Ahmet Davutoğlu’nun itiraf edemedikleri

Forum Haberleri —

.

.

  • 24 Temmuz 2015 saldırısını başlatan hükümetin başbakanı Ahmet Davutoğlu da saldırının başlatıldığı yılda yapılanların açıklanması durumunda bazılarının insan yüzüne bile bakamayacağını belirtmiştir. Davutoğlu söylemese de aslında 2015 yılında Kürt halkına karşı yaşanan katliam, saldırı ve anlaşmaları biz de biliyoruz.

Sinan YEKBUN

24 Temmuz, AKP-MHP faşizminin 2015 yılında başlattığı topyekûn faşist özel savaş saldırısının beşinci yıldönümü. Tam beş yıldır AKP-MHP faşizmi Türkiye’nin ve devletin tüm imkânlarını seferber ederek PKK’ye, devrimci hareketlere, Kürtlere ve halklara, kadınlara ve gençlere saldırıyor. PKK’yi ve HBDH’yi ezerek Kürt özgürlüğünü ve Türkiye demokrasisini yok etmek istiyor. Tüm bunlara karşı da aynı düzeyde bir varlık ve özgürlük mücadelesi yürütülüyor. Hem de fedai çizgisinde ve her türlü bedel ödenerek. İşte bu özgürlük ve demokrasi direnişini her saman selamlamak ve kahraman şehitlerini sürekli saygıyla anmak gerekiyor.


Aslında geçen beş yılın bilançosunun tüm boyutlarıyla açığa çıkartılması gerekiyor. Bu çok önemli bir propaganda ve eğitim görevidir. Acaba bu beş yıl içerisinde AKP-MHP faşizmi kaç hava saldırısı düzenledi? Kaç saat keşif uçağı uçurdu? Kaç bomba, roket ve mermi kullandı? Ne kadar işgal saldırısı yaptı? Ne kadar şehri, mahalleyi, köyü ve evi yıktı? Kaç kişiyi katletti? Kaç kişiyi zindanlara doldurdu? Ne kadar insanı evinden ve yurdundan sürdü? Bu beş yıl içerisinde kaç kadın, kaç Kürt, kaç işçi katledildi? AKP-MHP faşizmi bu beş yılda savaşa ne kadar para harcadı? Benzeri sorular çoğaltılabilir. Açık ki böyle bir araştırma hem çok çarpıcı ve önemli gerçekleri açığa çıkartır ve hem de çok önemli bir bellek oluşturur.


Zira söz konusu beş yıllık dönem öyle sıradan yaşanan bir dönem değildir. Nitekim 24 Temmuz 2015 saldırısını başlatan hükümetin başbakanı Ahmet Davutoğlu da saldırının başlatıldığı yılda yapılanların açıklanması durumunda bazılarının insan yüzüne bile bakamayacağını belirtmiştir. Kuşkusuz burada sorun insan yüzüne bakıp bakamama değil, tersine kimlerin ne kadar insanlık suçu işlediği, ne kadar yalan söyleyip hile yaptığı ve ne kadar haram yediğidir. İşte bu suçların ve suçluların mutlaka açığa çıkartılıp hesabının sorulması gerekir.


Peki Ahmet Davutoğlu’nun itiraf edemediği bazı temel gerçekler nelerdir?


Kuşkusuz birincisi İmralı görüşmeleri ve Dolmabahçe Mutabakatının inkâr edilip boşa çıkartılmasıdır. Çok iyi biliniyor ki, Tayyip Erdoğan’ın görevlendirdiği bir heyet ile HDP’nin görevlendirdiği bir heyet 2014-15 kışı ve 2015 baharında İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile sayısız görüşme ve tartışma yapmış ve sonunda iki heyetin 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe’de yapılan bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurduğu bir ‘Müzakere Mutabakatı’ ortaya çıkartılmıştır. Buna paralel İmralı’da müzakere odası hazırlanmış, etrafında oturulacak masa ve sandalyeler hazırlanmış, hatta taraflar müzakere heyetlerini bile asgari düzeyde belirlemiştir.


Peki sonuçta ne olmuştur? Herkes müzakerelerin başlamasını beklerken, Tayyip Erdoğan’ın mart ortasından itibaren her şeyi inkâr eden açıklamalarıyla süreç tamamen ortadan kaldırılmıştır. Öyle ki, Tayyip Erdoğan ‘Yapılan görüşmelerden haberi olmadığını’ belirtecek kadar inkârcı olmuştur. Böylece görüşmeleri yürüten AKP Heyeti ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu adeta ortada kalmıştır. Burada Ahmet Davutoğlu’na sorulacak soru şudur: Acaba kendisi de Tayyip Erdoğan gibi hilekâr mı yaklaşmıştır, yoksa kendi sorumluluğu altında yürütülen görüşmelere gerçekten inanmış mıdır?


