Devlet işkenceyle katlediyor

Polisler tarafından işkence

Polisler tarafından işkence

  • Hatay’da gözaltına alınan Ahmet Güreşçi, işkenceyle katledildi. Ahmet Güreşçi’yi ağır işkenceyle katleden Altınözü Jandarma Karakolu'ndaki askerler, kardeşi Sabri Güreşçi’yi de işkence altında tutmaya devam ediyor.

İzmir Barosu, deprem bölgelerinde 'yağmacı' olarak lanse edilen kişilerin asker ve polisler tarafından işkence edilmesine tepki göstererek, failin devlet olduğunu, hiçbir istisnanın işkenceyi haklı kılamayacağını belirtti.

ÇHD ve ÖHD, Hatay’ın Altınözü ilçesinde Ahmet Güreşçi’nin gözaltında işkenceyle katledilmesine dair bilgilendirme yaptı. Bilgilendirmede, Güreşçi'nin depremzede olup 11 Şubat'ta "yağma" suçundan Ahmet Güreşçi ve Sabri Güreşçi ile Hatay’ın Altınözü ilçesine bağlı Büyükburç Mahallesi’ndeki evinden jandarma ekiplerince gözaltına alındığı belirtildi. Alındığında herhangi bir sağlık sorunun bulunmadığının aktarıldığı kaydedilen bilgilendirmede, Jandarma karakoluna götürülen şahıslardan Ahmet Güreşçi'nin akşam 19.30 civarında karakoldan hastaneye acil olarak götürüldüğü ifade edildi. Ailesinin peşinden gidip Güreşçi’nin hayatını kaybettiğini öğrendiğinin aktarıldığı bilgilendirmede, ailenin 12 Şubat akşamı saat 20.00'deki başvurusu üzerine Hatay’da olan ÖHD ve ÇHD’den avukatlar Erdoğan Akdoğdu ve Ümit Büyükdağ ile HDP Milletvekili Züleyha Gülüm’ün Altınözü ilçesine geçtikleri savcılar ile jandarma ile görüşmeler yaptıkları ifade edildi. 

Avukatlar tehdit edildi 

Gözaltında Sabri Güreşçi ve aynı köyden dört kişinin daha bulunduğu ve bunlarla görüşüldüğü belirtilen bilgilendirmede, "Ahmet Güreşçi'nin gözaltında dövülerek öldürüldüğü, görüşme yapılan kişinin kötü durumda olduğu, kaburgalarında kırık, el ve yüzde yara berenin tespit edildiği, kişiye haya vurma işkencesi yapıldığı, ıslatarak dövüldükleri, tecavüz tehdidinin olduğu bilgisi aktarılmıştır" denildi. Bilgilendirmede, şöyle devam edildi: "Aynı zamanda gözaltındaki kişilerle görüşme yapan avukatlar da jandarma görevlileri tarafından 'sizin de başınıza aynısı gelir' denilerek tehdit edilmişler. Av. Erdoğan Akdoğdu hakkında da delil tespiti yaptığı için tutanak tutulmuştur. Sabri Güreşçi ve gözaltındaki isimleri tarafımızca henüz tespit edilemeyen diğer dört kişi ile jandarma tarafından işkenceye maruz bırakılmıştır. Gözaltında ağır işkence gören; gözaltında öldürülen Ahmet Güreşçi ile ailesinin hukuki süreç ve takipleri devam etmektedir."

Askerler hala karakolda

Ahmet Güreşçi’yi ağır işkenceyle katleden ve kardeşi Sabri Güreşçi’ye de ağır işkence uygulayan Altınözü Jandarma Karakolu'ndaki askerlerin hala görevlerinin başında olduğu öğrenildi. Sabri Güreşçi’nin hala aynı karakolda, işkenceci jandarmanın gözetiminde olduğu belirlendi. "Sabri işkenceden dolayı korkunç durumda" diyen avukatlar, dosyanın polis tarafından devam edildiğini söyledi. 

