Demokratik Cumhuriyet tartışıldı

Demokratik Cumhuriyet Konferansı

Demokratik Cumhuriyet Konferansı

  • Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin İstanbul'da düzenlediği ve iki gün süren ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda, “İkinci yüzyılda nasıl bir Türkiye” üzerine tartışmalar yürütüldü.

HDP'nin emek, özgürlük ve demokrasi güçleri olarak nasıl bir cumhuriyet rejiminde yaşamak istenildiği üzerine tartışmalar yürütmenin sorumluluğuyla hafta sonu düzenlediği konferans, konusunda yetkin konuşmacıları ve nitelikli katılımcıları ağırladı.

HDP, 10 Kasım 2022'deki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında kararlaştırılan ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nı, hafta sonu İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenledi. Aydın, yazar, siyasetçi, akademisyen ve gazeteciler, “İkinci yüzyılda nasıl bir Türkiye” üzerine tartışmalar yürüttü. HDP Eşbaşkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın açılış konuşmalarıyla önceki gün başlayan konferansın ilk oturumunda, Ahmet Türk, Murat Belge, Necmiye Alpay, Oya Baydar ve Rıza Türmen, Süreyya Karacabey’in moderatörlüğünde “Cumhuriyet: Yüzyılın Muhasebesi” konusunu tartıştı.

Sömürge mantığı egemenliği

“Cumhuriyet’in Kuruluş Dinamikleri”nin tartışılacağı ikinci oturumda, moderatörlüğü Ayşegül Devecioğlu üstlenirken, “Cumhuriyet bir sözleşme miydi” başlığıyla Barış Ünlü, “Cumhuriyet’in kuruluşunda Kürtler” başlığıyla Hamit Bozarslan, “Demokratik bir milliyetçilik-Neden olamadı” başlığıyla Tanıl Bora, “Türkiye’de kapitalizmin 100 yılı” başlığıyla Özgür Öztürk, “Cumhuriyet’in kuruluş dinamiği olarak patriyarka ve feminist mücadele” başlığıyla Hülya Osmanağaoğlu ve “İnançlar ve Cumhuriyet” başlığıyla Ayhan Yalçınkaya konuştu.

“Cumhuriyet bir sözleşme miydi?” sorusu üzerinden sunum yapan Barış Ünlü, modern dünyanın egemenlik anlayışıyla şekillendiğini belirterek, “Sömürge mantığı, milletin dışında kalmış halkları baskı ve şiddetle yönetiyor. Dolayısıyla halklar rızasına başvurulmuyor. Sömürge mantığı açık bir şekilde egemenlik kuruyor. Sözleşme ve sömürge arasında gerilimli ilişki, cumhuriyet ve demokrasi arasındaki kavramı ilişkilendiren bir fenomen. Halk egemenliği bir yandan devletin tanrısal hak, soyluluk, şiddet gibi temellerini değiştiriyor. Kontrol etmesi güç fikirleri içinde taşıyor. Toplumsal sözleşme teorisyenlerinin de kaynağını oluşturuyor” dedi.

Devletin temelinde şiddet var

Sömürge ve sözleşme devletinin temelinde şiddet olduğunu belirten Ünlü, şöyle devam etti: "Buna tabi olmayanlar etnik soykırıma tabi tutulurlar. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda çoklu krizler içindeydi. Başka bir imparatorluğa dönüştü. Bünyesinde hızla yayılan fikirlerin önüne geçmeye çalışıyor. Sadece sözde kalmayan bu döneme Osmanlılık Sözleşmesi diyorum. Berlin Konferansı'ndan sonra gündeme gelen Müslümanlık sözleşmesi, otantik bir sözleşmeydi. Yerli ve göçmen Müslümanların çıkarlarına dayanıyordu. Devlet ve toplum arasında gerçek bir sözleşme öngörüyordu. Bu 10 yılda ne oldu? Devlet sadece Müslümanların yapıldı. Ortak duygularla oluşan Müslüman milletinin devletiydi. Ancak bu sözler tutulmayarak, Müslümanlar Türkleştirildi. Her bir Müslüman Türk olacaktı, temel madde bu.”

