AKP’nin fişi çekildi, mesele sonrasında!

Fehim IŞIK yazdı —

  • Tüm işaretler depremle gelen AKP’nin depremle gideceğini gösteriyor. Ancak esas mesele artık AKP’nin gitmesi değil. Onun yarattığı korkunç tahribatın nasıl düzeleceğidir.

Kabul etmek gerekir ki, 6 Şubat’ta sonuçları ağır olan büyük bir felaket yaşandı. Bu felaketin altından kalkmak için önceden hazırlıklı olmak ve tedbirlerin tamamını ona göre almak lazımdı. AKP bunu yapmadı. Üstelik bilerek yapmadı. Esasen elinde yeterince veri vardı ve 11 ili kapsayan bölgede büyük bir deprem yaşanacağını biliyordu Zamanını elbet ne biz, ne de onlar tam olarak kestiremezdi. Ancak zamanını kestiremesek bile bu bölgede büyük bir deprem yaşanacağı sır değildi. Hatta AKP, 2019 yılında AFAD üzerinden bu bölgede bir tatbikat bile yapmıştı. Sonuçlar gösterdi ki, ne AKP’nin elindeki bilgiler, ne de yaptığı tatbikatların hiçbiri işe yaramadı. AKP, halkı ölümle karşı karşıya bıraktı.

Şimdi tartışılan, AKP’nin bunu niye yaptığı! Bu konuda farklı fikirler var. Örneğin, AKP’nin askeri bilinçli olarak sahaya çıkarmadığı, bir darbe korkusu nedeniyle buna başvurmadığı yönünde yorumlar yapılıyor. Bunun karşılığı var mı? Var! AKP, kontrol edemediği güçlerin sahaya inip gücü eline geçirmesini istemedi. Bu nedenle öncelikle Süleyman Soylu yönetimindeki İçişleri Bakanlığı’nı, daha doğrusu bu bakanlık uhdesindeki AKP’ye göbekten bağlı valileri alana sürdü. Bunu yaparken kontrol yine Süleyman Soylu’ya verilmedi. Tüm kontrolü Saray kendi elinde tuttu. Bu kirli hesaplarla hareket ettikleri için 48 saat boyunca kimse sahada olmadı. Halk enkazların altında can verirken onlar iktidarlarını korumanın derdine düşmüş, kapı arkasında onlarca kirli senaryo üzerinden iktidarı ellerinde tutacak ihtimalleri peş peşe dizmişlerdi.

Görünen o ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. OHAL ile kontrolü ele alıp halkın tepkisini engellemeyi, ardından kendi basınları üzerinden Türkiye’nin tamamını yönlendirmeyi hedefliyorlardı. Senaryolarının ilk ayağı buydu. Tutmadı. Birincisi, halk öfkeliydi ve susmadı. İkincisi, iktidarın tüm engellerine rağmen sivil inisiyatifler, muhalefet partileri, gönüllüler sahaya indiler. En önemlisi ise, kimse AKP basınını takmadı. Alternatif iletişim mecraları neredeyse tüm basının önüne geçti. İktidar bu nedenden dolayı bant daraltma rezilliğini bile gerçekleştirdi. Ancak kısa sürede vazgeçmek zorunda kaldı. Çünkü öfke büyüktü. Bu öfke onları korkuttu.

Gelişmeleri kontrol altına almak için seçimi erteleme tartışmalarını da başlattılar. Bülent Arınç’ın sanıldığı gibi kendi inisiyatifiyle konuştuğuna inananlardan değilim. Onun da aklına yatan bir planı ona söylettiler. Bülent Arınç dedikleriyle kaldı. Şimdi ise kendi basınlarında ilk tarihe geri döneceklerinin işaretini veriyorlar. Yani cumhurbaşkanlığı ile milletvekili genel seçimlerinin 14 Mayıs’ta yapılacağını söylüyorlar.

Geniş bir kesim her planı çöken, durumu çıkmaza giren iktidarın son koz olarak sahaya sürmeye hazırlandığı bir kargaşa planının olduğunda hemfikir. Normal bir seçimde kaybedecekleri çok açık olduğundan bir kargaşa ile seçime gitmek arzusundalar. Tarihin tekrar 14 Mayıs olarak konuşulmasının altında bu var. 7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasındaki planı, zaman kaybetmeden bir kez daha devreye koymak niyetindeler.

Peki, bu plan tutar mı? O da nafile. Niye nafile olduğunu CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın tutumundan anlamak mümkün. Deyim yerindeyse Kılıçdaroğlu açıkça itiraf etti. AKP’ye bir kez daha koltuk değneği olmayacaklarını söyledi. Bu, önceki dönemlerde AKP’nin ekmeğine yağ sürdükleri anlamına gelen bir açıklamaydı. Çoğu kez de yazıldı ki, CHP statükoyu korumak adına AKP’nin birçok yanlışına hukuka aykırı olmasına rağmen destek verdi. Kürtlere karşı yürütülen savaşı tüm gücüyle destekledi. Kayyım politikasına karşı ise sessizliği tercih etti. Akşener ile AKP-MHP ittifakını destekleyenler dışındaki diğer ulusalcılara gelince; bunlar da çok istemelerine rağmen dümeni Cumhur İttifakı’na kıramıyorlar. Kırdıkları an biteceklerini onlar da hesaba katıyor. Emek ve Demokrasi İttifakı’nın tutumunu konuşmaya bile gerek yok. Her adımlarında ‘faşist ittifakın sonunu getirmek için adım atacaklarını’ açıkça dillendiriyorlar.

Görünen o ki bu tablo içinde seçime gidilecek. Erdoğan’ın son kozu, beslediği çeteleri bir kez daha devreye koymaktır. Bunu yaparak sonuç alabilirler mi? Burası tartışmalı. Buna rağmen suç şebekesinin bu son adımı atmayı düşündüğü pek sır değil. Ancak göstergeler iktidarın lehine bir sonuç vermiyor. Devletin, özellikle de ordunun içinden yeni kargaşa planına destek verenler çok sınırlı. Eğer böyle olmasaydı, Erdoğan depremde askeri sahaya sürerdi. Bunu yapmaması, korkusunun devam ettiği anlamına geliyor. Ordu, polis ve istihbaratı kontrol noktasında da sorunlar yaşadıkları belli. Yani sanıldığı gibi devlet kadroları arasında bir bütünlük yok ve özellikle alt kademe yöneticileri bir korku sarmış. Başı tutanlar kendilerini korumak için adım atmaya niyetliyken alt kademeler buna yanaşmıyor.

Tüm bu işaretler depremle gelen AKP’nin depremle gideceğini gösteriyor. Ancak esas mesele artık AKP’nin gitmesi değil. Onun yarattığı korkunç tahribatın nasıl düzeleceğidir. Bu konuda çok açık ki öne çıkan mesele Kürt meselesidir. Kürtlere karşı yürütülen savaş meselesidir. Hepimiz biliyoruz ki bu konuda adım atılmadıkça diğer konularda da zerre iyileşme olmaz. Adım atmak zorundalar. Doğrudur, nasıl bir adım atacaklarını şimdilik bilmiyoruz. Bu konuda beklemek durumundayız. Başka seçenek yok. Kürt hareketi çözüm iradesini deprem dönemindeki dayanışmacı tutumuyla, askeri eylemleri durdurmasıyla gösterdi. Bakalım devleti yönetmeye aday olanlar bundan ders alacaklar mı? Koşulları yeniden gözden geçirip ona göre adım atacaklar mı? Hep birlikte göreceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.