Devletin Kürtlerle imtihanı

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Cumhuriyetin ilk yüz yılı Kürtlerle savaş içinde geçen bir kayıp yüzyıl olmuştur. Şimdi, ya böyle bataklıkta debelenerek cumhuriyet çürüyüp yıkılıp gidecektir ya da geniş bir toplumsal mutabakatla demokratik cumhuriyete geçiş süreci başlayacaktır.

Cumhuriyet kurulduğundan beri hiç bir zaman demokratik bir cumhuriyet olmadı. İlk meclisin açılışında farklı siyasi gruplar ve akımlar olmasına rağmen bunlar kısa sürede baskı altına alınarak tekleştirme ve Türkleştirme politikası ile tasfiye edildi. “İmtiyazsız-sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” denilerek böyle bir kitle yaratılmaya çalışıldı. Yani herkes Sünni-Türk yapılmak istendi. İşçilerin ise işçiyim demesi bile suç sayıldı. Sendika-grev hakkını bırakalım, işçi derneği kurmak bile yasaktı.

Uzun süren baskı yıllarında varlığı tümden inkar edilen, imha edilmek istenen Kürtler defalarca isyan ettiler. İsyanlar kanlı ırkçı soykırım yöntemleriyle bastırılsa da Kürt halkı asimile edilemedi. Geçici sessizlik dönemlerinden sonra içten içe yanan özgürlük ateşi yeniden tutuşuyordu.

12 Eylül faşist darbesi döneminde bütün ülke mezar sessizliğine bürünürken, pamuk ateşi gibi içten içe yanan özgürlük ateşi hiç sönmedi.

15 Ağustos 1984 tarihinde yapılan atılımla, Kurdistan Özgürlük Hareketi bölge çapında kalıcı bir değişimin başlangıcı oldu. Kürt sorunu bütün boyutlarıyla konuşulur ve tartışılır hale geldi. Bu dönemin sonuna doğru kurulan HEP, Kurdistan Özgürlük Hareketi’yle sol ve demokrasi güçlerini birleştirmek yolunda atılan ilk adım oldu. Bundan daha önemlisi, HEP’in kurulması Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin savaşa son verip sorunlara barışçı ve siyasi çözüm arayan tutumunun bir ilanı olarak açık-cesur bir adım oldu. 1991 seçimlerinde, HEP liderleri Erdal İnönü ile anlaşıp SHP listelerinden meclise girdi. Cumhurbaşkanı Özal’ın Sayın Öcalan’a özel aracı göndererek diyalog kurması, Başbakan Demirel’in ise “Kürt realitesini tanıyoruz” demesiyle başlayan bahar havası fazla uzun sürmedi. HEP kurulur kurulmaz gericiliğin ağır saldırılarına uğradı. Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın kaçırılıp katledildi. Halkın buna karşı tepkisini göstermesi ise gericiliğin katliamlara başlamasına vesile oldu. Ardından Özal’ın ve devlet içindeki siyasal çözüm yanlısı asker-polis-bürokrat kadrolarının kanlı tasfiye süreci başladı. Bu dönemde on binlerce insan devlet tarafından katledildi, kaybedildi. HEP kapatılarak yöneticileri tutuklandı ya da sürgüne çıktı. Sürgünde Kurdistan Parlamentosu’nu kurarak seslerini duyurmaya çalıştılar. Türkiye’de ise kayıplar, katliamlar, “faili meçhuller”, köy ve kasabaları yakıp yıkarak boşaltma-göçertme dönemi olan ’93 konsepti başladı. Bu kan denizi içinde bile Kürt siyaseti açık mücadele alanlarını terk etmedi. Ödenen ağır bedellere rağmen demokratik, barışçı ve siyasi çözüm çabalarını sürdürdü. Bütün saldırılara rağmen bu potansiyel gelişerek güçlendi. HEP’ten sonra DEP, HADEP, ÖZDEP, DEHAP, DTP, BDP, HDP kurularak açık mücadele sürdürüldü ve siyasi çözüm iradesi ortaya konuldu. Erdoğan ve şürekasının, seçilmiş vekil ve belediye eşbaşkanlarını da zindana atarak HDP’yi de kapatma teşebbüsüne girmesi sonucu demokrasi güçleri Yeşil Sol Parti’de birleşerek seçimlere katılma kararı verdi. Nereden bakarsanız bakın, bu potansiyelin kilit pozisyonda olduğu ilk günden beri görülmektedir. Kürt siyaseti bu pozisyonunu barışçı-siyasi çözüm için kullanmak isterken, devlet de ırkçı-asimilasyoncu, inkarcı, imhacı karakterini sürdürmek istemiştir. Bu politikasını din, ezan, bayrak, vatan, millet, beka edebiyatıyla süslemeye-gizlemeye çalışsa da özü hep inkarcı-imhacı-ırkçı, tekçi siyaset olarak kalmıştır. Ancak bu siyasetin de sonu gelmiştir. Geriye sadece kan, gözyaşı, katliamlar ve savaşın, yolsuzlukların, soygunların çökerttiği bir ekonomi kalmıştır. Böylece cumhuriyetin ilk yüz yılı Kürtlerle savaş içinde geçen bir kayıp yüzyıl olmuştur. Şimdi, ya böyle bataklıkta debelenerek cumhuriyet çürüyüp yıkılıp gidecektir ya da geniş bir toplumsal mutabakatla demokratik cumhuriyete geçiş süreci başlayacaktır. Sorunlar o kadar birikmiş ve ağırlaşmıştır ki, hiç bir kişi, parti, örgüt ya da gücün tek başına çözmesi mümkün değildir. Sorunların çözümü için “ortak vatanda birlikte yaşamak isteyen” geniş yığınların birleşmesi şarttır. Ancak o zaman ortak çözüm yolları bulunabilir. Ancak o zaman bu uğurda can-kan verenlere layık olunabilir ve onların hayalleri gerçekleştirilebilir. Onların anısına bağlılığın göstergesi de bu olacaktır.

Seçimler her türlü sahtekarlıkla ayakta kalmak isteyen halkların düşmanı tek-tek’çi zihniyetin bozguna uğradığı, demokratik diyalog ve çözüm sürecinin başladığı bir döneme vesile olsun.

Bütün farklılıkların eşit ve özgür olarak, barış içinde bir arada yaşayabileceği özgür-demokratik bir topluma ulaşmak dileğiyle.

 suatbozkus@gmail.com

twitter.com/suatbozkus

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.