Avrupa’da “Kürt vatandaş hareketi”

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Avrupa çapında Kürt halkı arasında yapılacak bir seçimle “devletle müzakere meclisi” oluşturmayı tartışmanın zamanıdır. 1990’ların modeli zamanını doldurmuştur. Avrupa’daki Kürt halkı Avrupalı toplumlara sığınan bir halk olmaktan çıkmış, o toplumlarla eşit haklı vatandaşlar toplumu halini almıştır.

Bir süredir düşündüğüm bir öneriyi, danıştığım yoldaşların eleştirileri temelinde gerçekçi olmayan yanlarından arındırarak, gazetemiz vasıtasıyla sizlere duyurmak istiyorum.

Avrupa’nın bütün ülkelerinde Anavatanı Kurdistan’ın dört parçası olan Kürt halkı yaşıyor. Yaşayanların, özellikle gençleri ve orta yaşlıları Avrupa devletlerinin vatandaşları.

Vatandaşı oldukları devletin ekonomisine katkıda bulunuyorlar, vergi veriyorlar. Devlet kurumlarında çalışıyorlar. En önemlisi bu devletlerin tüm vatandaşları arasında en örgütlü ve bilinçli bir demokrasi gücü olarak neo-faşist tırmanışa karşı mücadelede Müslüman halklar arasında Avrupalı demokrasi ve barış güçleri için en güvenilir kesimi oluşturuyorlar.

Avrupa devletlerinin yurttaşları olan Kürtler arasında Sünni Müslümanların yanında Aleviler, Hıristiyan Süryaniler, Êzîdîler yer alıyor ve bu demokratik uluslaşma sürecindeki Kürt halkı arasında en küçük bir anti-semitik ya da Hıristiyan düşmanı eğilim yok. Avrupa’da İslamofobiyanın ve ona paralel anti-semitizmin tırmandığı şartlarda Kürt toplumu bir tür “insanlık vahası”dır.

DAİŞ’çi terörizme karşı zafer kazanan Kürtler Avrupa’daki Müslüman halklar içinde dinci-terörizme karşı en güçlü cepheyi oluşturuyorlar. Aynı zamanda onlar, Avrupa’da en gerici güçlere destek veren Türk devletinin örgütlediği Türk ırkçılarına karşı da biricik güvenilir güçtür.

Avrupa’daki Kürt halkı, hiçbir devletin Anayasal rejimine karşı illegal ve silahlı bir mücadele yürütmüyor, bir çoğu bu devletlerin demokratik partileri içinde örgütleniyor, merkezi ve yerel temsili organlarda yer alıyor.

Bu genel durum nasıl meydana geliyor? Kürt halkı Avrupa’da nasıl oluyor da demokrasi ve barış faktörü oluyor?

Bu pozitif gücün mimarı Önder Öcalan ve onun yarattığı PKK’dir. Uluslar arası komplo günlerinde Kürt halkının Avrupa halklarını şaşkınlık içinde bırakan olağanüstü tepkisinin, yıkıcı bir şiddete dönüşmesini bu siyasi iradenin önlediğini hatırlatmak isterim.

Kurdistan’da Türk devletinin silahlı güçlerine karşı silahlı savunmaya geçen yüzbinlerce Kürt gencinin 1990 başlarında ülkesini terketmek zorunda kaldığını, bu gençlerin Avrupa’da tüm devrimci deneylerine rağmen Avrupa devletlerine karşı en küçük bir silahlı şiddet hareketine katılmadığını da burada not edeyim. Şunun için: Köyleri yakılan, kardeşleri, anne ve babaları öldürülen bu devrimciler Avrupa devletlerinin faşist Türk devletine verdikleri desteğe tepki duyarak ırkçı, milliyetçi ve İslamcı teröristler haline gelmediyse bu sonuç PKK sayesinde elde edilmiştir. Avrupa devletlerine şunu anlatmalıyız: PKK yerine radikal milliyetçi bir Kürt partisi olsaydı, milyonlarca Kürt hem Türkiye’de hem de Avrupa’da İslamcı terörizmin en büyük ve en savaşçı gücüne dönüşürdü. Bunun kanıtı, Türkiye Kurdistanı’nda  insanları domuz bağıyla öldüren Hizbulkontra denilen terörist İslamcı örgütün varlığı ve PKK sayesinde marjinalleşmiş olmasıdır.

Ve bu gerçeklere karşın şu anda Avrupa devletleri dünya savaşı şartlarında Türk devletini kendi savaş planlarının yanına çekmek için PKK’ye karşı Avrupa’da giderek artan bir baskıya yöneliyor.

PKK’nin Kürt halkı saflarındaki olumlu etkisinin tasfiye edilmesi Avrupa halklarının çıkarlarıyla uyuşmuyor. Bu etkinin kalktığını bir an düşünelim, bunun sonucu birkaç yıl içinde meydan İslamcı teröristlere kalacaktır. Dünya savaşı şartlarında bunun doğuracağı tehlikeyi benden daha çok bu devletlerin kendileri çok iyi biliyor.

Önerime gelirsek: Avrupa devletlerinin vatandaşları olan Kürtler artık “göçmen ya da mülteci” değiller. Onların hukuki açıdan Alman vatandaşı Almanlardan, öteki devletlerin vatandaşları olan Fransızlardan, Belçikalılardan v.s. hiçbir farkı yok.

O halde Avrupa devletlerinin vatandaşları olan Kürtler Avrupa’dan, Avrupa kurumlarından, Avrupa toplumlarından dayanışma ve yardım istemek yerine, vatandaşlık haklarını kullanmalıdırlar. “Vatandaşı olduğumuz devletin Kurdistanlı vatandaşları olarak, devletin Kurdistan politikasında ortak vatanımızda yaşayan tüm Kürtlerin taleplerini dikkate almak zorundasınız” demelidirler. “Bizi, yani vatandaşlarınızı yok sayamazsınız.”

Avrupa çapında Kürt halkı arasında yapılacak bir seçimle “devletle müzakere meclisi” oluşturmayı tartışmanın zamanıdır. Milyonların seçeceği böyle bir meclis Avrupa’daki Kürt vatandaşları ve onların dostu tüm uluslardan demokratları temsil eder. Başkan Apo’ya karşı uluslar arası komployu sona erdirmek, Türk devletinin Kürtlere karşı savaşını durdurmak için tüm devletlerin parlamentolarında diyalog kapılarını açar.

1990’ların modeli zamanını doldurmuştur. Avrupa’daki Kürt halkı Avrupalı toplumlara sığınan bir halk olmaktan çıkmış, o toplumlarla eşit haklı vatandaşlar toplumu halini almıştır.

Avrupa’da söz sahibidir.

Hiç kuşkusuz bu kitle, genellikle çifte vatandaş olduğu için, Kurdistan özgür olduğu gün ya da özgür olması için, en bilinçli kesimleriyle anavatanlarında yer alacaklardır ve şu anda da özgürlük için yer almalıdırlar.

Bu öneri ne kadar gerçekçidir, bilemem. Ama şu kesindir: Kürt halkı Avrupa devletlerinde “göçmen hareketi” olarak değil, “Kürt vatandaşlar hareketi” olarak hakettiği sözü söylemelidir.

“Hitler’in Yahudi vatandaşlarını yok saydığı gibi, 21.yüzyılda bizi, Kürt vatandaşlarınızı yok sayamazsınız. Ortak ülkemizin devletini Öcalan’ın üstündeki tecride son vermek ve onu özgürlüğüne kavuşturmak için harekete geçmeye çağırıyoruz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.