Derhal açıklama yapın

.

.

  • Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın CPT ile görüşmeye çıkmadığı bilgisinin kaygıları arttırdığını belirten HDP Eşbaşkanı Buldan, "Bizim muhatabımız Adalet Bakanı’dır, bizim muhatabımız devlettir. İktidar ya da Adalet Bakanı derhal bir açıklama yapmalıdır" dedi. Buldan, CPT’den de elindeki bilgileri paylaşmasını istedi.

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın CPT heyeti ile görüşmeye çıkmamasına değinerek, “Bizim muhatabımız Adalet Bakanlığıdır, devlettir. İktidar ve Adalet Bakanı derhal açıklama yapmalıdır” dedi.  

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, partinin Balgat’ta bulunan Genel Merkezi Ek Binası’nda toplandı. Parti Meclisi’nin gündeminde, İmralı tecridi, AKP-MHP iktidarının Kuzey-Doğu Suriye’ye hava saldırıları vardı. Parti Meclisi, ayrıca Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler için stratejisini ve aday profilini tartıştı.

Bombadan oy devşirme

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, Parti Meclisi toplantısında konuştu. Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye’ye saldırılarına dikkat çeken Buldan, şunları söyledi: “Taksim’de sivil insanları hedef alarak gerçekleştirilen bombalı saldırıya hepimiz tanık olduk. Bu saldırıya ilişkin soru işaretleri güncelliğini korumaktadır. Ortada bu kadar çelişki olduğu halde Taksim saldırısı yine Kürt'e saldırmanın esaslı bir gerekçesi haline getirildi. Kürtlere hızlıca savaş ilan edildi. AKP-MHP ittifakı için seçimde bir zafer görünmüyor. Bu nedenle bir zafer kazanmanın peşine düşen bir iktidarla karşı karşıyayız. Yani AKP ve MHP ittifakı kendilerine yeni bir zafer yaratmanın yolunu Kürtlere savaş açma politikasını bir kez daha gündeme getirdi. Bununla seçimlere hazırlandığını hep birlikte görüyoruz. Kuzey-Doğu Suriye’ye atılan bombaların kendilerine oy olarak dönmesini hesaplıyorlar. Bunun adı bu kadar açık ve nettir. 

Günlerdir süren bombardımanla yerleşim yerlerinin hedef alındı, yıkım yaşandığı, çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiği görülüyor. Bu zihniyet sadece AKP ve MHP iktidarının zihniyeti olarak algılanmamalı. Muhalefetin de Kürtler ve Kürt sorunu konusunda, yani çözümsüzlük konusunda iktidarla ortaklaştığını bir kez daha gördük. ‘İktidar değişsin ama çözümsüzlük siyasetine devam edilsin’ zihniyetiyle bizim HDP olarak hiçbir ortaklığımız söz konusu olamaz.  

Yeni bir siyasi akıl

Halkımızın derdi ‘kim iktidar olsun’ değildir, halkımızın derdi savaş politikasına, çözümsüzlük siyasetine son verecek; ülke barışına, ülke ekonomisine, ülke refahına yatırım yapacak yeni bir siyasi aklın ülkeyi yönetmesidir. İşte halkımız böyle bir değişim bekliyor, böyle bir değişim için gün sayıyor ve seçimi iple çekiyor. Elbette ki iktidarın bütün savaş politikalarının toplumu sürüklediği yer hiç kuşkusuz ki İmralı’dan başlayarak oradan bütün cezaevlerine ve hatta toplumun her alanına yansıyan ve yayılan tecrit politikalarıdır. Tecrit, iktidarın siyasi kimliği haline gelmiştir. Tecridi derinleştirdikçe otoriter rejimi daha kolay hayata geçirebileceğini keşfeden bir iktidarla da karşı karşıyayız. Biz bu tespiti yıllardır acı tecrübelerimizden, deneyimlediğimiz, gelişmelerden yola çıkarak yaptığımızı da halkımıza hatırlatmak isterim. 

Acilen açıklığa kavuşmalı

Sayın Öcalan'ın ağır bir tecrit altında olduğunu, bunun suç ve  gayri meşru olduğunu bir kez daha bu kürsüden belirtmek istiyorum. Tecridin giderek derinleştirildiğini, tecridin kaldırılması yönünde yapılan çağrılara kulakların tıkandığını hep birlikte görüyoruz. 25 Mart 2020'de kardeşi Mehmet Öcalan ile yapılan telefon görüşmesi kesilmiş, o tarihten beri İmralı’dan hiçbir şeklide haber alınamamıştır. Asrın Hukuk Bürosu, CPT’nin Eylül'de İmralı’ya gittiğini, ancak Sayın Öcalan’ın CPT ile görüşmeye çıkmadığını yazılı bir açıklamayla Türkiye kamuoyuna duyurmuştur. Sayın Öcalan’ın CPT heyetiyle görüşmediğine dair bilgi hepimizin kaygılarını bir kez daha derinleştirmiştir. Bu konu acilen açıklığa kavuşturulmalı. 