Türklük sözleşmesi üzerine

Bu süreci devamında Şeyh Said isyanının takip ettiğini belirten Ünlü, şunları söyledi: “1925’te devlet adamları gizli raporlar yazdılar. 1930’da Dersim’in nasıl fetih edileceğine dair Genelkurmay Başkanlığının raporu var. Bu yeni Türkiye, Türklük sözleşmesi üzerine inşa edildi. Bu durum 2023’e kadar az çok sürdü. Son yıllara kadar iyi kötü işleyen demokrasi, toplumun en altlarında doğanlar, en üstlerde ölebildiler. Şiddet ve tehdit, kültürel baskı, hukuksuzluk, cezasızlık, olağanüstü hal egemendir. Bu iki mantık bir birinden bağımsız değil. Çalışmalara göre bir bumerang etkisi var. Hukuksuzluklar gelip sözleşmeyi de vurabiliyor. Türkiye’de de çok açık 2015’ten sonra yaşananlar, Türk muhalefetini vurmasını anlatmaya gerek yok. İki egemenlik mantığı, Türkiye’ye özgür değil.”

Anayasalar tartışıldı

Konferansın 4. oturumunda, Cumhuriyet’in anayasal serüveni masaya yatırıldı. Sevilay Çelenk’in moderatörlüğündeki oturumda, Murat Sevinç, “1921 Anayasası: İmkan, ütopya, pragmatizm” başlığıyla konuştu. Dinçer Demirkent’in “1924 Anayasası: İmkanı kapatan ikinci kuruluş mu” ile söz aldığı oturumun sonunda Levent Köker, 1961 ve 1982 anayasalarını Demokratik Cumhuriyet açısından eleştirdi.

Demokrasi ve cumhuriyet

Konferansın dünkü oturuma ise “Demokrasi” ve “Cumhuriyet” üzerine değerlendirmelerle başladı. İlk oturumda moderatör olarak Faruk Alpkaya yer alırken, “2. yüzyılda Cumhuriyet fikri” başlığıyla Nilgün Toker, “Cumhuriyet’in demokrasiyle imtihanı” başlığıyla Bekir Ağırdır, “Eşit yurttaşlık” başlığıyla Füsun Üstel, “Cumhuriyet ve Demokratik Ulus” başlığıyla ise Cengiz Çiçek sunum yaptı.

Onarılacak cumhuriyet yok

Toker, konferansın ilk gününde cumhuriyetin ilk yüzyılının muhasebesinin yapıldığını hatırlatarak, “Demokratik Cumhuriyeti, mevcut siyasal ortama bir fikirsel meydana okuma olarak görüyorum. Savaşçı bir meydan okuma değil, fikirsel olarak söylüyorum. AKP’nin bozduğu cumhuriyeti geri çağırma hikayesi var. Bizim onlara, ‘onarılacak bir cumhuriyet’ yok dememiz gerekiyor. Yeni bir cumhuriyet gerekiyor. Toplumun üzerine yerleşen bir cumhuriyet oldu, toplumun cumhuriyeti değil. Millet devletin milletidir, devletten bağımsız bir millet yoktur” dedi. Toker, ne cumhuriyet ne demokrasi ne de yurttaş kaldığını belirtti.

