1930’lu yıllarda en medyatik Kürt: Haco Ağa

  • Haco Ağa, 1930’lu yıllarda Türk basınının ‘Kürtçülük’ bağlamında en çok konu ettiği kişidir. Olayı bazen politik bağlamından koparıp magazinsel veya polisiye bir havaya büründürdüğü durumlarda bile Haco aksiyonun merkezidir. 

İBRAHİM BULAK

 

Haco Ağa, Xoybûn’un kurucularından ve ilk merkez komite üyelerinden bir aşiret reisidir. Hevêrkan aşiretinin reisi olan ve 3. Haco olarak da bilinen Haco, Xoybûn örgütü içerisinde geleneksel kanatı temsil etmesine rağmen modern batılı okulların tedrisatından geçmiş Kürt aydınları ile ortak çalışmış, onların kitap, dergi, bildiri gibi yazılı üretimlerinin Kürtler arasında yayılmasına katkıda bulunmuştur. Hatta kendisi ve oğlu Cemil Haco, Celadet Bedirxan’ın çıkardığı Hawar dergisine yazılar yazmış. Kürt şair Cegerxwîn anılarında Haco Ağa’nın Xoybûn içindeki konumundan hoşnut olmayanların da olduğunu belirterek, ”Haco Ağa gibi okuryazar olmayan, adını bile yazamayan birinin Fransızlar eliyle kendilerine önderlik yapılmasını istemiyorlardı” sözleriyle örgüt içindeki bu rahatsızlığı dile getiriyordu. (Cegerxwîn, Hayat Hikâyem, Evrensel Basım Yayın, Kürtçeden çeviren: Gazi Fincan, 2003, Sayfa 274)

Haco Ağa, 1926 yılında Suriye’ye yerleşir ve özellikle Cezire bölgesindeki Kürt aşiretler arasında şöhreti yıldan yıla artar. Suriye’ye geçen Kürt aydınlarının da ilk temasa geçtiği insanlardan biridir. Suriye’de 1940 yılında yakalandığı cilt kanseri sonucu hayatını kaybeden Haco Ağa, Ağrı’da isyan sürdüğü zaman ve sonraki yıllarda da Türk basınında Xoybûn’un en çok görünen yüzüdür. O yıllarda belki de Haco kadar yakından takip edilmiş başka bir Kürt yoktur demek, abartı olmaz. Bu yazının amacı da Haco’nun 1930’lu yıllarda nasıl ve ne biçimde Türk basınında temsil edildiğini göstermektir. 
 
En çok Haco’ya yer verilir

Türk basının Haco’ya ilgisi Ağrı’daki çemberi kırmak için Suriye’den yaptığı taaruz ile başlar. Özellikle Xoybûn tarafından Cerablus’tan Dicle kıyısındaki Eyn Dîwer’e kadar Ağrı’daki isyana destek kararı alınmasının ertesinde Türk basını Haco’yu daha yakından tanıyacak, tabiri caizse mercek altına alacaktı. 3 Ağustos’u 4 Ağustos’a bağlayan gece bu destek kararı için 5 koldan taarruza geçilir. Suriye’den giriş yapacak 5 koldan önce Irak tarafından Barzan aşiret üyelerinden oluşan bir kol Hakkari üzeri giriş yapmıştır.

Bu taaruz harekatı her ne kadar sonuçsuz kaldıysa da, Türk devletinin de beklemediği bir gelişmeydi ve Türk basını bu sınırdan yapılan direnişe destek saldırılarını çok ciddiye alır. Neredeyse gün be gün gelişmeler, o dönemin ulusal yayın yapan günlük gazetelerinde birinci sayfadan verilir. Bu kollardan sadece Osman Sebrî önderliğindeki grup silah kullanır ve karakol baskınında 5 Türk askeri öldürülür. (Osman Sebrî, Bîranînên min, Lîs Yayınevi, 2016, s. 207,233) 

Fakat bunlar arasında Türk basını en çok Haco’nun harekatına yer verir, onunla ilgilenir. Bu sınırdan yapılan harekatlarda en çok Haco’ya yer verilmesi tesadüf değildir. Haco’nun fotoğrafları birkaç gün içinde farklı gazetelerde servis edilir, Haco’ya ilişkin detaylı bilgiler verilir.     

