Anayasal eşit yurttaşlık olmalı

Eşit yurttaşlık

Eşit yurttaşlık

  • Riha Baro Başkanı Abdullah Öncel, eşit yurttaşlık temelinde düzenlemelerin anayasal düzeyde yapılması ve PKK üyelerinin ülkede siyaset yapmalarının önünün açılmasını istedi.

Riha Baro Başkanı Abdullah Öncel, sürecin ilerleyebilmesi için devletin somut adım atmasını beklediklerini söyledi.

MA'ya konuşan Öncel, Kürt tarafının çok önemli adımlarına karşılık şimdiye kadar PKK üyeleriyle ilgili hukuki düzenlemeler yapılmış olması gerektiğini belirtti. Öncel, "Kürt halkının haklarıyla varlığının anayasal zemine oturtulması için gerekenler yapılmadı. Halbuki, halkın barış talebi ve sürece desteği büyüktür" dedi. Artık geri dönüşün büyük sonuçları olacağını belirterek, öncelikle mahkemelerdeki ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin sona erdirilmesini isteyen Öncel, “Hukukun üstünlüğü ilkesi tesis edilmeli. İktidar, yargı üzerindeki elini çekerek adalete inancı büyütmeli. AİHM ve AYM kararları bir an önce uygulanmalı. Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları engeli kaldırılmalı” diye konuştu.

PKK 'terör örgütü' kapsamından çıkarılmalı

Diğer bir somut adımın da PKK’nin “terör örgütü” kapsamından çıkarılması olacağını vurgulayan Öncel, şöyle devam etti: “Terör örgütü kapsamından çıkarılması gerekiyor ki, örgüt üyeliğinden yargılanmış, ceza almış olan birçok vatandaş, memnu haklarının iadesi kapsamında faydalanabilsin.

Bir sonraki adım

Anayasadaki eşit yurttaşlık tanımının bir sonraki adım olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Öncelikle örgüt üyelerinin güvenli bir şekilde ülkeye gelişini, bu zeminde siyaset yapmalarını sağlamak gerekiyor.”

Komisyon da gitmeli

Sürecin baş aktörünün Rêber Apo olduğunun, atılan adımlarla da anlaşıldığına dikkat çeken Öncel, "Sorunun birebir muhatabı Sayın Öcalan'dır. Devletin, ordunun ve istihbaratın Sayın Öcalan'la görüştüğünü sağır sultan biliyor. Sürecin, Sayın Öcalan ve devlet tarafından yönlendirildiğini biliyoruz. Dolayısıyla Komisyon, bir an önce Sayın Öcalan ile görüşmeli” dedi.

'Umut hakkı' bekletilmesin

Türkiye'de yargının, muhalif siyaseti kriminalize etme aracına dönüştürüldüğüne dikkat çeken Öncel, "Aslında sorunun temeli olan Türkiye'deki kanun metinleri Avrupa'nın da çok çok ötesinde ama uygulama konusunda yok. Bunlardan biri de 'umut hakkı' ve bir an önce uygulanması gerekiyor. Önümüzdeki engelleri birer birer aşmalıyız” diye konuştu.

Doğrudan görüşülmeli

MA'ya konuşan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkan Yardımcısı avukat Barış Yavuz da bu süreçte herkesi koruyacak olanın hukuk ve kanunlar olduğunu belirtti. Komisyon’un yasa tasarısı önerilerini ihtisas komisyonlarına sunmasını ve hukuksal düzenlemeler yapmasını beklediklerini kaydadan Yavuz, iktidarın "Terörsüz Türkiye" tanımlamasına dikkat çekerek, “Eğer öyleyse o zaman Terörle Mücadele Kanunu (TMK) yürürlükten kaldırılmalıdır. Bu net. Avrupa Birliği, Venedik Komisyonu ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) her zaman için Türkiye'deki terör mevzuatının muğlak, belirsiz olduğunu belirtiyor. Bu mevzuat herkesi herhangi bir sebepten ‘terörist’ diye ilan edebilecek bir mevzuattır” dedi.

Mevzuatın çıktığı 1991 yılında Meclis’te "Bu mevzuat muğlaktır, belirsizdir" tartışmalarının yürütüldüğünü, dönemin Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinden Ahmet Necdet Sezer’in yasanın muğlaklığına ilişkin muhalefet şehri koyduğunu hatırlatan Yavuz, “Şimdi 90'lardan beri muğlaklığı ve belirsizliği ile gelen TMK’nin kaldırılması, ilk yapılması gerekenlerden biridir” diye konuştu. Yine İnfaz Yasası’nda eşitlik ilkesini esas alacak düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten Yavuz, 'umut hakkı' ihlali ve hasta tutsakların durumuyla ilgili düzenlemelerin de herkesin beklentisi olduğunu söyledi.

