"Öcalan’a Özgürlük"ü anlatmalıyız

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • HEDEP kendi payına düşen adımı atmıştır. “Öcalan’a özgürlük” talebini rutin demeçlerin, cılız eylemlerin konusu olmaktan çıkarmıştır. Yöneticileri, vekilleri ve üyeleriyle sokakta faşist rejime karşı büyük bir hamle başlatmıştır.

HEDEP, halkın talepler zincirini sürükleyecek “ana halkayı” sımsıkı yakaladı. Gemlik hamlesi bunu kanıtlıyor. Enflasyonu, bütçe açığını, yoksulluğu, işsizliği, KHK mağdurluğunu, mafyayı, kadın cinayetlerinde ve çocuk tecavüzlerinde cezasızlığı sona erdirmek için tutulacak ana halka “Öcalan’a özgürlük"tür.

Ülkede olan biteni açık bir kafayla kavrayamayanlar için bu iddia “kel alakadır”. "Öcalan iktisatçı mıdır ki enflasyona son versin, bütçe açığını kapatsın, yoksulları refaha kavuştursun, yatırımcı mıdır ki istihdamı arttırsın, işsize iş bulsun, yargıç mıdır ki KHK haksızlığını gidersin, polis midir ki mafyayı tutuklasın, kadın katillerini, çocuk tecavüzcülerini hapse atsın?” Böyle düşünenlerin ezici çoğunluğu bu sayılan olumsuzluklara karşıdır. Ancak “Öcalan’a özgürlük”, "Kürt sorununa çözüm, ülkeye ve Ortadoğu’ya barış” diyenlere de karşıdır. Böyle diyenlere karşı devlet terörünü desteklemektedir.

Temel meselemiz, işte bu halk kesimine, burada sayılan ve halkın yüzde doksandokuzunu ilgilendiren tüm bu halk düşmanı olguların ortadan kaldırılmasında “Öcalan’a özgürlük” talebinin belirleyici olduğunu inandırıcı şekilde anlatmaktadır. “Çözümün anahtarı İmralı’da” diyoruz. Doğrudur. Çözümden kastımız Kürt sorununda çözümdür. Ama bu slogan “çözüm isteyenlere” dönüktür. Çözüm isteyenleri “Öcalan’a özgürlük” mücadelesine çağırma sloganıdır. Oysa çözüm isteyen Kürt halkının çözüme kavuşması için, Türk halkının çoğunluğunu “Öcalan’a özgürlük” hedefine kazanmak gerekir.

Bıkmadan, usanmadan tekrarlayacağımız biricik gerçek şudur: Halkı sefalete sürükleyen, yargıyı çürüten, devleti mafyalaştıran ve demokrasiyi yok eden bugünkü çok boyutlu krizin asıl sebebi savaştır ve Öcalan savaşa son verecek tek isimdir. Medyamızın, düşünsel kurumlarımızın en temel görevi bu gerçeği her fırsatta itirazı mümkün olmayan verilerle, olgularla ve sağlam argümanlarla, en ilgi çekici yöntemler kullanarak anlatmaktır.  

Sistem içi iktidar ve muhalefet partilerinin ve medyaların elinde birbirlerine karşı kullanılacak böyle verileri, olguları elde edecek muazzam imkanlar var. Bizim ise imkanlarımız sınırlı. Ancak şunu çok iyi bilmek gerek: Düşman ya da bize uzak muhalefet, onların medyası birbirleriyle kavga ederken bize, eğer yararlanmayı bilirsek çok değerli veriler, olgular sunmakta. Devletlerin gizli istihbarat kurumları bile, enformasyonun neredeyse yüzde doksanını birbirlerinin “açık enformasyon” kaynaklarından, devlet açıklamalarından, akademi raporlarından, istatistik kurumlarından ve daha da çok birbirlerinin medyalarından elde etmektedirler. Sonra da bu enformasyonu kendi hedefleri doğrultusunda işlemekte, bunlara uygun argümanlar üretmekte ve böylece dehşetli etkiye sahip propaganda gücü yaratmaktadırlar.

Örneğin Demokratik Almanya televizyonunun en ünlü programının adı, Karl Eduard von Schintzler’in sunduğu “Kara Kanal”dı. Bu program sadece Batı Alman medyasının yayınlarını ele alıyor, onlardan yaptığı alıntılarla bunların arasındaki çelişkileri gösteriyor ve onların argümanlarını çürütüyordu. Soğuk Savaş esnasında Amerika’nın Sesi Radyosu sosyalist ülkelere karşı çok yıkıcı yayın yapıyordu. Ancak bu radyonun sosyalist ülkelere yönelik propaganda seksiyonunun başında bir Sovyet istihbaratçısı vardı. Açığa çıkacağını anlar anlamaz Moskova’ya kaçtı ve bu radyonun verdiği anti komünist haberlerdeki verilerin yüzde doksanını Sovyet yerel medyasından, yerel medyaya yansıyan Sovhoz ve Kolhoz raporlarından aldıklarını açıkladı. Şu sıralar, örneğin Gülen Cemaati’ne yakın gazeteci Cevheri Güven, öyle programlar yapmaktadır ki, onun yorumu değil, kullandığı veriler ve olgular, dikkatli bir süzgeçten geçirildiğinde yayınlarımız için büyük bir değer taşıyacaktır.  

