Çürüme
Forum Haberleri —
- Çürüme devletin tüm yapılanmasında başlamış, ur gibi büyümüş ve ölümünü bekliyor. "İktidar bozar, mutlak iktidar mutlak bozar" deyimi AKP iktidarı için geçerli olsa gerek. Tek dertleri bu kirlenmiş yapılarıyla iktidarda kalma çabasıdır. Topluma verecekleri hiç bir söz kalmamıştır.
RUŞEN TUTKU
Ulus- devlet yapılanmasında toplumla ilişkilenmede dikey bir yönetim tarzı şekillenmişti. Bürokratik yapılanma kendi başına halklar ve devlet arasında bir duvar görevini görüyor. Böyle katı bir yaklaşımın dışlayıcı olduğu günümüz dünyasında daha iyi anlaşılıyor. Temsili demokrasi modeli gerçek anlamda toplumların duygu ve düşüncelerini ifade etmiyor. Bir kaç yılda bir sandıkla topluma gidip demokrasi oyunu sahnelendiği açık. Ulus- devlet toplumsal değerleri önemsemediği için toplumların duygu ve düşüncelerini kendisi şekillendirmek istiyor. Toplumu bölüp parçalayarak yönetmeyi esas alıyor. Tek dertleri iktidar mekanizmasını hep devrede tutmaya yöneliktir. Amaç toplumları denetim altına alarak biçimlendirme tutumudur. Bu nedenle katılımcı demokrasiden korkuyor, toplum iradesini reddediyor. Kendini esas alma, bildiklerini dayatma duygusu toplumlara "siz bilmiyorsunuz, ancak yönetilirsiniz" anlayışından kaynaklanıyor. Kendini esas almanın zamanla çürümeye neden olduğu kapitalist modernite ilişkilenmesinde açıkça yaşanıyor. Gelişen kriz ve buhranlar bunun sonucu.
Çürüme yukarıdan, yani tepeden başlayınca zamanla siyaset kirlenir, dil ezoplaşır ve devlet mafyavari ilişki ağını geliştirir. Eğer bir yerde kutsallıklar araçsallaştırılıyorsa orada yozlaşma, kirli ilişkiler, çıkara dayalı siyasetin devrede olduğu kesin. Oysa doğru olan toplumların değer yargılarına devlet karışmayacak, toplumun kendisi inandığı biçimiyle geliştirip yaşatacaktır.
Avrupa genel anlamda ulus- devlet anlayışının katı, tekçiliği her şart altında dayatma mantığından kısmen sıyrıldı. Kısmen de olsa toplumların kültürlerini yaşamasına ön ayak oldu. Liberal ideoloji çerçevesinde bir değişimi sağladı. Bu gelişme elbette demokratik ulus, demokratik toplum ve tam radikal demokrasi mekanizmasını sağlayamadı. Bu nedenle kapitalizm kendi içinde yaşadığı krizi aşamıyor. Toplumsal gerçekliğin akışkanlığını anlamayan ve kendini çağın ruhuna göre dönüştürmeyen yapılanmalar çürümeye ve yozlaşmaya mahkumdur. Avrupa yaşam tarzı doğal toplum değerlerinden ciddi anlamda kopmuş, savrulmuş, derin ahlaki yozlaşmayı yaşamaktadır. İlişkilenmelerde yabancılaşma ve her bireyin içe gömülme durumundan söz edilebilinir.
Ortadoğu tutuculuğu, kutsal bildiklerine sarılma, kör ve sağır bir şekilde devam ediyor. Ulus- devlet cellatlığı halen toplumları inkar etmede acımasız. Kim başa geldiğinde, iktidar kılıcına sarıldığında tanrının yerdeki mutlak gücü oluyor. Çürüyen bu yönetim tarzı toplumlara vaat edebilecek hiç bir yenilikçi sözleri yok, olamaz. Kadın zaten iradesizleştirilmiş ve her yönüyle görünmeyecek şekilde hayatın dışına atılmıştır. Toplumun yarısı bu şekilde tarihin akışkanlığından koparılmıştır.
