Demokratik çoğulcu bir anayasa ancak yeni olabilir

Fuat Ali RIZA yazdı —

  • Yeniden tartışma gündemine gelse de görünen o ki mevcut AKP zihniyetiyle demokratik çoğulcu bir yeni anayasa yapılamaz. Mevcut meclis bileşimi gerçek bir yeni anayasa yapamaz. O halde ne yapmak lazım? 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, DEM Parti Heyeti’yle yaptığı son görüşmede “Türk-Kürt kardeşlik hukukunun yeniden düzenlenmesine ve bu temelde yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu” belirtti. Bunun üzerine Türkiye’de “Yeni Anayasa” tartışmaları yeniden alevlendi ve Tayyip Erdoğan, yeni anayasa üzerinde çalışmaları için “On kişilik bir komisyon görevlendirdiğini” açıkladı. Son olarak Devlet Bahçeli de bazı özelliklerini belirterek “Yeni bir anayasanın gerekli olduğunu” söyledi.

Kuşkusuz “Yeni anayasa” tartışmaları Türkiye gündemine yeni gelmiyor; geçmişten beri zaman zaman gündem yapılıp tartışılıyor. Fakat şimdiye kadar bu tür tartışmaların ötesinde somut bir adım atılabilmiş değil. Şimdi de Önder Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” temelinde oluşan yeni süreçte yeniden tartışma gündemine gelmiş bulunuyor. Belli ki süreç gereği bu tür tartışmalar artacak ve yoğunlaşacak. Nitekim en son AKP sözcüsü Ömer Çelik de söz konusu bu tartışmaya katıldı ve bilinen faşist tekçi nakaratı tekrarladı.

Elbette Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var, hem de çok acil olarak var. Bunu hiç kimse inkâr etmiyor. Çünkü 12 Eylül 1980 askeri darbesinden kalan ve tam bir yamalı bohçaya benzeyen bir sözde anayasa var ortada. Bu anayasa Türkiye gerçeğini ifade etmiyor, Türkiye gerçeği karşısında çok dar kalıyor ve bu anayasa ile Türkiye yönetilemiyor. Dahası mevcut AKP yönetimi de dahil hiç kimse bu anayasa hükümlerine uymak ve uygulamak da istemiyor. Yeni anayasa ihtiyacı işte bu temelde ortaya çıkıyor.

Açık ki buraya kadar ifade ettiklerimiz anlaşılırdır. Türkiye’nin acil bir yeni anayasaya ihtiyacı vardır. Peki bu anayasa nasıl olacaktır? Herhalde var olan anayasa gibi olmayacaktır. Eskisi gibi olsaydı, o zaman yenisine gerek kalmazdı. Yenisi çok acil bir ihtiyaç olduğuna göre, o halde eski anayasadan farklı ve gerçekten yeni bir anayasa olacaktır. Yeni bir anlayışı ve yeni ilkeleri içerecektir. Var olan anayasa Ömer Çelik’in ifade ettiği gibi faşist tekçi bir sözde anayasa olduğuna göre, yeni anayasa demokratik ve çoğulcu bir anayasa olacaktır. Çünkü ancak katılımcı demokrasiyi ve çoğulculuğu, anlayış ve ilke düzeyinde esas alan bir anayasa var olandan farklı ve yeni olabilir.

Bunun için de en başta 7 Kasım 1982 tarihinde sözde halk oyuna sunulmuş olan anayasanın “Türk vatanı ve milleti…” diye başlayan “Başlangıç” kısmının ortadan kaldırılması gerekir. Çünkü burada doğru olmayan bir “Türklük” tanımı vardır. Bu yanlış tanım, 66. Maddede “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” denerek daha açık bir şekilde ifade edilmektedir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde yaşayan ve vatandaş olan herkesin Türk olması gerekmez. Çünkü bu sınırlar için Ermeni, Rum, Çerkez, Kürt başka birçok halk yaşamaktadır. Diğer yandan, Türk insanı sadece Türkiye Cumhuriyeti ile sınırlandırılamaz; nitekim dünyada yüz milyonları bulan bir Türk varlığından söz edilmektedir. Eğer 66. maddeyi esas alırsak, o zaman bu Türklüğü inkâr etmiş oluruz.

Demek ki önce “Türk” tanımını açık yapmak ve de düzeltmek gerekiyor. Zira 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan meclisin adına “Türkiye” dendi. 29 Ekim 1923’de ilan edilen cumhuriyetin adında “Türkiye” yer aldı. 1924 anayasasından itibaren yavaş yavaş “Türk” denmeye başlandı. En son 1982 anayasasında ise “Türk” kavramı adeta devletle özdeşleştirildi. Oysa vatan toprak parçasıdır, millet insan topluluğudur, devlet ise bürokratik yönetimdir; dolayısıyla vatan, millet ve devleti aynılaştırmak doğru değildir.