Xoybûn’un en medyatik ismi

İsmi basında Haco ile beraber ‘Haço’, ‘Haso’, ‘Hasu’ biçiminde de yazılır. Çoğunlukla isminin başına ‘Sergerde’ veya ‘Şaki’ sıfatı getirilir, sonraki yıllarda da ‘Hoyboncu’ olduğu sürekli hatırlatılır. Haco Ağa’nun Ağrı’daki isyana destek için yaptığı harekatın günlerinde çıkan, çoğunlukla birinci sayfadan geniş yer verilen haberlerin başlıklarından birkaç örnek; 

- Haço, avenesile birlikte Suriye hududumuza girdi ve geçtiği yerlerde telgraf tellerini kesti (6 Ağustos 1930 Milliyet)
- Sergerde Haço huduttan içeri taaruz etti ( 7 Ağustos 1930 Cumhuriyet)
- Haço dağıttığı beyannamelerde: ”Türkleri kesin ve intikam alın” diyor (7 Ağustos 1930 Milliyet)
- Şaki Haco Çember İçinde (8 Ağustos 1930 Cumhuriyet)
- Haço’nun tenkili gün meselesidir, diğer yerlerde tam bir sükûn var… (8 Ağustos 1930 Milliyet)
- Şaki Haso kendi köyünü işgal etti (8 Ağustos 1920 Vakit)
- Haço ile avenesinin tenkiline kâfi kuvvetler sevkedildi (9 Ağustos 1930 Milliyet)
- Şaki Haço avenesile Suriyeye firar etti (10 Ağustos 1930 Milliyet)

Haco’nun beyannamesi

Dönemin Türk basının Haco’ya ilişkin sık tekrarladığı bir ayrıntı da köylere dağıttığı beyannamedir. Beyannamede 9 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesine göre şu ifadeler yer alıyor:  “Müstakil Kürdistan” emeli etrafında toplanan aşiretlerin bu son kıyam ile ya istiklâllerini kazanacaklarını ve yahut ebediyen esaretlerini mucip olacaklarını söylemekte ve kör Hüseyin oğullarının açtığı Kürt bayrağı etrafında Kürtlerden son demlerine kadar fedakârlık beklenildiği yazılmaktadır.

Sonrasında farklı gazetelerde Haco’nun kim olduğuna dair ard arda çıkar yazılar, haberler çıkar. 

Haco’nun Diyarbekir günleri 

Bu günlerde Haco ile ilgili en detaylı yazı ‘Na. H.’ imzası ve ‘Cenup’ta Son Tecavüzü Yapan Haco Kimdir?’ başlığıyla 14 Ağustos 1930 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanır. ‘Na. H.’ gazetenin ‘Mesul Müdürü’ ve sonradan Uluğ soyadını alacak olan Kemalist gazeteci Naşit Hakkı’dır.

Haco’nun 1925 Kürt İsyanı’nda devletin yanında yer alıp almadığı hâlâ tartışma konusu olsa da ağırlıklı görüş Haco’nun devletin safında yer aldığı ve bununla taktiksel bir tercihte bulunduğudur. (Bu konuda farklı görüşler için bkz. Nezîrê Cibo, Havêrkan Sultanları-I, Koma basım-yayım-dağıtım, 2010, sayfa 97-109) Naşit Hakkı, Haco’nun bu isyandaki tutumuna dair şunları yazar: ”Yeni millî idarenin kudretini anlıyan bu şaki, devletimizden bu korkusunu Şeyh Sait irticaında da gösterdi, yüz elli atlı ile devlete arzı hizmet ederek Karabahçede asilerle vuruştu. Sonra Diyarbakire gelerek kendisini devlete yar göstermek ve gene mıntıkasına dönünce halka istediğini yapabilmek için nümayişler yaptı.”   

Haco ile bu süreçte Diyarbakır’da birebir tanışmış Naşit Hakkı, Haco’yu “Şeyh Saitin yakalandığından bir kaç gün sonra Diyarbakirde, ordunun açtığı örenin kazinosunda tanıdım” diyerek Haco ile karşılaşmasını anlatır: ”Yanında Miran aşiretinin iki sergerdesi Naif Ağa ve Naif vardı. Bunu aşiret reislerinin şatafatlı kılıkları yanında, mütevazi giyinmiş, daha sempatik, daha hulûlkâr buldum. Haco hapiste yattığı günler türkçe de öğrenmişti, hep Türkçe konuşmayı tercih ediyordu. Hükûmete hizmet etmiş ve sadakat göstermiş olduğunu diline virdetmiş, nazarları kendi üzerine çekmek istiyor.

