Masa altında tepişme ve savaş hazırlığı
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Erdoğan için Saray ittifakını yeni müttefik garanti edilmeden devirmenin vakti gelmediği için her iki adımla sonuca gidilmemişti. Gidileceği belli edilmişti. Bahçeli, Soylu ve adamları da bu iki adıma karşı iki adımla karşılık verdiler.
Görünen köy kılavuz istemez. O köy çoktan ufukta belirmişti belirmesine de, ancak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra herkes tarafından görülmüştü. Soylu ve Akar gitmiş, Mehmet Şimşek köyde ortaya çıkmıştı. Finlandiya’dan sonra İsveç Erdoğan’ın himmeti ile NATO’ya üye olmuştu.
ABD, AB, NATO paranın ve silahın patronları olarak Erdoğan’ın huyunu suyunu biliyorlardı ve ona “artık yeniden Batıya dönme zamanın geldi” demişlerdi. Erdoğan elbette dönecekti. Lakin dönmesinin önünde bir engel vardı: Bahçeli. Şu enkaz haliyle elbette Bahçeli kendi başına Erdoğan’ı olduğu yerde sabitleyemezdi. Poliste, yargıda, mafyada var olan gücü yetmezdi. Vaktiyle Türkeş’in “MİT ajanı” dediği Bahçeli, isminden de anlaşılacağı gibi “Devlet”in emir eriydi. O devlette şu anda en etkili güç olan “derin devlet” Erdoğan’ın bu derin devlete karşı dönmesinin önünde en büyük engeldi. Soylu ve Ağar gibi sahne önündeki mafyatik elemanlar Erdoğan’ı fena halde sarmışlardı.
Dönmesi için Erdoğan’ın ya Bahçeli’den kurtulması ya da Bahçeli’yi de kendisiyle beraber döndürmesi şarttı. Ancak Bahçeli’nin dönmesiyle, Saray’ın tek başına Batı’nın desteğini kazanması mümkün değildi. Bahçeli-Erdoğan ittifakı irtifa kaybetmiş, 31 Mart seçimlerinde azınlığa düşmüş ve her ikisinin tabanında hızlı bir erime başlamıştı. İlk erken seçimde tepe takla yıkılıp gitmeleri mukadderdi. Batı’ya göre Türkiye’nin krizden çıkarılması ve NATO’nun Ortadoğu’da yeniden güvenilir müttefiki haline getirilmesi yeni bir ittifakı zorunlu kılıyordu. Batı bir erken seçimle Türkiye’nin sonu belirsiz bir istikrarsızlığa düşmesini, Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında isteyemezdi. CHP’nin akıllı kulağı kesikleri bu durumu biliyorlardı ve erken seçim yerine “yumuşama ve normalleşme” süreciyle Batı’nın da desteğini alarak Türkiye’yi krizden çıkarmak ve yeniden NATO’nun güvenilir müttefiki haline getirmek amacına doğru ilk adımı attılar. Erdoğan-Özel görüşmesi gerçekleşti.
Erdoğan için ufukta yeni bir müttefik edinme imkanı belirmişti. Bahçeli’yi defetmek ya da yeni ittifakın etkisiz bir unsuru haline getirmek üzere harekete geçti. Önce MHP-Soylu-Ağar mafyatokratik üçlüsünün cepçilik ve torbacılıktan Mafya babalığına terfi eden vurucu gücü Bora Kaplan tutuklandı. Kaplan’dan MHP’li kurtlara artık bir adımlık mesafe kalmıştı. Bunu Sinan Ateş suikastinden kurt başı Bahçeli’ye kadar uzanma potansiyeli taşıyan, henüz içine bunun kanıtları konmamış iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi izledi.
Erdoğan için Saray ittifakını yeni müttefik garanti edilmeden devirmenin vakti gelmediği için her iki adımla sonuca gidilmemişti. Gidileceği belli edilmişti.