İmralı için cevap bekleniyor

Bizim muhatabımız Adalet Bakanı’dır, bizim muhatabımız devlettir. Eşbaşkanlar olarak bir süre önce İmralı Adası’na gitmek üzere yaptığımız başvuru, hala Adalet Bakanı’nın masasında duruyor. Bize herhangi bir olumlu veya olumsuz cevap verilmemiştir. Bu meseleye hiç kimsenin gayri ciddi yaklaşmaya hakkı da yoktur, haddi de yoktur. İktidar ya da Adalet Bakanı derhal bir açıklama yapmalıdır. 

CPT de bilgileri paylaşsın

CPT’ye buradan ayrıca bu çağrıyı yapmak istiyorum; CPT de elindeki bilgileri derhal açıklamalıdır. İktidarın bu hukuksuz uygulamalarına ortak olmamalıdır. HDP olarak bu mesele açıklığa kavuşana, avukatların yaptığı başvuru Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilene kadar girişimlerimizin devam edeceğini özellikle belirtmek istiyorum.”

Toplantı, Buldan’ın açıklamasının ardından basına kapalı bir şekilde devam etti.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Saliha Aydeniz 

Vekillerden İmralı başvurusu

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Saliha Aydeniz ile HDP milletvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Nuran İmir ve Erdal Aydemir, Öcalan ile görüşme talebiyle dün Adalet Bakanlığına başvurdu. Adalet Bakanlığına sunulan başvuru dilekçesinde, 20 aydır haber alınamayan Abdullah Öcalan’ın ziyaret edilmesi talep edildi. 

 

Selahattin Demirtaş

Demirtaş, SEGBİS yoluyla Öcalan ile görüşmek istedi

Rehin tutulan HDP'nin eski eşbaşkanlarından Selahattin Demirtaş, 20 aydır haber alınamayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile SEGBİS yoluyla görüşmek için Adalet Bakanlığına başvurdu.

Edirne Cezaevi'nde tutulan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde ağır tecrit koşulları altında rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla görüşmek için Adalet Bakanlığına başvurdu. Demirtaş Savunma Grubu tarafından paylaşılan başvuru dilekçesinde, "Bilindiği üzere Abdullah Öcalan, Bakanlığınıza bağlı İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tek kişilik hücrede ve tecrit koşullarında tutulmaktadır. Kendisi, 20 ayı aşkın süredir ailesi ve avukatları ile hukuka aykırı şekilde, görüş hakkından mahrum bırakılmıştır. Oysa geçmiş yıllarda, kendisinin dışarıyla temas kurabildiği dönemlerde Türkiye’de toplumsal barış ve demokratik çözüm umutları her seferinde büyümüş ve toplum nefes alabilmiştir" denildi. 

Kaosu besliyor,  gerilimi tırmandırıyor

Ülkedeki yoksulluk, ekonomik kriz ve sosyal bunalıma dikkati çekilen başvuruda, şöyle devam edildi: "Hükümetin içeride ve dışarıda sürdürdüğü çatışma ve gerilim politikası büyük kayıplara, acılara yol açmaktadır. Halkın en büyük beklentisi bu hatalı politikalardan bir an önce vazgeçilmesi; yoksulluğun, işsizliğin son bulacağı bir barış ve huzur ortamının sağlanmasıdır. Ancak birçok hatalı politikanın yanında İmralı Cezaevinde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit de bu kaotik ortamı beslemekte, gerilimi giderek tırmandırmaktadır. 

Bakanlığınızın zaten hukuka aykırı olan bu uygulamayı sonlandırmasının tüm Türkiye için daha hayırlı olacağına inanıyorum. Ülkenin her bir evladı paha biçilmez kıymetteyken göz göre göre feda edilmelerine sessiz veya izleyici kalmak, demokratik siyasete ve barışa inanan hiç kimse için ahlaklı bir tavır olmaz, olamaz. İmralı Cezaevinde uygulanan politikalara kalıcı şekilde son verilmesi için avukat ve siyasetçi kimliğimle, bulunduğum Edirne F Tipi Cezaevi'nden, SEGBİS marifetiyle Abdullah Öcalan ile görüşmeyi, sonrasında da kendisinin, ailesi ve avukatları ile düzenli görüşebilmesinin sağlanmasını talep ediyorum. Hukuka, adalete, toplumsal barışa ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine inanan bir siyasetçi sorumluluğuyla yaptığım bu başvurunun olumlu karşılanmasını umuyor, diliyorum." 

