'Türk siyasetinin' muhalefet cephesinde değişen bir şey yok

Cihan DENİZ yazdı —

  • 'Türk siyasetinde' iktidar-muhalefet diye bir ayrımdan bahsetmek yerine hakim zihniyetin A ve B takımlarından söz etmek daha doğru olacaktır.

İktidardaki AKP-MHP-Ergenekon bloğu karşısında yaklaşmakta olan seçimlerde en güçlü alternatif olarak gösterilmek istenen Millet İttifakı geçtiğimiz günlerde, olası iktidarlarında ne yapacaklarına ilişkin “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” başlıklı bir belge açıkladılar.

Yaratılan hava, ezilenlerin talepleri bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan metin, beklentileri karşılamanın çok uzağında kalmıştır, istenilen havayı yaratamamıştır. Bir kıyaslama yapacak olursak, Demokrat Parti’nin her gün daha da otoriterleşen siyasetine karşı 1959 yılında CHP tarafından ilan edilen “İlk Hedefler Beyannamesi” gerek toplumda yarattığı hava ile ve gerekse de ortaya koyduğu vaatler ile elimizdeki mevcut “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nden daha ileri bir noktadadır.

Bununla birlikte, “Türk” siyasetini, temel aldığı “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” ilkelerini az biraz bilen biri için Millet İttifakı tarafından açıklanan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni’’, ne bir sürprizdir ne de bir hayal kırıklığıdır. Yazılanları ve yazılmayanları ile bu İttifakı oluşturan siyasi partilerin hangi konularda mutabakat içinde olduğunu ortaya koyan bu metinde ezilenler açısından şaşırtacak bir şey yoktur.

Her şey olması gerektiği gibidir.

Yapılacaklar ve daha önemlisi yapılmayacak olanlar, “Türk” siyasetinin sınırlarını belirleyen “Türklük Sözleşmesi” kapsamında belirlenmiştir.

Çok basit bir tarama yapın; metinde Kürt ve Kürtçe sözcüğünün bir kez bile geçmediğini görürsünüz.

Toplumun tüm kesimleri Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, yargısal ve benzeri krizlerden bunalıyor ama Türkiye’yi yönetme iddiasında olan Millet İttifakı, tam da bu krizlerin merkezinde duran ve sistemi siyasi ve iktisadi olarak iflasa sürükleyen Kürt Sorunu’nun adını bile telaffuz etmiyor. Açık ki onlar için öyle bir sorun yok. Dolayısıyla da adını bile anmadıkları bu soruna barışçıl bir çözüm bulmak gibi bir dertleri de yok; sorunun muhatapları ile müzakere ve görüşme yapma gibi bir gündemleri yok.

Kürt kültürü ve dili ile ilgili olarak da halkların demokratik taleplerini karşılayacak düzeyde bir vaatleri olmadığı görülmektedir. Tek söyledikleri “İlgili kanun ve yönetmeliklerde anadilinde kültürel ve sanatsal üretimin önünde engel oluşturan maddeleri muğlak ifadelerden arındıracak ve istismara açık olmayacak biçimde düzenleyeceğiz” demektir ki, bunun mevcut durumda aslında hiçbir şey söylememek olduğu açıktır.

Şimdi aynı taramayı Aleviler için de yapın. Bu coğrafyadaki tekçiliğin ve inkarcılığın en önemli hedeflerinden olan Aleviler açısında da durum farklı değildir. Onların da adına metinde rastlamak imkansızdır. Aynı şekilde, zorunlu din dersi, Cemevleri’nin statüsü, ayrımcılık gibi Aleviler açısından hayati konularda metin tam bir sessizlik içindedir; dolayısıyla da bir çözüm önermemektedir.

Sokakta, karakolda, cezaevinde devlet kaynaklı şiddet her gün daha da kangrenleşen bir sorun haline gelirken, bu konuda da 6 partinin ortak mutabakatla susmayı tercih ettiği görülmektedir. Kağıt üstünde kalacak olsa bile devletin vatandaşlarına eziyet ettiğini ve buna son vereceklerini söyleyememişlerdir.

Kadınlar açısından çok şey söylüyormuş gibi gözüküp, kadınların kırmızı çizgi olarak kabul ettiği  İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden kabulü konusunda suskun kalmak da asla tesadüf değildir.

Aynı şekilde iktidar tarafından her geçen gün daha da iblisleştirilen ve neredeyse bizzat varlıklarının inkarına kadar gidecek ayrımcılıklara maruz kalan LGBTİ+lar konusundaki suskunluk da aslında çok şey anlatmaktadır. 

Özcesi, bu ve benzeri konulardaki sessizlikleri, tekçilikleri, inkarcılıkları asla tesadüf değildir veya bu, ittifak içi siyasi dengeler ile “muhafazakar” ve “milliyetçi” seçmenleri ürkütmemekle açıklanamaz. Bu ve benzeri konulardaki tutumları bu yapının siyasi ve ideolojik karakterini ortaya koymaktadır. Ve “muhalefetin” de, tıpkı mevcut iktidar gibi, Türk siyasetindeki tekçi ve inkarcı anlayışın bir taşıyıcısı olduğunu kanıtlamaktadır.

Dolayısıyla da, bu metin, bir kez daha “Türk” siyasetinde iktidar koltuğundaki özneyi değiştirmeyi hedeflemenin ötesine geçme, hakim zihniyeti sorgulayıp ona bir alternatif sunma anlamında bir muhalefetten bahsedilemeyeceğini göstermiştir. Bu anlamıyla “Türk” siyasetinde iktidar- muhalefet diye bir ayrımdan bahsetmek yerine hakim zihniyetin A ve B takımlarından söz etmek daha doğru olacaktır.

Durum böyle olduğundan istedikleri kadar süslü laflar etsinler bu ve benzeri yapıların bu coğrafyaya demokrasi, barış ve özgürlük getirmesinin imkanı yoktur. Bunu yapacak olan bu iki dayatmanın ötesinde, halklar ve ezilenler için gerçek alternatifi ortaya koyacak üçüncü bir yol olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.