İşkence sonucu beyin kanaması 

Ahmet Güreşçi’nin ön otopsi raporunun çıktığını, vücuduna lezyon (organların yapısında görülen bozukluk) ve burnunda kırık tespit edildiğini ifade eden avukatlar, rapora göre Güreşçi’nin ölümünün “beyin kanamasına bağlı” gerçekleştiğini söyledi. Beyin kanamasına neden olan durumun ise Adli Tıp Kurumu (ATK) raporundan sonra ortaya çıkacağını belirten avukatlar, yaşananları “kabus gibi” nitelendirdi. Avukatlar, olayın açığa kavuşturulması ve kapanmaması için bütün siyasi partilere çağrıda bulundu. Avukatlar, suç duyurusuna ilişkin dilekçelerini hazırladı ve gün içinde savcılığa iletmeleri bekleniyordu. 

İşkence meşru kılınamaz

İzmir Barosu da deprem bölgelerinde “yağmacı” olarak lanse edilen kişilerin polis ve asker üniformalı kişiler tarafından işkence edilerek görüntülerin sosyal medya hesaplarında paylaşılmasına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler ve Anayasa’daki hükümlerde de açıkça belirtildiği üzere işkence her koşulda yasaktır. Hiçbir istisna hali işkenceyi meşru ve haklı kılmaz. Devlet, işkence yapmama yükümlülüğü altında olduğu gibi aynı zamanda işkenceyi önleme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen devlet, işkence suçunun failidir. Deprem bölgesinde veya herhangi bir olağanüstü durumun yaşandığı bir yerde hangi suçu işlediği iddia edilirse edilsin hiç kimseye işkence yapılamaz. Bu 'amasız ve fakatsız' kabul edilmesi gereken bir durumdur. İşkence yapılmaması gibi işkencenin olumlanmaması da gerekmektedir. Depremde yaşanan yıkımın ve sonrasında ortaya çıkan yaşamsal ihtiyaçların karşılanamamasının tek sorumlusunun; imar afları çıkartan, gerekli ve yeterli denetimi yapmayan, liyakatsiz kadroları yetkilendiren devlet olduğu unutulmamalıdır.”

İşkence ve linci durdurun

Deprem için Avukat Dayanışması da açıklama yaptı. “İşkence ve linci durdurun” başlıklı yazılı açıklamada, yıkıcı etki bırakacak onlarca işkence, kötü muamele ve linç görüntülerinin sosyal medya ve haber sitelerinde paylaşıldığı hatınlatıldı. Avukatlar, “Hırsız yahut yağmacı iddiasıyla yakalanan kişilere yönelik kolluk kuvvetlerince işkence ve kötü muamele yapıldığı, bölgedeki diğer kişilerce de linç girişiminde bulunarak yaralama hatta vahşice katledildiği ve maalesef bu linç girişimine karşı kolluğun da sessiz kaldığı görüntüleri dehşetler içinde izledik, izliyoruz” dedi.

Hukuk devleti işletilmeli

Deprem için Avukat Dayanışması, ulusal ve uluslararası mevzuatta işkencenin kesin olarak yasaklandığını, bunun insanlığa karşı suç olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti: “İşkence suçunu işleyen failler ya da suç şüphesi altında bulunanlar hakkında gecikmeksizin etkin ve hızlı bir soruşturmanın başlatılması, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukukun gereğidir. Bir suç iddiası varsa hukukun en temel ilkeleri gözetilerek süreç takip edilmeli dolayısıyla deprem bölgesindeki yağma olaylarına karşı bir hukuk devletine yaraşır etkin bir soruşturma ile cezalandırma yöntemini benimsenmelidir.