AİHM, Atina'dan savunma istedi

AİHM, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Yunanistan'a karşı dava başvurusunu işleme koyarak, Atina'dan savunma istedi.

Öcalan'ın, Yunanistan'a karşı başvurusu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul edildi. Öcalan'ın avukatları aracılığıyla yaptığı başvuruda, uluslararası güçler tarafından 9 Ekim 1998'de startı verilen komplo sürecinde Yunanistan'da Öcalan'a dönük devreye sokulan uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğunu belirtildi. Başvuruda, Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesi, Yunanistan'a iltica başvurusunun incelenmemiş olması, Yunanistan'da kaldığı süre boyunca hukuksal dayanaksız tutulması ve Yunan mahkemelerinde hak aramasına fırsat verilmemesinin AİHS'nin birçok maddesine aykırı olduğunu kaydedildi. 

Öcalan, Yunanistan topraklarında bulunduğu dönemlerde (9 Ekim 1998 Atina havalimanı, 29 Ocak-2 Şubat 1999 Korfu adası, 2-15 Şubat 1999 Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği) fiilen ve hukuksal dayanak olmaksızın tutulmuş olmasının AİHS'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. maddesinin ihlali olduğunu ifade etti. 

Yuna mahkemesi reddetmişti

Abdullah Öcalan, AİHM önündeki süreç öncesinde 4 Aralık 2008'de Atina İdari Mahkemesi'ne başvurmuş ve hakkında Yunan makamları tarafından 1999'da alınan kararların, iki kez iltica başvurusunda bulunan bir kişinin geri gönderilemeyeceği ilkesine aykırı olduğunu belirtmişti. Ancak Öcalan'ın başvurusu, 30 Ocak 2017'de Atina İdari Mahkemesi tarafından reddedilmişti. Gerekçeli kararda, "Yunan hükümetinin izlediği politikanın idari yargı kontrolü dışında kaldığı", "29 Ocak-15 Şubat arasındaki dönemin Öcalan'ın iltica başvurusunu incelemek için yeterli bir süre olmadığı" ve "istihbarat elemanlarının hatasından kaynaklanan zarardan devletin sorumlu tutulamayacağı" denilmişti. 

12 hafta süre tanıdı

AİHM, Öcalan'ın başvurusu işleme koyarken, Yunan hükümeti ve Öcalan'ın avukatlarından görüş talebinde bulundu. Mahkeme, Yunan hükümetine "Öcalan Türk devletine Yunan ajanlar tarafından mı teslim edildi?" sorusunu yöneltti. Tarafların mahkemeye görüş iletmek için 12 hafta süreleri bulunuyor. AİHM'nin bu görüşler temelinde Yunanistan'a karşı Öcalan davasında gelecek yıl içinde karar açıklaması bekleniyor. Mahkeme bu süreçte duruşma da düzenleyebilir.

AİHM'den ihlal kararı

Öcalan, daha önce de Türkiye hakkında davacı olmuştu. Öcalan'ın AİHM’deki dava süreci, Kenya’dan Türkiye'ye getirildiği 16 Şubat 1999'da başlamış, avukatları, "yaşamının tehlikede olduğu, kötü muamele gördüğü ve adil yargılanmayacağı" gerekçesiyle Strasbourg yargısına başvurmuştu. Başvuru sonrası İmralı'yı 2 Mart 1999'da ziyaret eden ilk ve tek yabancı heyet olma özelliğine sahip Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi (CPT), "Öcalan'ın işkence ve kötü muamele görmediğine" ilişkin Mayıs 1999'da bir rapor yayımlamıştı. Öcalan’ın başvurusunu Strasbourg'da 21 Kasım 2000'de düzenlenen duruşma sonrasında kabul edilebilir ilan eden AİHM, 12 Mart 2003'te açıkladığı ilk kararında, Öcalan'ın Türkiye’deki yargı süreci sırasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanmayla ilgili 6, özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5 ve kötü muameleyle ilgili 3. maddelerinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

AİHM'de Türkiye'ye karşı ikinci Öcalan davası (Öcalan-2) ise 2014'te sonuçlanmıştı. AİHS'nin 3. maddesi temelinde yapılan şikayeti inceleyen Strasbourg Mahkemesi, Öcalan'ın 17 Kasım 2009'a kadar olan tutukluluk koşullarında hak ihlali olduğuna hükmetmişti. Mahkeme buna karşılık, bu tarihten sonraki tutukluluk koşullarında ihlal olmadığını belirtmiş, cezaevi ziyaretleriyle ilgili başvuru için "ihlal yok" iddiasında bulunmuştu. AİHM, yine AİHS’nin 3'üncü maddesine dayanılarak, "umut hakkı (şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezası)" temelinde yapılan başvuruda da ihlal kararı vermişti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.