Bazı güncel meseleler...

Aykan SEVER yazdı —

  • 3. Dünya Savaşı, İsrail'in Filistin'e dönük saldırıları tırmandırmasıyla birlikte yeni bir evreye geçti. Bu durumun bütün dünyada kaçınılmaz olarak yıkıcı etkileri olacağı şimdiden görülüyor.

3. Dünya Savaşı, İsrail'in Filistin'e dönük saldırıları tırmandırmasıyla birlikte yeni bir evreye geçti. Bu durumun bütün dünyada kaçınılmaz olarak yıkıcı etkileri olacağı şimdiden görülüyor. Mücadele ederken hayatlarını ortaya koyanlar hariç  hiç kimsenin bir şeye inanmadığı bu çağda süreç kendi akışı dahilinde düşünsel ve ahlaki düzeylerde de ciddi tahribatlara yol açacaktır.

Savaş yeni bir etaba doğru derinleşirken dünyanın genelinde insanlar Orta Doğu'da olanı biteni tarifte zorlandı. Bunda bir gariplik yok. Çünkü mevcut savaş aslında ana aktörlerin bütünüyle belirleyip yönlendirebildiği bir süreç değil. Savaşın gidişatını etkileyen çok sayıda faktörün yanı sıra kendince oyun kuran/kurmaya çalışan bir hayli fazla güç odağı söz konusu. Bütün bunların çarpışması/bileşkesi üzerinden "anlık" tarifler yapmak mümkün ancak özellikle ideolojik zeminden yoksun tanımlamalar fazlasıyla "kişisel" kalıyor. Siyasal bir değerlendirmeyi biçimlendirmesi gereken stratejik yaklaşımdan yoksun; ne kısa ne de uzun vadeli "çözüm" barındırmayan, salt reflekse indirgenebilecek bir "politiklik" hâline bizi mahkum ediyor.

Bugün öncelikle ABD ve Rusya olmak üzere dünyanın geneline azgın bir sağcılık hakim. Yerkürenin geleceğine dair pozitif herhangi bir düşünce üretmek yerine adeta "insanlığı ve doğayı nasıl boğarız"ı düstur bellemiş durumdalar. Bu hâl  insanlığın debelendiği bataklığı büyütmekten başka bir işe yaramıyor. "Soykırım" gibi kavramlar tamamen içeriği boşaltılıp yenilerine gerekçe yapılıyor...

Başta BM gibi kurumlar olmak üzere 2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen her şey alt-üst olurken bu süreçte şekillenmiş bakış açılarının da yaşanan tahribattan pay almaması beklenemez. Çok boyutlu ciddi bir dönüşüm süreci içindeyiz. Bu ister istemez soğukkanlı düşünceler yerine içgüdüsel davranışlara insanları sürüklüyor. Kitlelerin bu tür gelişmeler karşısında batan gemiden arta kalan ilk tahta parçasına sarılması normal.  Bugün ilericilik adına TC'ye sahip çıkanların zavallılığının gerçek karşılığı da budur. Bireysel olarak anlaşılabilecek şeylerin siyaset düzeyine taşınması kaçınılmaz olarak bu yaklaşımı benimseyenleri rejimin şekillendirmeye çalıştığı faşizmin kitlesel tahkimatına dahil edecektir. Olansa nihayetinde kendini kandırmaktan öteye gitmeyecektir.

Bugün Erdoğan'la sembolize edilen iktidar önüne gelen her politik meseleyi TC ile önemli ölçüde bütünleşmiş olan rejimin kalıcılaşması için kullanıyor. Türkiye'de "muhalefet" diye anılan kesim, büyük oranda rejimin aparatına dönüştü. Yeniye ilişkin umut olunabildiği takdirde ancak rejimin kalıcılaşmasının önüne geçilebilir. Yoksa geriye kalan "yok olmama" adına kaçınılmaz olarak payandaya dönüşmek olacaktır. Bu açmazdan kurtulabilmek için ayağı "doğrudan" politik zemine basan, geleceğe dair adanmış- devrimci-militan bir tarzda düşünen, eyleyen kollektif yapılara ihtiyaç var. Kaybedilen ayrıcalıklar üzerine kurulu modern dönem nostaljisinin bizi taşıyabileceği bir yer yok. Sonuçta aydın da (sadece pozisyonunu korumak için dahi olsa) kendisini hiçe sayan sağa karşı ciddi-örgütlü bir mücadeleye girmek zorunda. Zira gerçeğe sadakat ve var olanı değiştirme ihtiyacı da bunu şart koşar!

Sadece Türkiye'de değil dünyanın genelinde sağ azgın bir biçimde bütün fütursuzluğuyla doğaya, insanlığa ve onun ürettiği değerlere saldırıyor. Yarattıkları dehşetle geniş toplulukları teslim alma derdindeler. Bunun karşısında boyun eğmek, mızmızlanmak, devrimci iddialardan vazgeçmek, zulmün sahiplerine yardımcı olmaktan başka sonuç doğurmaz ve doğurmayacak da...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.