Haco'nun isyana destek için gittiği köy

Naşit Hakkı, Haco’nun Ağrı’daki isyana destek için gittiği Türk basınında 'Hubap', 'Habat', 'Habab', 'Habap' biçiminde yazılan köy hakkında da bilgi veriyor. “Diyarbekirde bir müddet kaldılar, epeyce de nasihat aldılar. Dönünce süryanı Habap köyünde dağ başındaki kasrına yerleşti. Yezidi ve süryanilerle muhat yaşıyordu’’ sözleriyle bahsettiği bu köy, Sevan Nişanyan’ın ‘Türkiye yer adları sözlüğü’ne göre Süryanice adı Habab olan köyün günüzmüzde Türkçeleştirilmiş adı Güzelsu’dur. 

‘Haco kimdir?’

17 Ağustos 1930 tarihli Akşam gazetesi de ‘Haco kimdir?’ der ve şu cevabı okuyucularına verir: ”Bu serseri Habatlı bir Kürttür. Şeyh Sait isyanında da hükûmete karşı harekete geçmiş ve nihayet cenup hudutlarımızdan aşarak Suriyeye geçmişti. Haco Suriyeye geçer geçmez derhal fransız hizmetine girmiştir. Fransızlar Hacoyu Kamışlar ve Demirçat mıntıkalarına müfettiş tayin etmişlerdir.” 

Görüldüğü gibi Haco’nun ‘Şeyh Sait İsyanı’ndaki tutumuna dair Türk basınındaki bilgiler çelişkilidir. 

‘Müstakil Kürdistan Hulyası’nın magazin ve polisiye hâli 

Ağrı’daki Kürt isyanı bastırılmış ve Xoybûn örgütünden artık eskisi gibi söz edilmese de Haco gündemdedir. 1930’lu yıllarda Xoybûn’un en medyatik ismi Haco Ağa’dır. ‘Müstakil Kürdistan’ ile ilgil haberlerde en çok onun adına rastlıyoruz, sınırın iki tarafındaki güçlü sosyal statüsü ve nüfuzu ile adeta Xoybûn’un eylem gücüdür. Bazen magazinsel bir havaya büründürülen Haco’nun Xoybûn yöneticileri ile birlikte adının geçtiği haberlerde de Haco Ağa aksiyonun merkezidir. İnsanda masabaşı olduğu hissini uyandıran bu tür haberlerin Suriye’de bulunan istihbarat elemanlarının abartılı aktarımları olma ihtimali mümkündür. Sözgelimi 18 Ağustos 1932 tarihli Son Posta gazetesi o günkü manşetini Haco’ya ayırır: ‘Müstakil Kürdistan Hulyasile Büyük Bir Dolandırıcılık’. Haberde sadece Haco değil, Osman Sebrî, Kamiran Bedirxan gibi Kürt aydınlarının da adı geçer. 

Haber şu şekildedir: 

Müstakil Kürdistan Hulyasile Büyük Bir Dolandırıcılık

Haco İsmindeki Firarî Şerir, Köylülerden Binlerce Lira Vurmuş!