Peki burada düzeltme nasıl olacak? Çok açık ki 1920’lerdeki zihniyet ve kavramlara dönülecek ve “Türkiye” ile “Türk” aynılaştırılmayacak. Vatan ve devlet “Türkiye” adıyla tanımlandığı gibi, millet de Türkiye adıyla tanımlanıp bir “Türkiye milleti”nin varlığı kabul edilecek. Bir üst millet veya ulus olarak “Türkiye ulusu” içinde Türk, Kürt ve başka alt ulusların da var olduğu çoğulculuk kabul edilecek. Bunun başka bir yolu ve doğru tanımı yoktur. Nitekim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da bu tanımı yapmış ve demokratik çözümü burada görmüştür. Türk milletinin doğru tanımlanması da ancak böyle olur. Nitekim tam yüzyıldır Kürt varlığını inkâr edebilmek için neredeyse Türk varlığı da çarpıtılmış ve inkâr edilir duruma düşülmüştür.

Bu çerçevede ele aldığımızda, kuşkusuz “Değiştirilmesi gündem bile yapılamaz” denen ilk üç maddeden 3’üncüsünde dil konusuna ekleme yapmak gerekir. “Dili Türkçedir” ibaresine, demokratik çoğulculuk gereği, “Diğer anadiller de kamuda kullanılır” maddesinin eklenmesi zorunludur. Elbette bu anadiller Türkiye Cumhuriyeti içinde var olan anadillerdir.

Kuşkusuz yeni bir anayasanın katılımcı demokrasi ve çoğulculuk anlayışı ve ilkeleri temelinde düzenlenmesi, var olanın veri olarak alınmaması gerekir. Bu çerçevede “Tam bir ifade ve örgütlenme özgürlüğü” temelinde bütün hak ve özgürlükleri içeren bir yapıda olması şarttır. Öyle “fakat, ama, ancak” gibi kelimelerle başlayan ek cümlelerle sözde verilmiş olan bir şeyi geri alan dil ve üsluptan tamamen uzak durmak gereklidir.

Elbette yeni demokratik anayasanın temel bir yapısı da “Farklılıklara dayalı eşitlik” ilkesine göre şekillenmek durumundadır. Bu temelde farklı bir cins olarak kadın gerçeğini esas alıp, kadın özgürlüğüne dayalı bir eşitliği öngörmesi demokratik olmasının özünü ifade eder. Kadını erkeğe eşitleyen değil, kadının kendi gerçeğiyle özgürce katılımını öngören bir eşitliği esas almalıdır.

Diğer önemli bir konu da mülkiyet ve ekonomik yaşamdır. Sadece bireysel özel mülkiyeti değil, ortak topluluk mülkiyetini de demokratik anlayışının bir gereği olarak esas almak durumundadır. Bu çerçevede ekonomik özerkliği bir sistem olarak içermesi gerekir.

Kuşkusuz idari yönetimi merkezi olmaktan çıkartıp, gelişkin demokratik yerel yönetimleri de esas alması önemlidir. Burada merkezi yönetimle yerel yönetimin dengeli uyumu demokratik yönetimin gerçekleşmesine hizmet eder. Ayrıca dünyanın çok sayıda ülkesinde var olduğu gibi, valilikle belediyenin birleştirilip bütünlüklü bir yerel yönetim haline getirilmesi ve bu yönetimin de atamayla değil, seçimle işbaşına gelip gitmesi büyük öneme sahiptir.

Elbette biz burada yeni bir anayasa hazırlamıyoruz. Fakat son derece içeriksiz olan ve adeta bir kör dövüşüne benzeyen mevcut anayasa tartışmalarına biraz içerik kazandırmayı da hedefliyoruz. Çünkü görünüşte sanki herkes var olandan memnun değil gibi. Ancak var olanı değiştirmeye dönük çok ciddi ve tutarlı bir yaklaşım ve tartışma da ortada görülmüyor. Böyle olunca, ortalık AKP sözcüsü Ömer Çelik gibi bir demogoga kalıyor. O da çıkmış basının karşısına, adeta herkesi ahmak yerine koyarcasına “Yeni anayasa tek vatan, tek dil, tek millet, tek devlet esasına göre şekillenecek” diyor.

Peki böyle olacaksa, o zaman yapılacak olana “Yeni anayasa” demeye ne gerek var? Zaten cunta başı Kenan Evren’in 1982 anayasası da bu esasa göre şekillenmemiş mi? Kenan Evren’in anayasasını biraz cilalayıp tekrar Türkiye toplumuna satmaya çalışmak, eşeği boyayıp sahibine satan Kayserili tüccarın yaptığına benzemiyor mu?

Yeniden tartışma gündemine gelse de görünen o ki mevcut AKP zihniyetiyle demokratik çoğulcu bir yeni anayasa yapılamaz. Mevcut meclis bileşimi gerçek bir yeni anayasa yapamaz. O halde ne yapmak lazım? Çok açık ki, bir yandan ciddi biçimde tartışarak demokratik çoğulcu bir yeni anayasanın anlayış ve ilkelerini açığa çıkartırken, diğer yandan da mücadele ederek yeni demokratik bir anayasa yapacak yeni bir meclis bileşimini ortaya çıkarmaya ihtiyaç var.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.