Cem Yılmaz gerçekten bitmiş mi?

Toplum/Yaşam Haberleri —

Cem Yılmaz

Cem Yılmaz

  • Olay örgüsü zayıf olduğu kadar, alışageldiğimiz taklitler ve canlandırmalar yetersiz. Diyalojik yapı nedendir bilinmez çökmüş durumda. Karakterler birbirinden ayrı skeçlerde yaşayan ve diğerinden uzak duran bireysel öznelere dönmüş. Cem Yılmaz’da görmeye alıştığımız birbiri içine geçen o katmanlı atmosferin esamesi yok.
  • Cem Yılmaz’ın bitmesi, yok olması, mahvolması bana sorarsanız pek öyle gerçekçi bir tespit değil. Cem Yılmaz bu değişime ayak uydurabilir ya da bildiği yoldan ilerleyip eski kitlesiyle nostalji yapabilir. İkisine de hakkı var. Çünkü bu coğrafyanın mizahının ona epey borcu var. 

BİLGE AKSU

2000’lerin başında ben henüz liseye başlamışken, yeni yeni duymaya başladığımız bir isimdi Cem Yılmaz. Tabii o dönemde ne internet ne sosyal medya bulunduğundan, kendi çevrenizde oluşturduğunuz bir bulutta bu isim yankılandıysa az çok şanslı sayılırdınız. Televizyonda görünmez, gösterisinden haberin olmaz, yolda karşılaşmak desen mümkün değil. Dijital olmayan bir çağın karın ağrıları işte. Bense yine o yıllarda çok yeni türeyen internet kafelerde fark ettim kendisini. Şimdiki halimin 7-8 katı meraklı bir birey olduğumdan, elalemin yarım saatliğine açtırdığım bilgisayarında ne bulursam tıklayıp bakıyordum. 

Bir Tat Bir Doku, esasında 1995 ve sonrasında uzun süre sahnelenmiş bir gösteriydi. 2000 yılındaki ‘Millennium’ gösterisiyle birleştirilip piyasaya sürüldüğünde artık Cem Yılmaz yalnızca seçkin bir izleyici kitlesiyle yetinmemeye başlayacağını göstermişti. Benim için öylesine şaşırtıcı yapımlardı ki bunlar, üç beş kere izleyip gösterilerin can alıcı kısımlarını yurttaki meraksız arkadaşlarıma olduğu gibi aktarırdım. Hatta Yılmaz’ın jest ve mimiklerini de istemsizce kullandığım için beni büyük bir tiyatro yeteneğine sahip zannettiler bir süre.

Yıllar boyu Cem Yılmaz’ın Türkiye’de neleri başardığı üzerine konuştuk durduk. Çoğu kişinin hem fikir olduğu şey, onun mizaha yaklaşımının devrimsel bir nitelik taşıdığı şeklindeydi. Öncesinde tiyatro geleneğinden gelen hiciv ustalarının, popüler kültüre angaje edilmiş ağır tiyatral denemeleri de çoğumuz için bir beğeni objesiydi. Uygur ailesi, Levent Kırca ve ekibi, Yılmaz Erdoğan ve tayfası, yine yetmişli yıllardan fırlayıp gelmiş çeşitli yeşilçam emeklileri, televizyonlarda politik dozu yüksek fakat mizahi dozu ortalama düzeye tekabül eden skeçlerle karşımıza çıkıp durdu. Elbette bunların hiçbiri, Cem Yılmaz’ın elini attığı Stand-up alanına dahil değildi ve değerlendirme yapılırken aynı kefeye koymak anlamsız bir çaba olur. Fakat işin teknik boyutunu bir kenara bırakıp, mizahın gündelik yaşama angaje edilmesinden bahsedecek olursak, Cem Yılmaz’a çok büyük bir parantez açmamız gerekir.

Cem Yılmaz yılları

Bir Tat Bir Doku’da yepyeni bir anlayışla karşılaşan seyirci, daha sonraki Cem Yılmaz gösterilerinde her ne kadar ilk şaşkınlığı yaşamadıysa da, yeni konuların önlerine getirilmesinden epeyce tatmin oldu. 2007 çıkışlı gösterinin büyük kısmını kapsayan askerlik anıları ya da kadın-erkek ilişkileri, yıllar sonra dahi arkadaş sohbetlerinde alıntılar yapılarak ya da bir şeyler atıştırırken arkada dönsün diye Youtube’dan açılarak yaşamaya devam etti. 2013 yılında yayınlanan fundamentals alt başlıklı gösteri ise bana göre Cem Yılmaz’ın tarzının zirvesiydi. Kimileri bunu 2007’deki gösteriye göre daha zayıf buldu. Bana göre bunun en büyük sebebi, Yılmaz’ın artık olgun bir tavır ve üslupla sahnede boy gösterip, odağı kendi üzerinden alarak hikayelere kaydırmasıydı. Çünkü malum olduğu üzere, genç Cem Yılmaz, seyirciyle diyaloğu üst düzeyde tutan ve çoğunlukla o anda ortaya çıkan gollük fırsatları değerlendirmeyi bir vazife gören yaklaşımıyla kendini sevdirmişti. Zaman zaman eleştirilere de konu olan bu tavrını yumuşatmaya başladığının bir belirtisiydi 2013 gösterisi. Yemek kültürü, İngilizce’yle olan maceralarımız, yurtdışında yaşanan kültür çatışmaları ve en önemlisi, yeni teknolojinin hayatımıza getirdikleri, bu gösterinin ana eksenini oluşturmuştu. Özellikle 2007-2013 arası dönemde devreye giren akıllı telefon ve web 2.0 teknolojileri Cem Yılmaz’ın o gösterisine epey kaynak sağlamıştı.

