100 sene sonra Lozan

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Lozan Antlaşması 100. yılında meşruiyeti erimiş ve ciddi olarak bir tartışma konusu olmaktadır. Ezilen halkların ciddi boyuta ulaşan direnişi ve itirazları bu anlaşmanın can çekişmesine yol açmaktadır.

Lozan Antlaşması ilk günden beri Türkiye iç politikasında önemli bir tartışma konusu olagelmiştir. Lozan’ı bir zafer olarak kutlayan CHP’lilere karşı olan kesimler, tam tersine bir bozgun olarak nitelemiştir. Lozan’ın gizli maddeleri gibi şehir efsaneleri uydurulmuş ve çok sayıda siyasetçi de buna inanır görünmüştür. Şimdi 100. yıla gelindiğine göre bu boş efsaneleri bir kenara bırakıp Lozan Antlaşması’nı kapsamlı olarak değerlendirmek gerekiyor.

Türkiyeli egemen siyasetçiler hep Kürtleri ve sol muhalefeti “dış güçler”in ajanı olmakla, bölücülükle suçlarlar. Oysa açıktır ki Lozan’da “dış güçler”le anlaşan ve Kurdistan’ı bölüp paylaşan iç güçlerdir. Kürtler ise bu anlaşmaların kurbanı olarak 100 yıllık bir soykırım sürecini yaşamıştır. Lozan’da “Kürtlerin temsilcileri de gelmeli” diyenlere karşı İsmet Paşa “Heyetimiz her iki halkı da temsil etmektedir. Ben de Kürdüm” demiştir. Ama anlaşma imzalandıktan sonra Kürt kelimesinin bile yasaklanıp suç sayıldığı bir yüzyıl yaşanmıştır. İşgal edilip paylaşılan Kurdistan’ın bütün parçalarında, Kürtler itirazını isyanlarla sürekli olarak göstermiştir. Bu isyanlar kanla bastırılmış olsa da, hiç bir zaman Kürt halkı teslim olmamış ve toparlanıp yeniden isyan etmiştir.

100 yıldır Kurdistan’da akan kan durmamıştır. Eski cumhurbaşkanlarından Demirel, “28 isyan olmuş ve bastırılmıştır. Bu son isyan da bastırılır” demiştir. Sömürgeci devletlerin başka ülkeleri işgal etmeleri, o halkları inkar etmeleri, o halkları imha etmeye, boyun eğdirmeye, diz çöktürmeye yetmemiştir. İşgalci-inkarcı ve imhacı, sömürgeci güçlerin bütün saldırılarına rağmen Kurdistan halklarının direnişi dört parçada da sürmüş ve bugünkü düzeye yükselmiştir. Lozan Antlaşması 100. yılında meşruiyeti erimiş ve ciddi olarak bir tartışma konusu olmaktadır. Ezilen halkların ciddi boyuta ulaşan direnişi ve itirazları bu anlaşmanın can çekişmesine yol açmaktadır. 100 yıldır Kürtleri inkar ve imha sürecinde eritmek isteyen “sömürgeci güçler tüm dış güçlerle birlikte el ele” yeni saldırılar ve projeler içindedir.

Çürüyen statükoyu restore etmek isteyen sömürgeci güçler, bir yandan yeni imha ve işgal harekatları, bir yandan da halkın tüm kazanımlarını geri almak için sürekli saldırı içindedir. Türkiye’nin dış politikası her zaman Kürtleri inkar ve imha stratejisine göre şekillenmektedir. Bugün de bu durum değişmiş değildir. Kürtlere karşı sürdürülen inkar ve imha politikasında “başarılı” olmak için diğer güçlerle her türlü birlik yapılmakta ve onlara her türlü taviz verilmektedir. Onlar da Türkiye yönetiminin bu zaafını bildikleri için her fırsatta kurnazca kullanmaktadır. Erdoğan döneminde bu kullanma en üst düzeye çıkmıştır. Kürt düşmanlığı temelinde Erdoğan’a her istediklerini yaptırmaktadırlar.

Halk önderi Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesi, sonra da ağır bir tecrit altına alınması, her türlü hukukun ve insan haklarının ayaklar altına alınarak bu tecridin sürdürülmesi durumun vahametini göstermektedir.

Dinci-ırkçı tüm gericiliğin milli takım ruhuyla birleşerek halklar üzerinde sürdürdüğü bu zulüm Türkiye’nin geleceğini de karartmaktadır. Bu karanlığı yırtmak için statükonun sarsılması ve yıkılması şarttır.

Lozan’ı bir yüzyıl daha sürdürmek isteyenler tüm bölgeyi felakete ve yıkıma sürükleyecektir. Ancak ve ancak halkların ortak direnişi bu karanlık gidişata son verebilir.

Ulus devlet değil, demokratik uluslaşma egemen olmadıkça hiç bir halkın geleceği güvende olmayacaktır.

 

 

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.