Kürtler için de çözümdür

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, “Cumhuriyet ve Demokratik Ulus” başlığında sunum yaptı. Demokratik ulusun Kürtler için bir çözüm olduğunu vurgulayan Çiçek, şunları ifade etti: “Bunun adına umudu zafer haline getirme çabası olarak da bakabiliriz. Demokratik ulus çözümü, sadece mevcut sorunların güncel çözümleriyle ele almıyor. Bir zihniyet tartışması öneriyor. Demokratik ulus, doğal ve tarihsel toplumun özeliklerini bir yaşam formunda buluşturup, devlet ve iktidar güçleri karşısında toplumsal güç haline getirmeye çalışıyor. Bizden gasp edilenin, çalışanın tekrar bize ait kılınması, bir iç görev. Yeni bir dil inşası da buradan anlayabiliriz. Demokratik ulus, bir çözüm önermesini tarif ediyor, çünkü ulus devlet çözümsüzlük kaynağı olarak düşünüldü. Ulus devleti milliyetçilik olarak kodlarsak, demokratik ulusun kodu dayanışma ve özgürlük bilincidir. Demokratik ulusun temelinde yatan şu; hiçbir halk bu kadar iç içe geçmiş, günümüz dünyasında halklar kendi sorunlarını, ortak paydalar etrafında yan yana getirerek çözmek zorunda. Daha az devlet, daha çok toplum formülüdür. Kürtlerin, Alevlerin sorunu çözülecekse, bütün sorunlar için çözüm şu; devletin alanını daraltmak, toplumun alanını genişletmek.

 Toplum kendini büyüttükçe, çözümün iradesi toplumsal güçlerin kendisi olacaktır. Demokratik anayasal çözüm gerekiyor. Biz bu coğrafyanın esmerleriyiz, ötekileştirilenleriyiz, hayatları elinden çalınanlarız. Umudu gerçekleştirmek, başarıya ulaşmanın tek yolu; bizlerin uygarlığı var, biz toplumsal, tarihsel hakikatiz. Sadece kendi hakikatimizle buluşmak, çözüm zeminini en fazla olgunlaştıracaktır. Demokratik ulus çözümü, Sayın Öcalan’ın 10 metrekarelik hücresinde elinde bir kaynak olmadan sunduğu bir çözüm önerisi. Böylesi bir çözüm aklıyla, 10 metrekarelik bir alana kapatılmış, dış dünyayla teması kesilmiş, 24 aydır biz avukatları ve ailesi, kimse görüşememekte. Böylesi bir çözüm iradesi ve emeğinin tecrit edilmesi, mutlak iletişimsizlik haliyle muhatap edilmesi, demokratik cumhuriyetin neden çözüm haline gelmediğinin göstergesidir.”

Konferansa online katılan akademisyen Elçin Aktoprak, “Yerel demokrasi ve ulus-devlet” başlığında sunum yaptı.

HDP hariç hiçbiri demokrat değil

Konferansta sunum yapan araştırmacı yazar Bekir Ağırdır, “Cumhuriyet’in demokrasiyle imtihanı” başlığında değerlendirmelerde bulundu. Ağırdır, herkesin “umut yorgunu” olduğuna işaret ederek, “Bizim siyasi zeminimizde, partiler demokrat değil. Partilerin hiçbiri demokrat değil. HDP’yi tenzih ediyorum. Ötekileri biliyoruz ki 2023 seçimlerinde, üç ay sonra 6'lı Masa’daki 6 lider, kendi 600 listesini yazacaklar. İnsanlarımız yurttaş olma konusunda gayretli değil. Kamusal alanda devletin daha güçlü olmasını isteyen, bireysel hayatına değmeyen bir devlete istiyorlar. Kimsenin demokrasi telaşı yok. Bir yandan da bütün bu hikayede küresel krizle karşı karşıyayız. Küresel ölçekte demokrasi kriziyle karşı karşıyayız” dedi.

Demokrasi mücadelesinin katmanlı hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Ağırdır, şunları söyledi: “Meseleyi sadece bir var olma mücadelesi içinde direnme, itiraz mücadelesi olarak görürsek, sonuç alamıyoruz. Asıl bundan sonrasına bakmak gerekiyor. Önümüzde tarihi bir fırsat var. En geniş uzlaşmayı üretebilir, parlamentoda en geniş temsiliyeti sağlayabilirsek bize yeniyi inşa etme şansı verebilir.”

