Bakanlık, cinayeti ‘hak’ gördü

Katledilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur

Katledilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur

  • Sûr'da sokağa çıkma yasağı sürecinde 17 yaşındaki Rozerin Çukur’un katledimesiyle ilgili AYM’ye görüş bildiren Adalet Bakanlığı, "hukuka uygun emrin" yerine getirildiğini ve "yaşam hakkı ihlali" olmadığını ileri sürdü.  

Amed'in Sûr ilçesinde 2015-2016 yıllarında ilan edilen sokağa çıkma yasağının sürdüğü 8 Ocak 2016'da başından vurulan ve cenazesi ailesine 5 ay sonra verilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur’un şehadetinin üzerinden 7 yıl geçti. Çukur'un katledilmesine dair başlatılan soruşturmada “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verilirken, üst mahkemelere yapılan başvurular ise reddedildi. 

Çukur'un ailesine hukuki destek veren İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Hukuk Komisyonu, başvuruların reddedilmesi üzerine "yaşam hakkı ihlali" gerekçesiyle 18 Kasım 2020'de Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. Anne Fahriye ve baba Mustafa Çukur adına yapılan başvuruda, soruşturma dosyasında bulunan evraklardan Rozerin Çukur’un “silahlı örgüt üyesi olduğu” ve “silahlı eyleme katıldığına” yönelik herhangi bir delilin olmadığına vurgu yapıldı. Başvuruyu kabul eden AYM, yaşam hakkı ihlaline ilişkin Adalet Bakanlığından görüş istedi. 

Bakanlık, 12 Aralık 2022’de AYM’ye görüş bildirerek, başvurunun reddini talep etti. Bakanlık görüşünde, 2013-2015 yılları arasında "çözüm" adı altında sürdürülen süreç ve sonrasında yaşanan gelişmelere değinildi. Bakanlığın, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 5 Haziran 2018’de Amed'de yaptığı mitinge yönelik DAİŞ’in bombalı saldırısını ve sonrasında yaşanan katliamlara işaret ederek, söz konusu sürece dair İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığından bilgi alabileceğini belirtmesi dikkat çekti. Çukur'un dosyasında yerel mahkemelerin verdiği kararları hatırlatan bakanlık, Çukur’un “örgüt mensubu” olduğunu ileri sürdü. Çukur'un "emir komuta zinciri içerisinde" öldürüldüğünü savunan bakanlık, “(…) ölümünde güvenlik güçlerinin yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda almış oldukları operasyon emrini yerine getirmek için örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylemlerde bulundukları mahallelerde bulunuyor olmaları sebebiyle yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, bu emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğunda bulundukları kanaatine varıldığı, bu hususların Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 4 Şubat 2020 tarihli KYOK kararında tartışıldığı görülmektedir” ifadelerine yer verdi. 

Bakanlık tarafından AYM'ye İçişleri Bakanlığı adına gönderilen ikinci görüşte ise “(..) ‘Bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması’ hükümleri çerçevesinde ülkenin bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyet yürüten, ülkenin sivil ve askeri hedeflerine karşı saldırılar düzenleyen, yasa dışı faaliyetlerde bulunan ve operasyon sonucu ölü ele geçirilen, birden fazla argümanla BTÖ mensubu olduğu ispatlanan şahsın ölümünün yaşam hakkının ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği düşünülmektedir" denildi. MA/AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.