Çoklu evren teorisi test edilme yolunda

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Bilim insanları, hiçbir deneye konu edilemeyeceği düşünülen çoklu evren oluşumu konusunda ipuçları bulmak için yeni bir deney tasarladı. Deney şimdiden bilim dünyasında büyük heyecan yaratmış durumda.

İçinde bulunduğumuz evrenin, uzaydaki birçok evrenden sadece biri olduğu düşüncesi, bilim dünyasındaki en heyecan verici, en ilginç fikirlerinden biridir. Her ne kadar bu fikir, son derece sağlam bilimsel öngörüler ve eğitilmiş aklın varsayımlarına dayansa da hiçbir deneye konu olamaması açısından bilimselliğin temel kriterleriyle sınanamayacak bir konumda.

İngiltere’deki Cambridgde Üniversitesinden bir grup bilim insanı, büyük patlama sırasında birden fazla evrenin oluşmasının kozmik mikrodalga arkaplan ışımasında izler bırakabileceğinden hareket ederek bir deney hazırladı.

Çoklu evrenin izleri

Bu deneyde araştırmacılar potasyum atomlarını, küçük kabarcıkların kendiliğinden oluşması gereken aşırı düşük sıcaklıklara kadar soğutacak. Bu kabarcıkları inceleyecek uzmanlar, kabarcıklar arasındaki çarpışmaları evrenin ilk oluşum anındaki teorik çarpışmalarla kıyaslayıp bu durumun nasıl izler bırakmış olabileceğini araştıracak.

Kozmik arkaplan ışımasındaki umut verici işaretler

1980'lerde fizikçiler Andrei Linde ve Alan Guth, kozmik mikrodalga arka plan ışıması olarak bilinen büyük patlama sonrası ışımanın açıklanamayacak kadar tekdüze olduğunu gösteren gözlemleri anlamlandırmaya çalışmasıyla çoklu evren teorisini şekillendirdi. Linde ve Guth, Büyük Patlama sırasında bebek evrenler birbirine çok yakın bir noktadayken birbirleriyle çarpışmış olabileceğini ve bu çarpışmaların kanıtlarının gözlemlenebileceğini de ifade etmişlerdi.

Bilim insanları bu kanıtlar için bakılacak ilk yer olarak kozmik mikrodalga arkaplan ışımasını belirledi.

2011 yılında yapılan bir bilimsel çalışma, çoklu evren oluşumunun kozmik arkaplan ışımasında dairesel izler bırakması gerektiğini gösterdi. Bu ışıma konusundaki kayıtları incelemek için bir alogaritma oluşturan bilim insanları umut verici verilere ulaştı. Gökyüzünün tüm bölümlerinde gözlemlenen izler teorik olarak ortaya konan çarpışma izleriyle uyumluydu.

Evrenler birbirleriyle çarpışmamış da olabilir

Cambridge Üniversitesinde hazırlanan yeni deneyde önümüzdeki yıl evrenin ilk oluşumundaki koşullara benzer kabarcıkların gözlemlenebilmesi bekleniyor. Eğer bu gerçekleşirse bilim insanları, kozmik arka plan ışımalarında nasıl izleri aramaları gerektiği konusunda ciddi ipuçları elde edebilir.

Ancak deney çoklu evrenlerin birbiriyle çarpışmadıklarını da gösterebilir. Bu veri evrenin oluşumunun ilk anlarında neler yaşandığı konusundaki bilgilerimizin güncellenmesini sağlayacaktır.

 

*****

Çoklu evren teorisi nedir?

Çoklu evren teorisi, yüz milyarlarca galaksisi ve neredeyse sayısız yıldızıyla on milyarlarca ışık yılına yayılan evrenimizin tek evren olmayabileceğini öne sürüyor.

Paralel evrenlerle, çoklu evrenler birbirinden ayrı teoriler. Çoklu evren fikri, Büyük Patlama sırasında sonsuz sayıda evren oluşabileceği düşüncesine dayanıyor.

Bu teori evrenimiz çok gençken, henüz bir saniyeden daha az bir yaştayken meydana gelen varsayımsal bir olayı tanımlar. Teoriye göre, inanılmaz derecede kısa bir süre içinde evren hızlı bir genişleme sürecine girmiş ve "şişerek" önceki boyutundan çok daha büyük bir hale gelmiştir. Bu sırada çok sayıda evren oluşmuş ve kendine özgü ya da benzeri fizik kurallarıyla varlığa geçmiş olabilir.

Yaşam çoklu evreni işaret ediyor

Çoklu evren için en büyük kanıt, yaşamın, özellikle de kozmolojik gözlemler yapabilen akıllı yaşamın var olmasıdır. Bilim insanları evrenimizin bazı yönlerinin yaşamı desteklemek için özel ve önemli göründüğünü, örneğin yıldızların uzun ömürlü olması, karbon bolluğu, fotosentez için ışık mevcudiyeti ve karmaşık çekirdeklerin kararlılığı gibi özelliklerin buna işaret ettiğini söylüyor. Çoklu evren teorisi, evrenin yaşam için iyi ayarlanmış özelliklere sahip olarak oluşmuş olmasından farklı olarak, çok sayıda evren arasında yaşam için uygun koşullara sahip olan nadir bir evren olarak tanımlanmasını ortaya çıkarıyor. Bu da birçok bilim insanı için daha ikna edici bir düşünce.