Hukuki adımlar çok önemli

Rêber Apo ile doğrudan iletişimin kurulmasını isteyen Yavuz, demokratik bir ülkede kişileri koruyacak olanın hukuk kuralları olduğunu hatırlattı. Yavuz, “Yasal düzenlemeler, hukuki adımlar bu yüzden çok önemlidir. Bir an önce Meclis’in yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor ki güvensizliği ortadan kaldırsın” dedi.

İnkar ve imhayla yüzleşilmeli

MA'ya konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube Eşbaşkanı Gazi İnci ise Kürt meselesinin bugün konuşulanlardan çok daha derin olduğunu ve devletin bu tarihsel gerçeklikle yüzleşmeden çözümün mümkün olmayacağını belirtti. İnci, şunları hatırlattı: "100 yıllık Cumhuriyet sürecinden bahsediyoruz ama ilk dizayn Osmanlı ile başlıyor. Erken cumhuriyet döneminde ciddi bir resmi ideolojiye dönüşür. 1920 ile 1940'lı yıllar arasında çok ciddi imha ve inkar politikaları izleniyor. Aslında meselenin temelleri de atılmış oluyor. En büyük katliamlar; Dêrsim Katliamı'dır, Zilan Deresi Katliamı'dır ya da Takrir Sükun Yasaları'dır, Şark Islahat Planları'dır. Sonrasında bu ağır politikalar neticesinde 1940’lar ile 70'ler arasında bir suskunluk dönemi başlıyor. 70'lerde PKK'nin varlığıyla beraber bir çatışmalı süreç başlıyor. 2000’lere vardığında çözüm arayışları başlıyor ama devlet meseleyi örgütle başlamış gibi ele aldığı için yüzleşme gerçekleşmiyor. Entegrasyon dediğimiz şey bütünleşmedir ve yurttaşlık statüsünün önündeki engel örgüt değil, devletin kendisiydi ve 100 yıllık meseleydi."

Güvenlikçi akılda ısrar

Devletin sürece karşılık vermemesinin temel sebebinin güvenlikçi akılda ısrar edilmesi olduğunu belirten İnci, şöyle devam etti: "Bir taraftan yüzleşelim diyen halk ve siyasi yapı var, bir taraftan devletin güvenlikçi politikaları var. Güvenlikçi politikalar kişileri kriminalize ediyor. Bu sadece Abdullah Öcalan nazarında değil, Kürt halkının hak taleplerinin tamamında görülüyor. Devletin adım atmaktaki gecikmesi bu güvenlikçi yaklaşımdan kaynaklanıyor. Devletin tam anlamıyla bir entegrasyon sağlaması, meselenin temel kaynağıyla yüzleşmesiyle başlayacaktır. Siyasi yaklaşım bir noktadan sonra pazarlık siyasetine dönüyor, temel haklar pazarlığa kapalıdır. Muhalif medya meseleyi kriminal bir dille ele alıyor. Bundan sonra oy kaygısı sürecin önüne geçmemeli. Barış dilinin kurulması, hasta mahpusların, infazı yananların, siyasi rehinelerin serbest bırakılması, kayyum rejiminin kaldırılması ve geri dönüş yasalarının düzenlenmesi gerekiyor."

Anayasa reform ve entegrasyon

Türkiye’nin AİHM kararları bakımından istisnai bir konumda olduğuna işaret ederek çözümün ancak anayasal bir reform ve köklü bir yüzleşmeyle mümkün olacağını vurgulayan İnci, şunları ekledi: "Umut hakkı'nın bu kadar konuşulması bile absürt. Bir kişinin hayatı boyunca tahliye olmayacağını bilmesi işkencedir. AİHM’in 20’ye yakın kararının dördü Türkiye üzerinedir ve hepsi Kürt meselesiyle ilgilidir. Türkiye’de bu hak tamamen tanınmıyor. Bu da yüzleşme ihtiyacını gösteriyor. Ulus devlet anlayışı son yıllarda yeniden güç kazanmış durumda. Demokratik entegrasyon ise ulus devlet mantığının ortadan kalkmasıyla mümkündür. Anadolu topraklarında üst bir kimlik yaratma imkanı yoktur, bütün halklar kadimdir. Anayasal reform şarttır. Hakikat ve adalet komisyonları kurulmalı, 100–150 yıllık inkar ve imha politikaları ile yüzleşilmeli. Kültürel özerklik, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kültürel zenginliklerin kriminalize edilmeden tanınması gerekiyor. Bunlar bu süreci tam anlamıyla yerine oturtacak gelişmelerdir." HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.