İç ve dış “açık kaynaklardan” özel bir ekip kurarak elde edeceğimiz zengin veriler ve olgular, sağlam argümanlarla işlendiği zaman “Öcalan’a özgürlük” sloganı tahminlerimizin ötesinde ikna edici bir güç kazanacaktır.

Biz şu argümantasyonu aralıksız dile getiriyoruz:

“Kriz sonuç, savaş sebeptir” ve “Öcalan özgürlüğüne kavuştuğu zaman krizin temel sebebi olan savaş sona erecektir.” Çünkü savaşın hala devam etmesinin sebebi, barışın temel gücü olan Kürt halkının ulusal birliğini Barzani grubunun yıkıcı tutumu yüzünden kuramamasıdır. Özgürlüğüne kavuşan Başkan Apo, dört parçadaki Kürt halkını birleştirir ve birleşen bu muazzam güç Türkiye’yi, İran’ı, Irak ve Suriye’yi savaş dışına çıkarır, bu dört ülke savaş dışı olduğu zaman, küresel emperyalist güçler Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı’nı tırmandırma imkanını kaybeder. Böyle olunca hepsi de yıkıcı krizle sarsılan bu dört ülkenin halkları, krizin onlara yansıyan yıkıcı sonuçlarından kurtulur, ülkeleri demokrasiye, istikrara ve halkları refaha kavuşur. O halde bu halkların çıkarı Öcalan’a özgürlük talebiyle doğrudan bağıntılıdır. Gemlik yürüyüşü yalnız Öcalan’ın özgürlüğü için ve Kürtlerin kendi önderlerini özgürleştirmek için değil, tüm Ortadoğu halklarının, dolayısı ile Üçüncü Dünya Savaşı’nın gittikçe ağırlaşan sonuçlarıyla yüzyüze bulunan dünya halklarının çıkarları için yapılmaktadır. Bunun bilincinde olanlar her geçen gün daha çok “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” hedefi etrafında büyük bir enternasyonal birliğe yönelmektedir.

Bu argümantasyon bir defa dile getirilir. İki-üç ya da daha çok tekrar edilebilir. Ama bu tekrar devam ederse “kabak tadı” verir. Burada dile getirilen argümantasyon "Öcalan’a özgürlük" hamlesi için altı doldurulacak, her aktüel durumda yeni veriler ve olgularla zenginleştirilecek, propagandanın “yol haritasıdır”. Bu yol haritasının her kilometre taşı hakkında bilgili ve uzman kişilerden oluşturulacak bir organ sayılarla, olaylarla, tanıklıklarla, düşmanın itiraflarıyla, çelişkileriyle bezenmiş çok ciltli bir eser yazabilir, dizi programlar yapabilir. “Neden, savaş sebep, kriz sonuçtur”, “Öcalan savaşı nasıl durdurur?” “Savaşın sona ermesinde Kürt ulusal birliğinin rolü nedir?”, “Barzani politikası neden barışı önleyen en önemli faktördür?” “Türkiye, İran, Suriye ve Irak savaş politikasından barış politikasına geçerse Üçüncü Dünya Savaşı devam edebilir mi?” Başlıklar çoğaltılabilir, detaylandırılabilir. “Öcalan konuşurken enflasyon, tecritten sonra enflasyon”, “tecritten önce milli gelir, tecritten sonra milli gelir”. “Tecritten önce gençlik içinde eroin, tecritten sonra eroin”. “Tecritten önce genç kadın intiharları ve cinayetleri, tecritten sonra genç kadın intiharları ve cinayetleri.” Konular namütenahidir.

Evet, HEDEP kendi payına düşen adımı atmıştır. “Öcalan’a özgürlük” talebini rutin demeçlerin, cılız eylemlerin konusu olmaktan çıkarmıştır. Yöneticileri, vekilleri ve üyeleriyle sokakta faşist rejime karşı büyük bir hamle başlatmıştır. Bu hamle Berlin’de “PKK yasağına karşı” yürüyüşle birleşmiştir. Ve Kürt halkı devletlerin vurdumduymazlığına karşı, az sonra o devletleri konuşturacak olan gittikçe büyüyüp örgütlenen enternasyonal dostlarıyla yalnızlıktan kurtulmuştur.

Yola devam etmeliyiz ve o yolda yürürken halkı aydınlatmanın yeni yollarını mutlaka bulmalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.