Halep, 17 (Hususî)- Vatan ve Türk düşmanlarının teşkil etmiş oldukları mahut (Hoybon) cemiyetinin son zamanlarda geniş mikyasta bir dolandırıcılık hareketine giriştiği anlaşılmaktadır. Bu fesat cemiyetinin müfsit elebaşıları, bir beyanname neşrederek, Türk hududu civarındaki köylülere ve aşiret halkına dağıtmışlardır. Beyannamelerde birtakım hayalî işlerden bahsedilmektedir. Fakat kat’i olarak anlaşılmıştır ki, cemiyet mensupları bu beyannameler vasıtasile köylüden para toplamak, bu suretle zengin olmak maksadını takip etmektedirler. Hatta bunların bir kısmının sefahat hayatı yaşadıkları, bu yüzden müfsitler arasında mühim bir ihtilâf çıktığı söylenmektedir. 
Diğer taraftan mahut eşkıya sergedelerinden Haconun da Cenup hududu civarında birtakım karışık işlere tevessül ettiği öğrenilmektedir. Esasen Türkiye firarisi olan bu Haco şeriri, kendi gibi biratakım şerir kaçkınları peşine takarak bir içtima tertip etmiştir. Bu içtiman Bedirhani Kâmran, Kâhtalı Osman Sabri ismindeki hainler de iştirak etmişlerdir. Kavgalar ve gürültüler arasında geçen bu içtimadan sonra Bedirhanî Kâmranla Osman Sabri hudut civarındaki aşiretleri dolaşmışlar, bunları bir Kürt hükûmeti teşkil etmek bahanesile bir hayli dolandırmışlardır. Fakat işin asıl garip ve gülünç ciheti şudur ki, aşiretler halkından ve kısmen de Ermenilerden dolandırılan bu paraların hepsinin Haco almış, günlerce devam eden bir içki âlemi yaşamıştır. Aşiretler mensupları ve Ermeniler, kendilerinden efsanevî hulyalarla toplanılan paraların Haco tarafından sefahat âlemlerinde sarfedildiğini anladıkları zaman kızılca kıyamet kopmuştur. Bilhassa aşiret halkı arasında müthiş bir heyecan baş göstermiş, hattâ Hacoyu ve avenesini parçalamak maksadile nümayişler tertip etmişlerdir. Şimdi bunlar, kendilerinden dolandırıcılık suretile toplanan paraların geri verilmesi için harekete geçmişlerdir. Fakat bunları kandırmak hususunda ön ayak olan Kâmran ve Osman Sabri ortadan kaybolmuşlardır. Müstakil bir Kürdistan fırıldağile toplanılan paraların mühim bir kısmının da Kâmran ve Osman Sabri tarafından kaçırıldığı anlaşılmıştır.

Haco hakkında ‘halk’ konuşuyor 

Ertesi günün Son Posta gazetesinde ‘Halkın Sesi’ köşesinin konusu yukarıda bahsi geçen haber üzerinden ‘Müstakil Kürdistan Hulyası’dır. Polisiye bu haberi gündemde tutmak isteyen Son Posta gazetesi ‘Haco isminde serseri bir şakinin müstakil Kürdistan ve Ermenistan devleti kuracağım diye zavallı halkı dolandırdığını dün haber vermiştik, bu hususta halkımız diyor ki’ izahı ile Haco hakkındaki görüşlere yer verir:

Sadık Bey (Çakmakçılar Yeni hanı)

-Meşhur şaki Haco müstakil Kürdistan kuracağım diyerek huduttaki köylerden para toplamış, bunu da meyhanelrde, saz, söz âlemlerinde yemiş. Şimdi zavallı köylüler dolandırıcıyı arıyorlar, linç etmek istiyorlarmış. Ben bu haberi okuduğum zaman hiç şaşmadım. Vatan kaçkını bir şaki ancak bunu yapardı. 

Nusrat Bey (Kumkapı İbrahimpaşa çıkmazı 1)
- Cenup hududumuzun öbür tarafında kendilerine (Hoybon) cu ismi verilen bir güruhu lâyuflihun var. Bunlar hayalhanelerinde müstakil bir Ermenistan ve Kürdistan yaratmışlar. Bunun çıkar bir iş olmadığına kendileri de kanidirler amma saf köylüden para vurmak için bu ham hayallerinin üstünde ısrar edip duruyorlar. 

Mehmet Rıza Bey (Erenköy İstasyon caddesi 73)  
 - Beş on vatan haini Suriyede Hoybon isimli bir hıyanet şebekesi kurmuşlar. Fakat bu hayâsız herifler nihayet kazdıkları kuyuya kendileri düşeceklerdir. Bir gün şimdiye kadar aldattıkları halkın gazabına uğrıyacak ve parçalanacaklardır. 

Süleyman Sudi Bey (Sultanselim Çukurbostan 3)
- Hoyboncu Haçoyu parçalamak için Halepte nümayişler yapılmıştır. Bu vatansızların para ve sefahaten başka gayeleri olmadığını nihayet güvendikleri aşiretlerde öğrenmişler. Zaten bu hıyanet işinin bir palavra olduğunu kendileri de bilirler. Ziftlenmek için bu fikirlerinde ısrar ediyorlar. 