“Yeni nasıl inşa edilir?” diye soran Ağırdır, “Biz bu salonda parlamento seçimleri için ne yapılması gerekeni örmeliyiz. Asıl hikaye parlamentoda gerçekleşecek. Kurucu meclis bu parlamento olacak. Taleplerimizin ne olduğunu, asıl yeniyi nasıl inşa edeceğimizi düşünmenin vaktidir. Türkiye toplumunda da demokrasi kültürü eksik. Sokakta güçlü bir devlet olsun isteyen bir toplum. Önümüzdeki tarihi fırsatı yaratan da şu; bütün siyasal kutuplaşma meselesi, kimliğine, partisine aşık meselesinde bir aşınma var. Ortada gerçek sorunlar var. Kimliklerin soyut anlatıları artık eskisi kadar güçlü değil. Toplumsal cinsiyet üzerine farkındalık var. O farkındalığı gayrette çevirecek siyasette eksiklik var. Önümüzdeki süreci demokrasi hareketi heyecanıyla yaşamıyoruz. Herkes kaygılı, ‘biz de buraya dahil olacak mıyız?’ üzerinden meşgul. Bunu aşmamız gerekiyor” dedi.

Ağırdır, şu önerilerde bulundu: “Bugün sadece Kürtlerin meselesi değil, her birimizin bir arada, ortak ufku biz duygusunu devletin ya da siyasetin inşa etmesini beklemek yerine, biz el birliğiyle başka bir siyaset inşa edebiliriz. Sadece meseleyi kendimizle, şikayet ettiğimiz dille devam edersek, Türkiye bu ezeli meseleyle devam edecek. Türkiye’nin, hepimizin önündeki fırsatın tarihi olduğunu, kutuplaşmanın hararetinin azalmasının fırsat ürettiğini düşünüyorum. Bu fırsatı örgütlemeye ihtiyacımız var. Önümüzdeki seçimin medeniyet ve bereket seçimi olacağını düşünüyorum.”

Toplumsal güçlerin arayışı

Demokratik Cumhuriyet ve siyasal-toplumsal güçlerin mücadele arayışı üzerine tartışmaların yürütüleceği ikinci oturum, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca’nın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Yazar Can Soyer “Cumhuriyet ve ötesi: İkinci yüzyıl için mücadele” başlığında sunum yaptı.

Soyer, Cumhuriyet kavramının tarihsel gelişimi üzerinde durarak, "Türkiye’de cumhuriyetin tarihi, sermaye sınıfının cumhuriyetten kurtulmasıdır. Genel olarak cumhuriyet fikri, Türkiye’de kazandığı tarihsel biçimden kurtulmadır” dedi. Soyer, Türkiye’de cumhuriyet ile ilgili mücadelenin Saray rejiminin yenilmesinden geçtiğini belirterek, “Sosyalistler açısından bakıldığı zaman bir ilke tartışmasından çıksın, siyasal programın nasıl inşa edileceğinden plan yapmaya, örgütlenmeye yönelmelidir. Böyle bir cumhuriyet tartışması, halkın geniş kesimlerini, emekçi katmanlarını birlikte kurucu öğe olarak görmek, yeni bir cumhuriyetin kuruluşunda halka dayanmalıdır. Siyasal elitlerin inşa edeceği bir cumhuriyet değil, halkın mayasına dayanan bir biçimde, halkın öz gücüne dayanarak, halkı vasıflandırarak cumhuriyet olmalıdır” önerisinde bulundu.