İkinci konu 2015 yılında yaşanan katliamlar oluyor. Örneğin 7 Haziran seçimi öncesi HDP üzerinde oluşturulan baskı ve saldırılar ile en son 5 Haziran Diyarbakır mitinginde yapılan katliam vardır. Seçim ardından yaşanan 20 Temmuz Suruç katliamı ile 10 Ekim Ankara Gar katliamları vardır. Her ne kadar bunları ‘DAİŞ yaptı’ dense de, aslında MİT ve kontrgerillanın gerçekleştirdiği katliamlar olduğu tartışmasızdır. Yapanlara DAİŞ kimliği kazandırılmış olması da bu gerçeği değiştirmez. Görünen kimlik DAİŞ olurken, esas örgütleyip yaptıranın MİT ve Türk özel kuvvetler komutanlığı olduğu kesindir. Bunların hepsi insanlık suçudur. Bunların yapılmasına da bizzat Tayyip Erdoğan emir vermiştir.


Üçüncüsü, 7 Haziran 2015 seçimi sonrası yaşanan hükümet kurma veya kurmama çalışmalarıdır. Mesela 7 Haziran seçim sonucunu Ahmet Davutoğlu kabul edip koalisyon hükümeti kuracağını açıklarken, Tayyip Erdoğan kabul etmemiş ve koalisyon hükümeti kurulmasını engellemiştir. Bu çerçevede Ahmet Davutoğlu’na ‘Hükümeti kur’ görevi değil, ‘Hükümeti kurma’ görevini vermiştir. HDP ile CHP’nin de süreci yeterince anlamayan politik yaklaşımlarından yararlanarak ve MHP ile ittifak kurarak hükümetin kuruluşunu engellemiş ve 1 Kasım sözde seçimini gündeme getirmiştir. Yani hükümeti partiler kuramamış değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından hükümet kurulması engellenmiştir.


Dördüncüsü, 22 Temmuz gecesi Ceylanpınar’da vurulan iki polis olayı bizzat MİT tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Yani bizzat yapılan bir komplodur. Sonuçta 24 Temmuz saldırıları bu olaya dayandırılmış, gerekçesi böyle hazırlanmıştır.


Beşincisi, 22 Temmuz günü ABD ile yapılan anlaşmaya “DAİŞ’e karşı ittifak” denmesidir. Adı böyle konarak, aslında PKK’ye karşı bir saldırı başlatılmıştır. Yani açıkça yalan söylenmiş ve Türkiye toplumu kandırılmaya çalışılmıştır.


Altıncısı, 1 Kasım sözde seçiminde yapılanlardır. Herhalde Türkiye’nin en hileli seçimlerinden biri olmuştur. AKP yürüttüğü yoğun faşist saldırı ortamına dayanarak çok fazla seçim hilesi yapmış, bu temelde HDP’nin yüzde on barajını aşması engellenmeye çalışılmıştır. Ancak istenen sonuca ulaşılamamıştır.


Yedincisi, bunların devamı olarak başta Cizre ve Sur olmak üzere Kürt kentlerine yöneltilen yıkım saldırıları olmuştur ki, söz konusu bu katliam ve yıkımların önceden planlanıp uygulamaya konmuş olduğu gerçeği de artık net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Kürt tarihinin en büyük yıkımı söz konusu saldırı temelinde gerçekleştirilmiştir.


Ayrıntıda benzer siyasi ve askeri olaylardan daha söz edilebilir. Dikkat edilirse, Ahmet Davutoğlu itiraf etmese de, bizler de söz konusu olayları bilebilecek durumdayız. Ahmak değiliz, süreci hepimiz yaşadık ve yaşadığımız olaylara anlam verecek güce sahibiz. Fakat tabi söz konusu komplocu olaylar tartışılıp kararlaştırılırken kimler neler söylemiş, kararlar nasıl alınmış, bazı suçları kimler işlemiş gibi hususları somut olarak bilememekteyiz. Bilmemiz mümkün de değildir. Kuşkusuz bunları ancak Ahmet Davutoğlu bilir ve söyleyeceklerinin önemi burada ortaya çıkar. Bu noktada şunu belirtebiliriz: Ahmet Davutoğlu söylemese de aslında 2015 yılında yaşananları biz de biliyoruz. Davutoğlu ancak suçların nasıl işlendiğinin ayrıntısını anlatabilir. Bu anlatımların da ne kadar önem taşıyacağı pek belli değildir. Aslında böyle bir şeyi yapsaydı belki kendi suçunu biraz hafifletebilirdi. Sadece bu kadar!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.