Ecevit’in anlayamadığını anlamak
Fuat Ali RIZA yazdı —
- 27 yıl önce Ecevit’in anlamakta zorlandığı şey, şimdi 27 yıl sonra herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyor. 27 yıl önce esas olarak İsrail zorlamasıyla geliştirilen komplocu saldırının önemli bir boyutunun da Türkiye’yi hedeflediği şimdi daha iyi görülüyor. Bunu görüp anlayabilmek için artık dahi olmak da gerekmiyor.
FUAT ALİ RIZA
Ekim ayı geldi ve merakla beklenen TBMM açılışı boykotlu gerçekleşti. CHP ve bazı sol partilerin boykot ettiği açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının attığı adımları sıralayarak sürece ilişkin “Umutlu” mesajlar verdi. Meclis Komisyonu’nun yaptığı çalışmaları överek, alınan öneriler temelinde Komisyon’un ikinci aşamayı geliştireceğini söyledi.
Oysa Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim tarihli Meclis açılış konuşmasında sadece MHP Lideri Devlet Bahçeli ile DEM Parti’ye teşekkür etmesi değil, daha açık ve somut mesajlar vermesi bekleniyordu. Çünkü Numan Kurtulmuş başkanlığındaki Meclis Komisyonu çalışmaları adeta umutları azaltan bir sonuç vermişti. Dahası Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş’un son konuşmaları, bir yandan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmeyi muğlaklaştırırken, diğer yandan “Örgüt tüm bileşenleriyle silahları tamamen bıraktıktan sonra meclis yasal gerekleri yerine getirecek” nakaratını yinelemesi ciddi bir tepkiye yol açmıştı.
Şimdi söz konusu açılış ve konuşmalar tartışılıyor. Kürt tarafı çok açık bir biçimde Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü istiyor ve sürecin ilerlemesinin buna bağlı olduğunu belirtiyor. Bu amaç temelinde geliştirilen demokratik eylemler ülke içinde ve dışında giderek daha çok yayılıyor. Kürtler, kendi özgürlüğünü ve Türkiye demokratikleşmesini Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünde görüyor.
Ekim ayı, aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneltilen 9 Ekim 1998 uluslararası komplosunun da 27’nci yıldönümü oluyor. Yani dört bir yandan delinerek bugün tamamen yıkılma noktasına gelmiş olan İmralı rehine sistemine giden uluslararası komplo saldırısının başladığı zaman. 9 Ekim tarihi itibariyle uluslararası komplo saldırısı 27’nci yılını dolduruyor ve Önder Apo tam 27 yıldır tarihin bu en vahşi saldırısına karşı tarihin en büyük direnişini yürütüyor.
Burada 27 yıl geriye dönüp 9 Ekim 1998 komplosunu hatırlayalım. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın baskısı sonucunda dönemin Suriye yönetimi Önder Abdullah Öcalan’dan “Suriye’yi terk etmesini” istedi. Kuşkusuz ABD’nin uyguladığı bu kararın ardında İngiltere ve İsrail yönetimleri de vardı. Bu karara karşı yeterince hazırlığı olmayan Önder Apo, bir süre ülke ile Avrupa arasında düşündüyse de 9 Ekim günü bir Suriye uçağı ile Yunanistan’a gitmeye karar verdi.
Aslında komplo bu çerçevede örgütlenmişti ve davet edildiği Yunanistan’a sokulmayarak geri dönmek zorunda kalacak olan Önder Apo’nun Akdeniz üzerinde vurularak imhası hedeflenmişti. Söz konusu bu imha planını, Rusya’ya gitmeyi öngörüp de Suriye’ye geri dönmeyen Önder Apo bozmuştu.
Bilindiği gibi, Önder Apo’nun Rusya’ya gidişi ardından amansız bir uluslararası saldırı geliştirildi. Hiç kuşkusuz bu boğucu saldırıyı örgütleyenler de ABD, İngiltere ve İsrail idi. Bu sürek avını boşa çıkartabilmek için Önder Apo Roma’ya gitmeyi denedi. Aslında Roma’ya gidiş önemliydi ve yeni bir çıkışa vesile olabilirdi. Fakat Almanya ve Fransa merkezli Avrupa, Kürt sorununda çözüm iradesi gösteremedi ve ABD baskısını göğüsleyemedi.
Tacikistan, Beyaz Rusya ve Yunanistan alanlarındaki saldırı planlarıyla da imha imkânı bulamayan ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü, çeşitli oyunlarla Önder Apo’nun yönünü Kenya’ya çevirmeyi başardı. İmha planlarıyla başarılı olamadığını gören ABD, Kenya durağında TC ile pazarlık etmeye başladı. Nasıl olsa Türkiye’de idam edilirdi, artık imha idam yöntemiyle gerçekleşecekti! ABD adına istihbarat örgütü CIA, yürüttüğü pazarlıkta sonuç aldı ve 15 Şubat 1999 günü Önder Apo’yu hile ile Kenya’da TC Devletine teslim etti.
