5 yaşında kıyıma uğradım

Toplum/Yaşam Haberleri —

HUSEYINAKAR

HUSEYINAKAR

  • “Akrabalarımdan 55 kişinin ellerini, ayaklarını bağlayıp üzerilerine gaz döküp yaktılar. Yanan bendim. 5 yaşında kıyıma uğradım. Hala Dersim travmasını yaşıyorum.”

Dersim Soykırımı’nın son tanıklarından olan Hüseyin Akar Muğla Bodrum ilçesine bağlı Turgutreis beldesinde hayatını yitirdi.

Akar, Dersim 38 Katliamı’nda ailesiyle birlikte Kastamonu’ya sürgün edilen çocuklardan biriydi. Dersim’den Portreler, Dersim Çığlığı, Saitler Komplosu ve Civarik İki Uçlu Yaşam kitaplarının yazarı Akar İstanbul’un Tuzla ilçesinin Aydınlı semtinde bulunan Hakev Cemevinde yapılan tören ardından toprağa verildi.

Dersim 38 tanıklarından Hüseyin Akar, Civrak (Sarıyayla) Köyü’nde 55 kişinin gaz dökülerek yakıldığı katliamı geçen yıl PİRHA’dan Ersin Özgül’e şöyle anlatmıştı:

Beş yaşındaydım…

“1934’te Dersim Nazimiye’ye bağlı Civrak (Sarıyayla) Köyü’nde doğdum. Hayatım çok karmaşık geçti. Bende Dersim travması var. Geçirdiğim bir vurgundur bu. Dersim’den bahsedildiği zaman bu travmanın etkisinde kalıyorum ve hala o travmayla yaşıyorum.

5 yaşında kıyıma uğradım. Ailemden 55 kişi katledildi. Bunları bir kitap olarak yazdım ve kitabım yasaklanarak toplatıldı. Bütün yazılarıma el konuldu. Bir şey yazamaz oldum.

55 kişiyi gaz döküp yaktılar…

Dersim, Ermeni kırımının bir devamıdır. Söylediğim doğrulardan dolayı mahkum oldum. Oysa ben doğruyu söylüyordum.  Ailemden 55 kişiyi ‘sürgüne’ diye aldılar ve bir derenin içerisine toplayıp kurşun dahi sıkmadan gaz döküp yaktılar.”

1938’de köyümüze geldiler. Bizim evin 150 metre ilerisinde bütün köylüleri topladılar. Köylüler kendiliğinden geliyordu. Köylülerin gelmeleri için haber salmışlardı. Yolda bazı Kürt askerler Kürtçe, ‘Bunlar sizi öldürecek. Bingöl buraya yakın, kaçın canınızı kurtarın’ diyordu. Fakat köylüler ‘biz ölür isek beraber ölürüz’ diyorlar.

Amcam bunları döver

Ben askerin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmiyordum. Potinli, silahlı adamlar. O zaman bir bostan ekmiştik, bostanda salatalıklar vardı. Askerler kökü ile salatalıkları getirip yemeye başladılar. Çocuk aklımda ‘amcam bunları görürse döver’ diyordum. Baktım ki amcamın etkisi yok. Kimse bunlara müdahale edemiyordu. Otorite artık ailemde değil askerdeydi.

Babam o zaman askerdi. Sürgün diye 55 kişiyi Tekirdağ’a süreceklerdi. Edirne’ye yakın bir yerdi. Karargah bizim evin yanındaki tarlada kurulmuştu. Köylüleri oraya topladılar. Kırıma başlayacaklardı. O an nasıl olduysa köylülerin hepsi kendiliğinden geldi. Sonradan anladım ki biz Dersimliler bir hiçiz.

Yayık sehpalarına 3 kişiyi astılar

Köylüleri bir vadide topladılar. 3 tane mezramız vardır; Balık, Gelik ve Merkis. Çobanlar dahi hayvanları bırakıp geldiler. Ben o zamana kadar köyün otoritesinin üstünde bir otoritenin olduğunu bilmiyordum. Hak, hukuk köyde oluyordu. Dersim’de silahlar toplanmış ve bizim köyde de silahlar teslim edilmişti. 3 kişiyi silahını vermediler diye işkenceye aldılar. Ama silahlarını vermişlerdi. ‘Sizde daha silah var, getirin’ dediler. Bu adamlar başkasından silah ödünç alarak getirip teslim ettiler. O zaman yayık vardı. Yayık sehpalarına 3 kişiyi astılar. İçlerinden Memo (Uzun Mehmet) diye birinin boynu yerde sürüdüğü zaman olduğum yerde bayıldım kaldım. O adamın ağzından kan geldiğini gördükçe halen kötü oluyorum.

Daka ana 100 yaşındaydı

1938 benim için ayrı bir dünyadır. Bu dünyayı tekrar yaşamak istemiyorum. 1938’de yakılanlar benim ailemdi, bendim, dedemdi. 55 kişiyi sürgün diye aldılar yola çıkardılar. Bizi o zaman bir subaya (yüzbaşı) teslim etmişlerdi. Subay benim babamın askerde olduğunu öğrenince beni, annemi ve kardeşlerimi o kervana katmadı. Biz kervana katılmaya kalktıkça o bizi ayırdı. ‘Ailesi asker olan birini bu kervana katmam’ diyordu. Tabi öldürüleceğimizi biliyorduk. ‘Hiç olmazsa çocuğu öldürmeyin’ diyordu. O yüzbaşıyı da kervandan aldılar. Aşiretin etkisinin bittiği yerde Dereoba’da 55 kişinin ellerini, ayaklarını bağlayıp üzerilerine gaz döküp yaktılar. Yanan bendim. Daka dedikleri bir anne 100 yaşında olduğu için onu asmışlardı. Evde asılı bırakmışlardı…

İki ay dağlarda saklandık

Annem ve kardeşlerim, ben dağa çıktık, saklandık. Dağda yılan ile çiyan ile birlik olduk. Yaklaşık 2 ay saklandık. Yiyecek yoktu. Merkis’e yakın Bedro dağında gizleniyorduk. Akşam tanıdıklardan yemek alıyorduk. Mağara oyuklarında kalıyorduk. O ara babam askerden geldi, hastaydı. Zatürre olmuştu. Geldikten kısa bir süre sonra sanırsam 1941 yılında vefat etti.

Katliam şimdi de devam ediyor. Dersim onur ise bu onuru yerine getirelim. Bütün Dersimlilerin birlik olmasını ve bu onuru korumasını istiyorum. Dersimliler olarak inancımıza, geleneklerimize sahip çıkalım. Seyit Rıza onurlu bir kişilikti. Seyit Rıza’nın mezar yeri açıklansın. Katliam failleri yargılansın. Doğamız ve coğrafyamız yakılmasın.” HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.