Gözlemlenebilir evrenin ötesinde ne var?

Gözlemlenebilir Evrenin sınırına baktığımızda, en eski zamanlardan - Kozmik Mikrodalga Arkaplanından - yayılan ışık ışınlarının gökyüzünde belirli desenler oluşturduğunu görürüz. Bu desenler yalnızca Evren'in doğduğu yoğunluk ve sıcaklık dalgalanmalarının yanı sıra Evren'in madde ve enerji bileşimini değil, aynı zamanda uzayın geometrisini de ortaya koymaktadır.

Buradan uzayın pozitif kavisli (küre gibi) ya da negatif kavisli (eyer gibi) olmadığı, aksine uzaysal olarak düz olduğu sonucuna varabiliriz ki bu da gözlemlenemeyen Evren'in muhtemelen erişebildiğimiz kısmın çok ötesine uzandığını gösterir. Asla kendi üzerine kıvrılmaz, asla tekrar etmez ve içinde boşluklar yoktur. Eğer kavisli ise, görebildiğimiz kısmından yüzlerce kat daha büyük bir çapa sahiptir.

Bilim insanları bu gizeme en mantıklı açıklamayı aynı kaynaktan doğmuş sonsuz sayıda evrenin varlığıyla yapmaya çalışıyor. Birçok kez tekrarladığımız gibi, bunu kanıtlamak hiçbir zaman mümkün olamayabilir.

 

*****

Bennu göktaşından alınan örnekler yaşamın temel bileşenlerini içeriyor

Bennu göktaşından toplanan ve geçtiğimiz ay Dünya’ya getirilen örnekler üzerindeki ilk incelemeler tamamlandı. Sonuçlar göktaşının yaşam için gerekli olan temel bileşenleri içerdiğini gösteriyor.

NASA'nın OSIRIS-Rex misyonunun şefi Arizona Üniversitesi'nden Dante Lauretta yaptığı açıklamada, 4,5 milyar yaşındaki göktaşından Dünya’ya getirilen örnekleri değerlendirdi. Lauretta, " Bennu'nun toz ve küçük kayaları içinde korunan antik sırlara bakarken, bize güneş sistemimizin kökenleri hakkında derin bilgiler sunan bir zaman kapsülünün kilidini açıyoruz" dedi. Lauretta örneklerde karbon açısından zengin materyallerin bol miktarda bulunduğunu ve göktaşının aynı zamanda ciddi miktarda su içerdiğini belirtti.

OSIRIS-REx'in amacı Bennu'dan yaklaşık 60 gram malzeme toplayarak araştırmacıların milyarlarca yıl önce oluşmuş ve daha sonra Dünya'ya çarpan meteorlarda olduğu gibi ısı veya su ile değişime uğramamış uzay kayalarını incelemelerine olanak sağlamaktı.

Bennu’da bol miktarda su bulunması, Dünya’mıza suyun göktaşlarıyla geldiği yönündeki savı destekleyecek nitelikte.

 

*****

İlk insanlar 2 milyon yıl önce Etiyopya yaylalarında yaşıyordu

Etiyopya'da bulunan bir çocuk çene kemiği, Homo erectus’un bundan 2 milyon yıl önce yüksek rakımlı bölgelere yerleştiğini gösteriyor

İtalyan bilim insanları 1981 yılında Etiyopya yaylalarındaki Garba IV adlı bir alanda keşfedilen bir bebeğin alt çene kemiğini yeniden inceledi.

Çene kemiği daha önce, kendi türümüz Homo sapiens'i ve artık soyu tükenmiş birkaç grubu içeren Homo cinsinin erken bir üyesi olarak tanımlanmıştı. Ancak, türü kesin olarak tanımlamak mümkün değildi. İtalyan ekip çene kemiğinin Homo erectuslara ait olduğunu kesin bir şekilde tespit etti.

2 milyon yaşındaki insansı

Bu bulgu büyük önem taşıyor çünkü Homo erectusların da dahil olduğu ilk insansıların daha çetin doğa koşullarının hüküm sürdüğü yüksek rakımlı bölgelerde evrimleştiği ve daha karmaşık ilişkilere sahip sosyal gruplar oluşturduğu düşünülüyor. Garba IV de bunun en önemli kanıtlarından biri olabilir.  

İtalyan ekip 2021'de yayınlanan bir önceki çalışmada da Garba IV bölgesinin tarihini yeniden belirlemişti. Araştırmacılar, kemiğin bulunduğu alandaki toprak katlamlarında Dünya'nın manyetik alanındaki geçmiş değişimlerin izlerini buldu ve bu izler başka yerlerdeki benzer kayıtlarla eşleştirilebildi. Buna dayanarak, Küçük Garba'nın 2 milyon yaşında olduğu sonucuna varıldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.