Dönemin TC Başbakanı Bülent Ecevit, 16 Şubat 1999 günü sabah saat 9 civarında yaptığı açıklamada bir yandan Türkiye kamuoyuna “müjde verdiğini” söylüyor, bir yandan ise çok fazla düşünceli görünüyordu. Bu düşünceli halin nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Bülent Ecevit, Önder Apo’yu ABD’nin kendilerine niçin verdiğini anlamamıştı. Sonraki yaşamı boyunca da “Amerika Apo’yu bize niçin verdi, anlamadım” sözlerini birkaç kez tekrarladı.
Aslında Ecevit’in anlayamadığını Önder Abdullah Öcalan anında anlamış ve bıkıp yorulmadan bunu Türkiye yönetimine ve toplumuna anlatmaya çalışmıştı. Önder Apo’ya göre, söz konusu komplo Kürtleri hedeflediği kadar Türkiye’yi de hedefliyordu. Kürt özgürlüğünü engellemeyi amaçladığı kadar, Türkiye demokratikleşmesini engellemeyi de amaçlıyordu. Kuşkusuz bunu da sonu gelmez bir Türk-Kürt çatışması yaratarak gerçekleştirmeyi öngörüyordu. Önder Apo’nun Türkiye’de idam edilmesi kuşkusuz buna yol açacaktı. Bunun için, daha ilk andan itibaren Önder Apo “Barış ve demokratik çözüm” dedi ve İmralı adasını bu temelde çalışılan bir mekâna dönüştürdü.
Elbette o zaman Önder Apo’nun bu görüş ve çabalarını anlayanlar oldu, anlamayanlar oldu; dinleyenler oldu, karşı çıkıp saldıranlar oldu. Fakat sonunda çabalar sonuç verdi ve Türkiye yönetiminde belli bir sağduyu oluşarak idam cezasının uygulanması durduruldu. Daha sonra da idam hükmü anayasa ve yasalardan çıkartılarak, yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi. Tüm bunlar yapıldıktan hemen sonra da Devlet Bahçeli, yardımcılığını yaptığı Ecevit’i erken seçime zorladı.
Kuşkusuz 27 yıl önce Ecevit’in anlamakta zorlandığı şey, şimdi 27 yıl sonra herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyor. 27 yıl önce esas olarak İsrail zorlamasıyla geliştirilen komplocu saldırının önemli bir boyutunun da Türkiye’yi hedeflediği şimdi daha iyi görülüyor. Bunu görüp anlayabilmek için artık dahi olmak da gerekmiyor. Bakmasını bilen çıplak bir göz bile rahatlıkla görebilecek kadar açık.
Çünkü İsrail, sonu gelmez bir Türk-Kürt çatışmasını istediğini şimdi herkesin önünde açıkça söylüyor. Oysa 27 yıl önce bu amaçla Önder Apo Türkiye’ye verildiğinde, Türkiye’de birçok çevre bunun ABD, İngiltere ve İsrail’in Türkiye’ye yardımı olduğunu sanmış ve buna derinden de inanmıştı. Bu duruma karşı gerçeği inatla savunan ve bu temelde tutarlı bir çizgi izleyen Önder Apo’nun haklılığı şimdi herkesin görebileceği düzeyde açığa çıktı.
Tarihin cilvesi olacak ki, komplonun 26’ncı yıldönümünde bu gerçeği Türkiye’de ilk açıklayan da yine Devlet Bahçeli oldu. 1 Ekim 2024 günü Meclis açılışında DEM Parti sıralarını ziyaret eden ve 22 Ekim günü yaptığı grup konuşmasında da Önder Abdullah Öcalan’ın “PKK’yi feshetme ve silahlı mücadeleyi durdurma şartıyla gelip mecliste DEM Parti Grubu’nda konuşsun” diyen Devlet Bahçeli gerçekten herkesi adeta şok edercesine şaşırttı.
Şimdi Bahçeli’nin bu yaptıkları üzerinden bir yıl geçti. Geçen bu bir yıl içinde Önder Abdullah Öcalan, PKK’nin feshi ve silahlı mücadele stratejisinin sonlandırılmasını gerçekleştirip, 11 Temmuz silah yakma töreniyle de silaha dair tüm kuşkuları ortadan kaldırdı. Yani Önder Apo öncülüğünde Kürt tarafı, Barış ve Demokratik Toplum Süreci çerçevesinde hiç kimsenin aklından bile geçiremeyeceği adımlar attı.
Fakat bu adımlara rağmen, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki rehinelik koşulları hala devam ediyor. İmralı tecrit sisteminde ciddi hiçbir değişiklik yapılmadı. İşte bu durum, tüm Kürtleri ve demokratik dostlarını çok ciddi bir biçimde rahatsız ediyor. Bunun için her alanda özgürlük eylemlerini yoğunlaştırıyorlar. Bekliyorlardı ki, cumhurbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan, meclis açılışında bu konuda somut bazı mesajlar versin! Fakat olmadı, Tayyip Erdoğan oyalayıcı yüzünü bir kez daha gösterdi. O halde geriye Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele etmek, daha çok etmek ve her gün etmek kaldı!