Şefik Bey (Sirkeci Meşrutiyet oteli) 
- Haço ismindeki bir yolkesici şaki birkaç derbederle beraber kendilerine millî birer kahraman süsü vererek müstakil Ermenistan ve Kürdistan yapacağız diye şunu bunu şimdiye kadar soymuşlar. Paraları sefahat yolunda eritmişler. Köylülerin bu galeyanını hoş ve meşru görmek pek tabiîdir. (19 Ağustos 1932- Son Posta)

Haco ve Cezire bölgesi

Sonraki yıllarda Haco Ağa artık Hatay meselesi nedeniyle Türk basının özel olarak ilgilendiği Suriye’nin Cezire bölgesi ile anılacaktı. 1921–1946 yılları arasında Suriye’ye hükmeden Fransa yönetimi esnasında Cezire bölgesinin statüsü ve geleceği hakkında özelikle 1930’lu yıllarda Kürtler, Araplar ve Hristiyan topluluklar arasında sürekli bir çekişme yaşanmıştır. Sözgelimi ’Meşhur Haço ağa vatanilere mensup bir mebusun kardeşi tarafından ağır surette yaralanmıştır.’ haberi 13 Ocak 1937 tarihli Akşam, Cumhuriyet ve Ulus gazetelerinde çıkar. Haco, aradan yıllar geçmiş olsa bile hâlâ ‘en meşhur Hoybuncular’dandır. Zaten isminin başına çoğunlukla ‘meşhur’ sıfatı getirilir.  

Sözgelimi gazeteci Mümtaz Faik Fenik’in 30 Ocak 1937 tarihli Tan gazetesinde yayımlanan ‘Cenup Hududunda’ yazı dizisinde ‘Suriye hududunda oturan Hoybuncular’ başlıklı bölümünde Haco ismini bir köylüden duyunca “Kulak dolgunluğu olarak biliyordum ki bu Haco denilen adam meşhur Hoybunculardandı. Kürtçülük peşinde dolaşan bir eşkıya idi” sözleriyle okuyucularına onu bir kez daha tanıtarak, gazetelerde çıkan yaralanma olayını da hatırlatır: ''Bu ismi hattâ siz de son zamanlarda duymuşsunuzdur. Gazetelerin Suriye’den aldıkları hususî telgrafları Haco’nun bir musademe esnasında yaralandığını bildiriyordu”.

Merkez Haco’dur 

‘Suriye Mektupları Hoybuncular boş durmuyorlar’ başlığı ve B.K imzasıyla yayımlanan bir yazıda da Cezire’deki Kürtlerin muhtariyet elde etme için çabalarının merkezi olarak Haco gösterilir. Haco hakkında okuyucuyu bilgilendirmeyi de ihmal etmez yazar: ”Sözümü bitirmeden evvel bir çok Hoybun toplantılarına reislik eden Haco ağa hakkında bir iki söz söylüyeyim. 
Haco ağa: Nusaybin kazasının Hubap nahiyesi ahalisinden (Huykâr) aşireti reisidir. Elli yaşını geçmiştir. Hemen bütün hayatı şekavet ve yağmacılıkla geçmiştir, cahil ve hunhardır. Müteaddit defalar hükûmet kuvvetlerile çarpışmış, tevkif edilerek hapishanelerde senelerce yatmıştır. Şeyh Sait isyanını müteakip 1341 senesinde Nusaybin’de isyan ederek hudut karakollarımıza tecavüz etmiş ve takip kuvvetlerimizin önünden kaçarak Suriye’ye geçmiştir. 
Haco, Suriye’ye ilticasından sonra orada Kürt cereyanının başına geçmiş ve Hoybun cemiyetinin ElCezire’de yagâne desteği olmuştur. Hâlâ da, ötedenberi yazdığımız veçhile, karanlıklara kılıç sallamak kabilinden geceli gündüzlü çalışmaktadır.
Bu mühim Hoyboncu son Suriye vakalarından sonra Beruta gitmiş ve âli komiserle sonra Elahrar gazetesi muhabirine demiştir ki: 
‘’ElCezire’de vaziyet sakindir. Aşiretler Fransızlardan memnundurlar. Şimalî Suriye aşiretlerile Kürtler arasında ihtilâf yoktur. Gazetelerin yazdıkları yalandır.” (19 Temmuz 1934 - Akşam)
 
