Çöküşün gölgesinde doğan yeni bilinç
Forum Haberleri —

foto:freepik
- Gençler, hayata sol ya da sağ pencereden bakmayı bırakıp evin dışına çıktı. Onlar, dijital çağın sınırları içinde doğmuş ilk bilinç türü. Otoritenin ontolojik temelini sorguluyorlar.
GÜRSEL KARAASLAN
Uzun zamandır “Günümüzün gençleri solcu veya sağcı değil, bildiğini okuyor” deniliyor. Yüzeysel bakıldığında bu, apolitik bir başıboşluk ya da bireysel bir umursamazlık gibi durabilir. Oysa derine indikçe bambaşka bir gerçek ortaya çıkıyor. Yeni nesil, yalnızca zamanı geçmiş ideolojileri terk etmekle kalmayıp umut üretmeyen ideolojilerin üzerinde yükseldiği dünya tasavvurunu bütünüyle geride bırakıyor.
Solun ve sağın kavgası modernitenin çocuğudur fakat bugünün gençleri modern olmayan bir çağda, hatta belki post-modernliği bile aşan bir arafta yaşıyor. Bu yüzden onların davranışları, eski kavramlarla açıklanamayan yeni bir bilinç biçiminin işaretlerini taşıyor. Gençler, solun ütopyasına da sağın kutsalına da aynı mesafede duruyor, çünkü bu iki yapı da gerçekliği açıklamakta artık yetersiz. Asıl çarpıcı olan şu: Yeni kuşak, 'doğru'yu bir değer olarak değil, bir araç olarak görüyor; 'gerçeklik' ise artık tartışma konusu. Görüşler değiştiği için değil, gerçekliğin kendisi parçalandığı için böyledir. Dijital evrende herkesin kendi gerçekliği var; ortak zemin kırılmış, bilgi tek bir kaynaktan değil, binlerce kaynaktan akıyor. Bu da genci, hakikati merkezden değil de kendi dünyasında inşa etmeye zorluyor. Eskinin dünyası merkeziydi; bugünün gençliği ise çekirdek değil, ağ yapılı bir bilinç taşıyor.
Reddedilen politika değil
Gençlerin politikayı reddettiği sanılıyor. Oysa politikayı değil, siyasetin içerik ve biçimini reddediyorlar. Otoriteye güvenmiyorlar, çünkü otorite tek merkezli olduğu çağını kaybetti. Mutlak doğrulara inanmıyorlar, çünkü her doğrunun algoritmik bir karşı kanıtı var. Kişi aramıyorlar, çünkü kişilik artık bir ekosistem işi. Yeni nesil, siyasetin eskiden bir 'cemaat', şimdi ise bir 'altyapı' meselesi olduğunun farkında. Değerler değil, veri akışı; kişiler değil, ağ örgütlenmesi belirleyici. Belki de bu yüzden onlara solcu veya sağcı demek, bir kuşu balık sınıfına sokmaya çalışmak gibi anlamsız kalıyor.
Kendi düzenini kuruyor
Gençlerin kendi dünyalarını kurduğu söyleniyor. Bu bir metafor değil, psikolojik ve sosyolojik bir gerçeklik. Bugünün genç bireyi şu üç şeyle büyüyor:
* Sınırsız bilgi; bilinç, tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok veriyle baş başa kalmadı.
* Görece ifade özgürlüğü; herkes konuşuyor ve duyulabiliyor.
* Süreksiz kimlikler; 'olmak’ yerine ‘oluş halinde kalmak’ hali.
Bu üçlü, tarihsel olarak benzersiz bir bilinç türü yaratıyor. Bu bilinç, kendini dış dünyanın değil, iç dünyanın merkezine yerleştiriyor. Dış dünyanın düzeni çöktüğü için genç kendi düzenini kuruyor, çünkü başka türlü var olamıyor.
Artık organik şüphe var
Yeni nesil, tarihin ilk “sürekli sorgulayan” neslidir. Geçmiş kuşaklar sorgulamayı öğreniyordu ama bugünkü gençler, sorgulamayı doğuştan biliyor. Bu, iletişim çağının biyolojiyi bile değiştirdiğini gösteren bir şey. Sorgu refleksi, artık içgüdüseldir. Bu nedenle siyasi, akademik, kültürel, ahlaki otorite figürleri, karşılarında geleneksel bir itaat değil, organik bir şüphe buluyor. Gençler, otoritenin ontolojik temelini sorguluyor. Bu çok daha köklü bir kırılmadır.
Kendi evrenlerini kuruyorlar
Bugünün gençleri, kendi evrenlerini kuruyor. Bireyin artık kendi medyası, ekonomisi, topluluğu, bilgi filtreleriyle öğretisi var. Böyle bir bireyi sol veya sağ skalasına yerleştirmek, teknolojiyi taş devri kavramlarıyla açıklamak kadar anlamsızdır. Sorunun kendisi bile eski dünyanın sorusu. Sağlıklı veya sağlıksız mı ayrımı bile modern bir kategorizasyon ve pozitivizmin ürettigi algı yanılsamasıdır. Bu değişim, ne iyi ne de kötüdür; zorunludur.
Çöküşten çok dönüşümdür
Çağın koşulları başka tür bir bilinç yaratamazdı. Bireysel evrenlerin çoğalması toplumsal uyumu zayıflatabilir, hakikat parçalanabilir ve bu bir kaos olabilir. Aynı zamanda yaratıcılık patlaması yaşanabilir, bilgi tekelleri yıkılabilir, insanlık yeni bir bilinç seviyesine geçebilir ve belki de kaybettiği vicdanı/ahlakı demokratik normlarla yeniden yaratabilir. Bu dönüşüm, bir çöküşten çok bir dönüşümdür.
Eski dünyanın diline sığmıyor
Artık şunu kabul etmek gerekiyor; gençler, hayata sol ya da sağ pencereden bakmayı bırakıp evin dışına çıktı. Pencere kavramının kendisi bile onlara ait değil. Yeni neslin gerçeği, eski dünyanın diline sığmıyor. Onlar, dijital çağın sınırları içinde doğmuş ilk bilinç türü. Belki de asıl sorulması gereken şunlardır; biz, onların kurduğu bu yeni evrenin dilini öğrenmeye hazır mıyız yoksa hâlâ eski dünyanın kelimeleriyle yeni dünyanın gerçekliğini yorumlayıp kendimizce açıklamaya çalışan nostaljik gölgeler miyiz? Eski dünyanın insanları yeni dünyanın doğan bilincine uyum sağlayabilecek mi yoksa hâlâ çökmüş çağla’ın kavramlarıyla geleceğin mimarlarını anlamaya çalışan bir gölge mi olacağız? Bilmeliyiz ki; yeni nesil dünyayı değiştirmiyor, dünya değişirken yeni nesil üretiyor. Bu yeni durum, siyaset felsefesinde tamamen yeni bir seviyeye işaret ediyor. Birey, kendi evrenin yaratıcısı oluyor. Dolayısıyla genç kuşağı anlamak, eski kavramları kullanarak yeni bir gezegeni dünyanın atlasıyla çizmek gibidir. Daha da önemlisi, bu kuşak anlaşılılmadıkça politik yolculukta bir arpa boyu yol alınmayacağıdır.