Hayal kırıklığı mı?

Gelelim son gösteriye. Malum, bu kez yayın Netflix’te. Bu hem herkesin hızlıca tüketebilmesi demek hem de Yılmaz’ın evrensel bir boyuta taşınma ihtimali demek. 31 Aralık gecesinden itibaren, büyük bir merakla izleyen hemen herkes yorumlarını da esirgemedi haliyle. İlk bakışta görülen büyük bir hayal kırıklığı. Hatta işi abartıp ‘mimik oynamadı’ tarzı ekşisözlük jargonlu yaklaşım sergileyenler de oldu. Bilindiği gibi, ekşisözlük kültür dünyasının en üst düzey gurmelerinin birbiriyle yarıştığı bir yer! Herhangi bir eseri eleştirmek değil gömmek gerekiyor orada var olabilmek için… Bu tarzda ‘en çok ben beğenmedim’ çıkışlarını bir kenara bırakırsak, geri kalanlar gösteri hakkında ikiye bölündü. Hemfikir olunan tek şey, yeni şovun eskilere oranla daha ortalama düzeyde olduğuydu. 

Bunlara biz yıllar önce gülmüştük

Kimisi dedi ki, Cem Yılmaz kendi esprilerini değil, sağdan soldan derlediği kamuya mal olmuş esprileri kullandı. Bu bir kere doğru. Umut Sarıkaya’nın yıllardır üzerinde durduğu ‘zengin hastalıkları’ temalı şakalar örneğin. Bunlara biz yıllar önce gülmüştük. Ama bu Yılmaz’ın ilk vukuatı değil. 2013 yılındaki gösteride de benzer tespitler yapılmıştı. Yine Umut Sarıkaya’dan ya da ABD’li stand-up’çılardan alınmış şakalarla karşılaştığımızı o zamanlar belirtmiştik çoğumuz. Fakat o gösteride bundan farklı olarak, serpiştirilmiş alıntılar haricinde akıp giden bir olay örgüsü de mevcuttu. Giriş gelişme ve sonuç gibi bir yere indirgemiyorum elbette. Ama gösterinin ilk kısmında ufak dozlarla başlayan absürtleşmeler, gösteri ilerledikçe akışın çoğunu kaplıyor ve Cem Yılmaz’ın kurmayı çok sevdiği o diyalojik atmosferin içine bizi çekiveriyordu. Bir anda kendimizi, yurtdışında alışveriş yaparken torbaları mağazaya emanet etmeye çalışan teyzenin yanında buluyor, ardından masaya yemek sipariş etmeye çalışan hevesli Boğaziçi’li genci izlerken kahkahalara boğuluyorduk. Cem Yılmaz, eskiden beri en iyi yaptığı şeyi, taklidi öylesine iyi yapıyordu ki bu çok sesli ve karakterli ortamda bir şenlik havasında eğleniyorduk.

Esamesi yok

Son gösterideki en büyük eksiklik bu. Olay örgüsü zayıf olduğu kadar, alışageldiğimiz taklitler ve canlandırmalar da yetersiz. Yine de sağa sola bakınca Nasreddin Hoca’yı, Rahmi Koç’u, Nusret’i görüyoruz ama birbirleriyle asla kavuşmuyorlar. Diyalojik yapı nedendir bilinmez çökmüş durumda. Karakterler birbirinden ayrı skeçlerde yaşayan ve diğerinden uzak duran bireysel öznelere dönmüş. Cem Yılmaz’da görmeye alıştığımız birbiri içine geçen o katmanlı atmosferin esamesi yok. Her hikaye ve karakter yalnızca kendi misyonunu üstlenip geri çekiliyor. Ardından da ortaya büyük bir boşluk bırakıyorlar.

Mizah kültüründe bir değişimin yanıbaşında olduğumuz aşikar. Cem Yılmaz nasıl ki 20 küsur yıl önce, kendi kuşağının mizah anlayışını yerleştirip dimağlarımızda önemli izler bıraktıysa, bugün aynı şeye maruz kalıyor. İnternetin, Twitter’ın, TikTok’un tabandan yukarıya hareket yönlü akımları karşısında onun bildiği yöntemler artık işe yaramıyor gibi. Çünkü günümüz diyalojisi, Richard Dawkins’in ‘Memetik Evrim’ kavramıyla açıkladığı bir yöntem üzerinden kuruluyor. İbrahim Tatlıses ve kızının bir programda aralarında geçen diyalog (Eşarbını Yan Bağlama), daha ertesi gün mizahi bir objeye dönüşmüş halde karşımıza çıkıyor. Bununla da kalmayıp, kendi nesnesi üzerinden yeni üretimler de yaparak anında çeşitleniyor, şekilleniyor ve katmanlaşıyor. Bizim artık gülmeyi beklemek gibi bir zorunluluğumuz yok.

Değişime ayak uydurabilecek mi?

Cem Yılmaz’ın bitmesi, yok olması, mahvolması bana sorarsanız pek öyle gerçekçi bir tespit değil. Biz artık bir devrimin eşiğindeyiz en fazla. Günümüz popüler kültürü, artık mizahi unsurun bir bütün halinde önüne gelmesini beklemiyor. Halihazırda üzerinde durulmuş, oynanmış, bozulmuş ve yapısöküme uğramış biçimde onunla karşılaşmak istiyor. Son dönemin en beğenilen isminin Feyyaz Yiğit olması da bundan kaynaklı. Cem Yılmaz bu değişime ayak uydurabilir ya da bildiği yoldan ilerleyip eski kitlesiyle nostalji yapabilir. İkisine de hakkı var. Çünkü bu coğrafyanın mizahının ona epey borcu var. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.