Ortadoğu ülkelerinin en ucubesi haline gelen ülkelerden birinin de Türkiye olduğu herhalde tartışmasız. "İslami iktidar" yönetiminde tam anlamıyla bir kimlik bunalımını yaşanıyor. İstedikleri toplum modelini bazen açık ve bazen de söylemlerini muğlaklaştırarak dillendiriyorlar. Şeriat düşü ile laik cumhuriyet arasında sıkışan zihniyet, çürümüşlüğün en rezil halini yaşıyor. Böyle bir ortamda yaşanan siyasi ve ekonomik kriz çıkmazlarını derinleştiriyor. İktidarlarını sürdürmek için özgür Kürt ve Kürdistan için direnenlere karşı tüm güçleriyle savaşıyorlar. Yıllardır dayattıkları ahlak dışı savaş, iktidarı her türlü çirkin yöntemlere bulaştırmıştır. Beyinlerinin kirli hücreleri yeniye tamamen kapanmış, yozlaşan tarikatlardan tutalım ihanet çizgisiyle ortaklaşmaya kadar her türlü yöntem anlayışını sergiliyorlar. Bazen dikleşen ve bazen silikleşen bir siyasetle kendilerini deniyorlar. Türk toplumu devletin "kutsallığı" girdabında tam bir çürümüşlüğü yaşıyor. Topum ilişkileri gerginleşmiş, aile içi şiddet artmış, kadın ve çocuk katliamları katlanmıştır. Neredeyse her köşe başına bir mafya örgütlemesi dadanmış, eroin ve fuhuş ile toplumsal ahlak tamamen dejenere edilmiştir. Bunaltıcı yaşam akıl sağlığını bozma nedeni olunca tam bir cinnet hali yaşanmaya sebep oluyor.
Mevcut AKP ve MHP iktidarı her fırsatta toplumun değer yargılarına saldırıyor. Ulus- devlet tekçiliği halkların istem ve duygularının gerisinde kaldığı için başa bela bir yapıya dönmüş durumda. Bu nedenle durmadan inançlara, farklı düşünenlere, kendileri gibi yaşamayanlara cephe açıyor, bölüp parçalamak için devletin tüm imkanlarını kullanarak sindirmeye çalışıyor. Şimdi gelinen aşamada Erdoğan ve Bahçeli, her iki hasta beyin ile sağlıklı toplum, normalleşen ülke düşünü kurmak ham hayallik olur. İki hasta ruhtan bir sağlıklı, düşünen varlık çıkmayacağı kesin. Elleri kanlı, sınırları aşan işgalci zihniyet faşizmin şahlanışı olmalı ki, sivil alanlardan tutalım Kürt’ün dağlarına kadar önüne gelen her yeri bombalıyorlar. Bu saldırganlık halinin mevcut çürümüşlükleri saklama çabası olduğu biliniyor.
Çürüme devletin tüm yapılanmasında başlamış, ur gibi büyümüş ve ölümünü bekliyor. "İktidar bozar, mutlak iktidar mutlak bozar" deyimi AKP iktidarı için geçerli olsa gerek. Erdoğan ve Bahçeli ruh ikizi faşizan yöntemlerde ortaklaştı. Avazları çıktığı kadar bağırırken aslında saldırganlıkları zayıflıklarının göstergesi. Tek dertleri bu kirlenmiş yapılarıyla iktidarda kalma çabasıdır. Topluma verecekleri hiç bir söz kalmamış, siyasi ve ekonomik olarak iflaslıklarını kabullenmek istemiyorlar.
Türk iktidar çürümüşlüğü topluma da sirayet etmiştir. En son Narin cinayetinde ortaya çıkan yozlaşma devletin en küçük birimi olan ailenin de tam bir çürümüşlük içinde olduğunu gösteriyor. TC’nin bir zamanlar Kürt yurtseverlerine karşı tetikçi olara kulandığı Hizbullah, günümüzün Hüda Par’ı zaten bu köyü anlaşılan karargah gibi kullanıyor. Şeriat savunucusu bu sözde parti devlet tarafından kurgulanan ve en kirli işlerde kulanma aşamalarında sahneye çıkıyor. Anlaşılan bu parti aynı çürümüşlüğün çuvalı içerisinde. Tam bir mafya örgütlenmesi. Bir aile nasıl olur da kendi çocuğuna karşı bu kadar acımasız olabilir. Anlaşılan hiç bir ahlaki değer yargıları kalmamış. Aslında mevcut iktidar tam da böyle bir aile profilini yaratmak istiyor. Bu olayda şunu görmek mümkün. Kendine benzeştiren kitleler yaratılmış, suç ortaklığı çoğaltılmıştır.
Dolayısıyla ailenin nasıl çürüdüğü ya da çürütüldüğünden yola çıkarsak dahi bu faşist iktidarın toplumun sırtında nasıl bir kambur haline geldiğini görmek ve mutlaka toplumsal tedbirlerini alma ihtiyacanın elzem olduğunu bize anlatmış durumdadır.