gerek. Başka bir yerde yine kendi aklını üstün tutup kadınların aklını küçümseyen Nermin (yine, ampirik yazar), “Zekâları bile kendi başına bir değer olarak değil, erkeğin nasıl baştan çıkarılacağına göre konumlanır. Erkeklerdeki zekâ ise daha doğrudandır. Hamdır, işlevseldir” (s. 259) diyor. Orta çağdan kalma bu sınıflandırmayı ne kadar ciddiye almamız gerekir? Okumuş, bir zamanlar feminist olmuş (!), çok yönlü düşünmekle övünen Nermin için bu büyük bir tutarsızlık değil mi? Kadınların küçümsenmesi sadece zekaları üzerinden değil kalpleri üzerinden de yapılıyor elbette: “Hangi kadının kalbi, erkeklerin sahiden söyleyeceklerini kaldırabilir ki?” (s. 341). Neden gerçekleri kaldıramayacak bir kalbe sahibiz? Bunun cevabı romanda yok… Yine çağ dışı değerlendirmelerinden devam eden Mungan, kadınların aklını ve kalbini aşağıladıktan sonra kişilikten de eksik kalmıyor ve "Sıradan bir ikiyüzlülük değil bu; ne yazık ki, kadınlara özgü dişil bir ikiyüzlülük!" (s. 108) ifadelerini kullanıyor. İşte, çember tamamlandı. Kadın, tüm yönleri ile aşağılandı.

 

Erkek yancılığı

Ancak Nermin'in ve Mungan'ın kadın düşmanlığının en açık göründüğü kısımlar, biraz bayağı bir ifadeyle söylersek erkek yancılığını açıkça gözler önüne serdiği kısımlardır. Örneğin; "Birbirinden hoşlanmayan iki kadının bulunduğu bir mekânın, kısa bir süre sonra nasıl 'cehennemden bir köşe' haline geldiğini bilirsiniz. O gözü dönmüş dünyaya kızgın feministlerden sıtkım sıyrıldığında, halinden anladığım ilk 'insan türü', karısıyla anası arasında kalmış biçare erkekler olmuştu" (s. 213) cümlesi çok açıklama gerektirmese de birkaç cümleyi hak ediyor. Erkeklerle eşit olduğunu sonuna kadar iddia eden azimli bir kadın, erkeğin gözünde elbette gözü dönmüş bir canavar olacaktır. İktidarını hakaretle devam ettirmeye sarılması doğaldır. Kendisi de o zavallı, biçare erkeklerdendir çünkü. Yazıktır, kadınların ne kadar da dişli olduklarını fark etmiştir. Kadın düşmanlığının açıkça konuşulduğu sahne ise arkadaşı Sinan'la olan sohbetidir. Sinan Nermin'e bazı doğruları açıklayacak umarım diye okurken fark edersiniz ki Nermin'den beterdir: "Seni kadın düşmanı yapan şey de feminizmin bir parçası. Niye böyle bakmıyorsun meseleye?" (s. 453). Nermin de Sinan da feminizmi yanlış anlamıştır ancak içlerindeki erkeğin sesi, feminizmi yerden yere vurmalarını emreder: "Toplama kamplarında gaz odalarının kapısını bekleyen bir nazi subayının kan donduran gözleriyle bakıyor dünyaya ve erkeklere Şemsa. Bunu da feminizm sanıyor" (s. 102)

Pazartesi dergisinin 62'inci sayısında yayımlanan  ‘Güneş K.'nın bize bakan gözleri’

Güneş K.'nın darp edilmiş yüzü

Toparlamak gerekirse; 1995 yılının Ocak ayındaki gazetelerde, Güneş K.'nın darp edilmiş yüzü vardı. Yazar Metin Kaçan ve spiker Alp Buğdaycı, Güneş'e gece boyunca şiddet uygulamışlar ve tecavüz etmişlerdi. Metin Kaçan, olayı, kendi üzerinden atmak için "Hayatıma başka bir kadın girdiği için sinirleniyordu", "Sarhoştuk ama Güneş kadar değil" gibi cümlelerle anlatır. Alp Buğdaycı ise "birkaç salon tokadı"ndan bahseder. Metin Kaçan ve Alp Buğdaycı tutuklanır. Olayda Güneş K.'nın yanında durduğunu gösteren Pazartesi Dergisi feministleri ise, entelektüel paşalar tarafından eleştirilir. İki adamın hayatı kararmıştır sonuçta. Eleştirilen feministlerin başında, "Güneş K. Neler Yaşadı?" yazısının altına imza atan Ayşe Düzkan ve Filiz Koçali vardır. Metin Kaçan ve Alp Buğdaycı'nın yakın arkadaşı olan Murathan Mungan ise, birdenbire kadın düşmanı bir roman yazmaya karar verir ve söylenen odur ki hedefine Düzkan ile Koçali'yi koyar. Yüksek Topuklar'daki iki "gözü dönmüş" canavar feministin onları temsil ettiği iddiaları da güçlüdür. Doğruluğunu kanıtlayamayız ama çok yüksek bir olasılık gibi görünmüyor mu? Romanı bir de bu erkek ahbaplığı üzerinden değerlendirmeniz dileğiyle.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.