Bir zorbalık aygıtıdır

Ferda Koç, Cumhuriyet’in neden demokratikleşemediğini ve nasıl demokratikleşeceğini anlattı. Ferda Koç, sosyalistlerin Demokratik Cumhuriyet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini ifade etti. Demokratik ulus inşasının demokratik esaslara göre inşa edilmesini arzulayan Koç, şunları dile getirdi: “Odanın ortasında kocaman bir fil duruyor. Bugünkü siyasi düzeni, demokrasinin uzağına götüren devlet var. Cumhuriyet bir form olarak eridi. Bizim sıfırdan başlama irademiz var ama önce odanın ortasında kocaman fili görmek gerekiyor: Devlet. Özünde bir zorbalık aygıtı olarak şekillenen, onun siyasi iradesinin oluşumuna ilişkin tartışmasını derinleştirip, başka bir noktaya sıçramayı tartışıyoruz. O fili ortadan kaldırmadan, demokratik cumhuriyet inşasının tartışması mümkün değil. Kitle muhalefetinin önünü açacak, akacağı mecralar açmaya yetecek yollar ve muhalefet gerekiyor. Kürtler genelde en olmadık zamanlarda bu enerjiyi ortaya koydular. HDP adayını belli eder etmez ortaya çıkan dinamiklere bakın. Pek çok dinamik sarsıldı. Bu ve benzeri dinamiklerin çoğaldığı bir toplumsallıkta çok daha fazla şey değişecektir. Önümüzde tarihsel fırsat var. 14 Mayıs seçim sandığı ile değil, 15 Temmuz anında doğmuştur bu. Halen açık bir penceredir bu. Bir süre daha açık olmaya devam edecektir. Toplumda solun en büyük güç noktasında olduğu bir süreçteyiz. Fakat fili odadan çıkartmadan, kurucu rol oynayamayız.”

Nuray Sancar da, “Katılımın ötesinde: Halkın demokrasisi, halk cumhuriyeti için sınıfsal bir çerçeve” konusunda konuştu.

3. Yol ezilenlerin blokudur

“Demokratik Cumhuriyet ve üçüncü yol siyaseti” üzerine sunum yapan HDP Danışma Kurulu Üyesi Kenan Kalyon, Demokratik Cumhuriyet'e giden yolu açmak için uzun mücadeleler dizisine ihtiyaç olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Demokratik Cumhuriyet'te yurttaşlık bağı anayasal bağdır. Demokratik Cumhuriyet, bütün din ve inançlar karşısında nötrdür, bunu cemaatlere havale eder. Devleti dinden arındırır. Demokratik Cumhuriyet, politik birliğini mümkün olan en geniş özerklik üzerine kurar. Birliği, gönüllü bir birliktir. Özerk birimlerin ayrılma hakkı mahfuzdur. Demokratik Cumhuriyet, yukarıdan resmi bir dil dayatmaz. Genel anlaşma dilinin nasıl olması gerektiğini, kendi haline bırakır. Demokratik Cumhuriyet, bütün uluslararası sözleşmesi hak içerisinde işlemek zorundadır. 3. Yol, ezilenlerin tarihsel blokunun inşasıdır. Gerçekten inşa edilmesi gerekiyor. bu manada, aynı zamanda kurucu bir süreçtir. Bütün ezilenlerin, kurucu güç olarak ayağa kaldırılması, aralarındaki duvarların eritilmesi, ortak mücadele hattına kavuşturulması, çoklu ittifakların örülmesidir 3. Yol."

Son oturum

“Nasıl bir gelecek, nasıl bir Cumhuriyet” tartışmalarının işleneceği üçüncü ve dördüncü oturumda ise moderatörler Şebnem Oğuz ve Onur Hamzaoğlu'ydu. Bu oturumda Yüksel Genç “Kadınlar ne istiyor”, Aslı Odman “Emekçiler ne istiyor” Mustafa Aslan “Aleviler ne istiyor”, Tayip Temel ise “Kürtler ne istiyor” sorularını yanıtladı. Livan Orman’ın, gençlerin ne istediğine dair anlatımlarda bulunacağı konferansta, Pakrat Estukyan ise azınlıkların ne istediğine dair konuştu.

Gazetemiz baskıya hazırlanırken konferans devam ediyordu. İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.