Bir görüşmenin aynasından “Türk” siyaseti…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Yok saydıklarının, görmediklerinin, duymadıklarının, konuşturmadıklarının, konuşmadıklarının desteğine muhtaç olmak “Türk” siyasetinin en ilginç ikilemidir. Onlar açısından trajik olan ise, HDP ve Kürtler içinde bu talebe gözü kapalı “evet” diyecek kimsenin olmamasıdır.
  • İktidar da “muhalefet” de birbirlerine HDP’ye dönük tavırları ve ilişkileri üzerinden saldırmaktadır. HDP’yi ve Kürt siyasi aklını iblisleştirerek siyaset yapmaktadırlar; tabii buna siyaset denebilirse.

Suriye’nin ardından bugün İran’da yaşananlar Kürt siyasi aklının, çağın krizlerine karşı ortaya koyduğu demokratik-ekolojik-cinsiyet özgürlükçü paradigma ve buna dayanan demokratik ulus esprisi temelinde geliştirdiği çözüm alternatifleri ile bir kez daha coğrafyanın en dinamik ve en dönüştürücü gücü olduğunu ortaya koymuştur. 

Türkiye açısından da durum farklı değildir. Aynı paradigma ve demokratik ulus anlayışı temelinde siyaset yapan HDP farklı renkler ve tonlarda ama her daim tekçi ve inkarcı olan “Türk” siyasetini demokratik ve çoğulcu “Türkiye” siyasetine dönüştürebilecek en önemli aktördür. Pratik olarak da HDP ve Kürtler, tıpkı 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi, yaklaşmakta olan seçimlerde de kazanana ve kaybedeni belirleyecek kilit ve belirleyici bir güçtür. 

Bu nedenle kendisi ne kadar susturulmaya, sözsüz bırakılmaya çalışılsa da, HDP ve Kürt siyasi aklı, iktidarı ve “muhalefetiyle” Türk siyasetinin en merkezi gündemi olmaya devam etmektedir. İktidar da “muhalefet” de birbirlerine HDP’ye dönük tavırları ve ilişkileri üzerinden saldırmaktadır. HDP’yi ve Kürt siyasi aklını iblisleştirerek siyaset yapmaktadırlar; tabii buna siyaset denebilirse. 

Bununla birlikte “Türk siyaseti” bir yandan HDP’yi meşru siyasetin bir parçası olarak görmemesine rağmen, HDP’ye oy verenlerin sorunlarının ve bunlara ilişkin taleplerinin ne olduğuna kulak vermemesine rağmen, iktidarda kalmak veya iktidara gelmek için HDP’nin ve HDP’y oy verenlerin desteğine muhtaçtır. İki kesim de HDP’ye ve Kürtler’e farklı gerekçelerle ve farklı şekillerde “bir şey istemeden sadece bana oy ver yoksa diğerleri iktidar olur” demektedir. Yok saydıklarının, görmediklerinin, duymadıklarının, konuşturmadıklarının, konuşmadıklarının desteğine muhtaç olmak “Türk” siyasetinin en ilginç ikilemidir. Onlar açısından trajik olan ise, HDP ve Kürtler içinde bu talebe gözü kapalı “evet” diyecek kimsenin olmamasıdır. 

İşte böyle bir ortamda, AKP’nin geçtiğimiz hafta aslında çok da tali bir konuda Meclis’te HDP ile görüşmesi Türkiye siyasetinde HDP merkezli tartışmaların yeniden alevlenmesine neden oldu. 

En başta şunu söyleyelim ki, iktidardaki bir partinin bir anayasa değişikliği konusunda bir muhalefet partisi ile sadece görüşmüş olmasına dönük gerek iktidar cephesinden gerekse de muhalefet cephesinden gösterilen tepkiler Türkiye’de demokrasi anlayışının düzeyini bir kez daha gözler önüne sermiştir.  

Tepkiler kısa bir Türk siyaseti özeti gibidir. 

Bu görüşmeye dair muhalefet cephesinden en sert açıklama İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den gelmiştir. Görüşme hakkında “’Açılımcılar kumpanyası' yeniden seyircisiyle buluşuyor. Yüz yıllık yıkım süreci olan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı anayasa değişikliği kisvesiyle sokulacak yeni çomaklar kaşınacak yaralar ve verilecek yeni hasarların büyük tiyatrosuna, hepiniz hoş geldiniz” diyen Akşener, aslında birden çok mesaj vermektedir. 

Basit ve rutin bir görüşmeyi olmayan ve mevcut iktidar yapısı içinde olması da çok mümkün olmayan bir şey ile yani yeni bir çözüm süreci veya benzeri bir süreci ile ilişkilendirerek ırkçı ve inkarcı kesimlere bir mesaj vermektedir. En temel ve stratejik hedefi cumhuriyeti demokratik bir temel üzerine oturtmak olan HDP’yi cumhuriyet karşıtı gibi göstererek laik-seküler kesimlere göz kırpmaktadır. 

Ama hepsini temelinde ise “Türk” siyasetinin Kürt siyasi aklının bir kurucu özne olarak yani kendi siyasi alternatifleri ile Türkiye siyasetinde yer almasına, sadece ihtimal dahilinde bile olsa, dönük hazımsızlığı, tahammülsüzlüğü yatmaktadır. Bu aynı zamanda olası bir iktidar değişikliği durumunda, Kürtlere yeni sistemde biçilen yeri de çok net olarak göstermektedir. 

Bu bağlam da Meral Akşener, aslında muhalefetin geniş bir kesiminin özelde bu görüşmeye genelde Kürt Soru’nuna ve onun nasıl çözülmesi gerektiğine ilişkin bakışını özetlemektedir. Ve bu bakış, iktidarın mevcut siyasetsizliğinden zerre farklı değildir ve onun gibi halklara vereceği en ufak bir şey yoktur. Bu kafa ile muhalefet altılı değil atmış altılı bir masa da kursa da fark etmez. Ki sadece Kürt halkı tarafından değil toplumun geneli tarafından böyle anlaşıldığı için mevcut kriz ortamında bile iktidar bırakın oylarını korumayı belli bir oranda bile olsa oylarını artırmayı başarmakta, muhalefet ise bir türlü istediği desteği toplumdan alamamaktadır. 

Muhalefetin bu açmazını çok iyi gören iktidar ise aslında bu görüşmeye ilişkin neredeyse tamamen suskundur. Her zamanki fırsatçılığı ve pragmatistliği ile susarak bir yandan milliyetçi ırkçı kesimlerin hassasiyetlerini kaşımamaktadır ama aynı zamanda kendi suskunluğunda muhalefetin yaptığı açıklamaları ile de dolaylı olarak Kürtlere “işte muhalefetin hali bu” mesajını vermektedir.  Daha alt düzeyden verdiği ve gerektiğinde yalanlayabileceği “yeni bir çözüm süreci başlayabilir” gibi çeşitli açıklamalar ile de bu görüşme etrafında bir gizem yaratarak yine Kürt halkının oylarını almanın hesaplarını yapmaktadır. Ama iktidar bloğu açısından asıl önemli nokta, bu görüşmenin iktidar içi güç mücadelesinde nereye oturduğudur. İktidara yakın kimi kesimlerden yükselen sesler, bu konuda iktidarın içinde de suların çok da durgun olmadığını göstermektedir. “Bunu AKP kanadının kendisinin mi gerçekleştirdiği yoksa MHP-Ergenekon kanadının stratejisinin bir parçası olarak mı gerçekleştirdiği” sorusunun soralım ve ötesini şimdilik başka yazılara bırakalım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.