Bahçeli, Soylu ve adamları da bu iki adıma karşı iki adımla karşılık verdiler. Önce Kaplan’ın ikinci adamını ayarladılar, onu ayağında denetim kelepçesiyle birlikte aldıkları gibi sınırın ötesine kaçırdılar ve bu adama Kaplan’ı yakalayan yeni İçişleri Bakanı’nın polisleri hakkında “darbe” planıyla ilgili laflar ettirdiler. Kaplan’ı yakalayanlar güya bu adama “AKP’li bakanların da Kaplan’la ortak olduğunu söyleyeceksin” diye baskı yapmışlarmış. Adam bunları güya itiraf etti. Bunun üzerine Bahçeli “Erdoğan’a, Saray ittifakına ve bana karşı darbe girişimi var" diyerek Kaplan operasyonunun kendisine uzanmasına karşı ilk tedbiri aldı.
İkinci adım neydi? Geçtiğimiz günlerde MHP grup toplantısında konuşan Bahçeli, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter “suikastinde” ölümü karşısında timsah gözyaşları dökerken şunu söyleyiverdi: “Benzer olaylar Türkiye’de de olabilir.” Vatandaşlar bu cümleden hiçbir şey anlamasa da Erdoğan tehdidi anladı. O anda Saray’ın tünellerinde uçuşa hazır helikopterlerini ve onların pilotlarını, etrafındaki koruma ordusunun her bir ferdini gözünün önünden geçirdi. Hepsi de bir ellerinin parmaklarıyla kurt diğer ellerinin parmaklarıyla rabia işareti yapan aslan gibi Saray muhafızlarıydı. Erdoğan korkuyla mırıldandı: “Ya bu Kurt Rabia’yı ısırırsa?.”
Bu korkuyla soluğu Menderes ve DP’lilerin kapatıldığı Yassıada’da aldı. 27 Mayıs darbesinin öyle yuvarlak bir yıldönümü olmadığı halde görkemli bir anma töreninde konuştu. Menderes’i, Zorlu’yu ve Polatkan’ı deviren ve asan darbecilere lanet okudu. Onları “unutmadıklarını” ilan etti. Unutmayacaklarının başında kim geliyordu? 27 Mayıs sabaha karşı TRT mikrofonundan o mezardan gelen boğuk sesiyle “Türk silahlı kuvvetleri iktidara el koymuştur” açıklamasını yapan, darbenin bir numaralı muktedir adamı Alpaslan Türkeş. Bahçeli’yi yetiştiren adam. MHP’nin Başbuğu. Erdoğan Bahçeli’yle arasına İmralı adasında kurulan idam sehpalarının koyu gölgesini bu konuşmayla yerleştirdi. Demek istediği şuydu: Bana karşı suikast tehdidini anladım, senin fıtratında seçilmiş devlet adamlarını öldürmek var. Ama ben Menderes değilim, ayağını denk al.”
Bu satırları Erdoğan ile Bahçeli’nin karşılıklı oturduğu masanın altına bakan herkes gibi, birbirlerini tekmelediklerini ben de gördüğüm için yazdım. Bundan sonra Erdoğan Batı’ya tastamam dönecek mi, dönmesi engellenecek mi bunu bilemem.
Ama şunu biliyorum: Batı’ya hürriyet, adalet, musavat, uhuvvet diyerek dönmeyecek. Dönerse Üçüncü Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi Ortadoğu’da NATO’nun vurucu gücü yapmak ve Batı ittifakında, artık Rusya’ya karşı mı olur, İran’a karşı mı olur ya da ilk hedef olarak Misak-ı Milli naraları arasında önce Başûr Kurdistanı’nı, ardından “Bağdat kapısını açtı Genç Recep, Allah Allah deyip geçti genç Recep vay vay” diyerek Irak’ı mı yutar, yuttuğu ise boğazında mı kalır siz düşünün.
Şu anda HPG gerillası işte bu “dönme, döndürme” stratejilerinin karşısında yenilmez bir güç olarak duruyor ve bu güce karşı Erdoğan-Bahçeli bir yandan birbirlerinin gözünü oymaya hazırlanırken diğer yandan Haziran ayı içinde, eğer biz önleyemezsek büyük maceraya hazırlanıyor.
Yeni militarist ittifakların kurulması da, faşist rejimin yıkılması da işte önümüzdeki “meydan savaşının” sonucu tarafından belilenecek.
Safınızı seçin: CHP’nin de içine sürükleneceği bu maceraya mı katılacaksınız, yoksa İmralı kapısını kırıp barış yolunun açılmasından mı yana olacaksınız? Zamanınız az ve elinizi, ayağınızı çabuk, zihninizi berrak tutun.