Adli ve idari soruşturma

Yağmacı veya hırsız iddiasıyla şüphelilere yönelik bireylerin hukuk ve insanlık dışı eylemleri ivedilikle durdurulmalıdır. Başta en temel hak olan yaşam hakkı olmak üzere masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ve savunma kutsallığı gibi çekirdek alanlar yetkililerce korunmalı, bu münferit olaylar sağduyu ve hukuk çerçevesinde ele alınmalıdır. Kaldı ki işkence ve kötü muamele uygulanan kişilerin masum olma ihtimalini bir an için düşünüldüğünde ve böyle durumların da bölgede var olduğu görüldüğünde masum insanların hesabının nasıl ve kime karşı sorulacağı muammadır. Dolayısıyla adaletin herkese lazım olacağı asla unutulmamalıdır. Söz konusu görüntülerde yer alan gerek kamu görevlileri gerek diğer sivil bireylerin tespit edilerek derhal adli ve idari soruşturmalar başlatılarak işkence ve kötü muamele suçuna karşı etkin bir duruş sergilenmelidir.”

*****

Irkçılar silahla geziyor

Deprem sonrasında Hatay’ın Arap-Alevi nüfusun yaşadığı bölgelerinde ciddi hak ihlalleri yaşandığını kaydeden ÇHD’li avukatlar, silahlı ırkçıların, gönüllü sol grupları ve depremzedeleri hedef aldığını söyledi.

 Kente görevli ya da gönüllü olarak gelen kolluk güçlerinin yanı sıra kim olduğu bilinmeyen ve silahlı gezen insanlar görülmeye başlandı. Arap Alevi nüfusun yoğunlukta yaşadığı bölgeye dışarıdan getirilen bu kişiler, kente yardıma gelen gönüllü kişileri ve yerel halkı hedef alıyor. MA'dan Tolga Güney'e konuşan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatları, kendilerinin de tehdit edildiğini söyledi. İlk olarak depremin 4. gününde Armutlu Dayanışma Merkezi'nde yardıma gelen iki Kaldıraç gönüllüsünün devriye gezen ve kendisini TEM polisi olarak tanıtan kişiler tarafından tehdit edildiğini kaydeden avukatlar, “Gönüllülere GBT kontrolü yapılıyor. Daha sonra ‘buradan çıkıp gideceksiniz. Zaten her yer karanlık, kim vurduya gidersiniz. Ne olduğunu kimse anlamaz’ diyor ve dövüp gönderiyorlar. Bir gün sonra TİP Milletvekili Barış Atay'ın tehdit edildiğini duyduk” dedi.

Öldürmeye geldik!

Samandağı ilçesinde üç çocuğun 10 Şubat’ta darp edildiğini aktaran avukat, şöyle devam etti: “Gönüllü bir yurttaş ‘Polis bir kişiyi dur ihbarına uymadığı için vurdu’ dedi. Bunun üzerine olay yerine gittiğimizde, çocukların polis üniformalı kişiler tarafından darp edildiğini gördük. Kim olduklarını sorduğumuzda ücretsiz izin aldıklarını, burada yağma yapanları öldürmeye geldiklerini ama görevli olmadıklarını söylediler. Üniformalılarını giyip gelmişler.” 

Sivil faşistler silahlı geziyor

Jandarmanın konuşlandığı Akevler çıkışı civarında silahlı faşist grupların varlığına işaret eden avukat, şöyle konuştu: "Bunların hiçbiri resmi değil. Üzerinde Ülkü Ocakları yazan kişiler. Köylüler de can güvenliği ve bu gibi iddialar yüzünden silahlanmış durumda. Hatta bizi durdurup kim olduğumuzu sordular. Bunu yapan köyün internet kafecisiymiş. Ciddi bir güvenlik sorunu var. Askerlerin ağır silahlarla indiği bilgisi geldi. Çok fazla insan işkenceye maruz kalıyor. Gözaltı birimi olmadığı için işkence ve öldürme olayları var. Bu da bizi korkutuyor. Devlet paramiliter güçleriyle deprem bölgesinde yer alıyor. Şu an alanda gerçekten kolluk kuvvetleri var mı yok mu bilmiyoruz. Var olanlar bize kimliklerini göstermiyor. Asla resmi bir araçla gezmiyorlar. İnsan öldürmeye gelen tipler var. Bunun koordineli olduğunu düşünüyoruz.”  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.