Cezire’nin geleceği

Cezire’nin geleceği hakkında Kürtler, Araplar ve Hristiyan toplulukların arasındaki çekişmelerde ve Fransa ile ilişkilerinde Haco, Türk basını için Kürtleri temsil eden bir liderdir. Bu minvalde 31 Mayıs 1938 tarihli Son Telgraf gazetesinde çıkan bir haber şöyledir: ”(…) Halebden gelen haberlere göre, bundan bir müddet evvel Cezirede Fransızlardan tam muhtariyet istiyen Kürt Haço, Kamışlıda teşkil olunan hükûmet kaymakamlık vekâletini eline almış ve kaymakam vekilliğine kendi adamlarından Mardinli Tahiri, diğer memuriyetlere de yine kendi taraftarlarını geçirmiştir. 
Vatanî partisine mensub memurlar vazifelerinden ayrılmışlardır. Haço taraftarları, üzerlerine: ”İstiklâl ve hürriyet istiyoruz! Fransa vaadini tutmuyor! Bizi Arablara nasıl ve ne hakla satıyorsunuz? Ya istiklâl, ya ölüm!” ibareleri yazılı bayraklarla sokak sokak dolaşmaktadırlar.”

Cezire’de çok defa Suriye bayrağı indirilmiş

Kürt şairi Cegerxwîn de Kürtlerin Cezire bölgesinde Suriye’nin kaotik durumunda faydalanıp Kürtlerin yararına bir statü elde edemediklerini eleştirir: ''Şurası bilinmeli ki Cizre [Cezire] uzun bir süre Kürtlerin ve Hıristiyanların elinde kaldı. Birbirimize her zaman saygılı olduk. Ama ne yazık ki Kürt ağaları ve beyleri bundan faydalanıp, kendi ülkesini kuramadı veya milli çıkarlarını üstün tutamadı.'' (a.g.e Sayfa 273)
Hatta defalarca ‘Suriye bayrağını indirildiğini de yazarak şunları belirtir: ''Cizre'de çok defa Suriye bayrağı indirilmiş, yerine Fransız bayrağı dikilmişti. Hatta Hıristiyanlar daha ileri gidiyor, Suriye bayrağını indirdikten sonra, üzerine işiyor, yakıyor ve ayaklarının altına alıp çiğniyorlardı.’’

Haco sonunda devlet kuruyor!

18 Haziran 1939 tarihli Tan gazetesinde bu kez ‘Cezire Davası-Kürtler ve Süryanîler İstiklâl İlânı için Harekete Geçtiler’ başlıklı dikkat çekici bir habere rastlıyoruz. Haberde Haco Ağa ve Süryani patriği Habbî’nin Beyru’ta Fransız yetkililerle yaptıkları görüşme dönüşü Cezire’de hükümet konağına Cezire bayrağını çekerek bağımsızlık ilanı yaptıkları bilgisi var. Haberde ”Cezire’de ne kadar Suriyeli memur varsa hepsinin hudut haricine çıkmalarını tebliğ etmişler” ve ”hükûmet dairelerindeki Suriye bayraklarının indirilldiği” de yazılır. ”Cezire Bayrağı” ise şöyle tarif edilir ”Aynen Fransız bayrağıdır. Yalnız bu bayrağın ortasında iki buğday başağı vardır” 

Aynı haberde Kürtlerin ve Süryanilerin taleplerinin esasını teşkil eden üç maddeye de yer verilir:

1- Cezire için Suriyeden tamamen müstakil bir idare kurulması,
2- Mekteplerde Arapça yerine Kürtçe ve Süryanice okutulması,
3- Cezireli olup Suriyede mevkuf bulunanların derhal serbest bırakılması.

Sonuç niyetine

Haco Ağa, 1930’lu yıllarda Türk basınının ‘Kürtçülük’ bağlamında en çok konu ettiği kişidir. Olayı politik bağlamından koparıp magazinsel veya polisiye bir meseleye dönüştürdüğü durumlarda bile Haco aksiyonun merkezidir. Kemalist basın için ‘aşiret reisi’ olmasının yanında ‘Mustakil Kürdistan hulyası’ peşinde koşan biridir, bir bakıma her iki yönüyle de kullanışlı bir nefret öznesidir. Aynı zamanda ‘hudut’un öte tarafında Fransa gibi devletlerle Kürtler adına görüşmeler yapan bir ‘Hoyboncu’dur. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.