Evrenin bilinç dünyası
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Evrenin makro düzeydeki şeması, canlıların beyinlerinin sinir hücrelerinin kombinasyonunu andırıyor. Bu kozmik zekanın bir kanıtı olabilir mi?
Elif AKGÜL ATEŞ
Evrenin başlangıcı olarak kabul edilen Büyük patlama(Big Bang) sonrasında ortaya çıkan enerji yüklü parçacıklara kütle kazandırarak, madde haline getiren Higgs alanı, evrendeki bütün cisimlerin varlık temelini oluşturmakta. CERN laboratuvarlarında varlığı kanıtlanan gizemli Higgs parçacığı, evrenin simetrisini bozarak yaşamın yaratıcısı oldu.
Peki Evrenin döngüsünü sağlayan bir bilinç olabilir mi?
Bir çok bilim insanı Evenin bir tür yaşam ve zeka formu olduğunu, dolayısıyla bilincinin olduğunu inanmakta.
Stephen Hawking, Bobby Azarian, Sabine Hossenfelder, Vitaly Vanchurin, Lee Smolin ve Jaron Lanier, Bernard Haisch, Roger Penrose gibi bir çok fizikçi kozmosun canlı bir organizmaya benzer bir şekilde öğrenme, uyum sağlama, kendi kendine organize olma, gelişme gibi özelliklere sahip olduğunu savunmakta.
Buna göre Big Bang sonucu evrenin genişlemesiyle ortaya çıkan kozmik enerji evrenin ruhunu oluşturmakta. Evrenin yaşamsal devinimini sağlayan, içindeki herşeyi besleyen kozmik enerji sınırsız ve sonsuzdur. Bu sonsuzluğun içinde tüm varoluşu yönlendiren evrensel kozmik bilinç vardır.
'Kozmik Zorunluluk’ hipotezine göre, Evrende yoğun bilgi sistemleri işliyor. Bu bilgi sistemleri Evrende bilinçli olarak hayatı yaratır. Çünkü yaşam yoğunlaştırılmış bir bilgi biçimidir ve bilgi, madde ve enerji ile birlikte evrenin temelidir.
Fizikçi Roger Penrose katılımcı kosmos teorisini yorumlarken,“Fizik yasaları karmaşık sistemler üretir ve bu karmaşık sistemler bilince götürür ve daha sonra matematiğini üretir ve daha sonra matematiğin temel kanunlarını basit ve ilham verici bir şekilde kodlar” der.
Peki Evrenin sonsuzluğunda bilginin akışı nasıl gerçekleşebiliyor
2019 tarihinde The Astrophysical Journal'da yapılan bir araştırma sonucu, Evrende birbirinden milyonlarca ışık yılı uzaklık ve yerçekimi kuvvetinin etkisiz olan bu uzaklıkta bile galaksilerin hareketleri arasında açıklanamayan bir benzerlik eşzamanlılık ve tutarlılık olduğu tespit edildi. Aynı şekilde 2014 tarihinde Avrupa gözlemevi tarafından yapılan bir araştırma bunu destekler nitelikteydi. Buna göre Evrenin sonsuzluğunda var olan tüm sistemler, akıllı bir varlık gibi koordineli bir şekilde evrensel döngüye ayak uydurmakta. Bu da Evrenin kendi kendini simüle ediyor olabileceğinin, düşünce üretebileceğinin bir kanıtı olmalıydı.
Mikro evrende akıllara durgunluk veren devinim maddenin bilincinin bir kanıtı olabilir mi?
Fizikçi Bernard Haisch, ‘Evren Bilinci’ni yorumlarken, "boş alanın tümüne nüfuz eden atomaltı parçacık alanları bilinç üretti ve iletti. Sonra enerjiden akan karmaşık bir sistem ortaya çıktı. Bu sadece bir beyin değil, potansiyel olarak herhangi bir fiziki yapı olabilir" tezini ileri sürdü.
20. yy.’ın fizikçileri Heisenberg, Einstein, Pauli ve Schrödinger insan bilinci ile Kuantum fiziğinin birbiriyle yakından bağı olduğunu düşünüyordu.
Bilincimiz dışında gerçekleşen atomaltı parçacıkların devinimi, bilinç tarafından takip edilmesi durumunda adeta hissedermiş gibi davranışlarını değiştirerek süperpozisyon (üstüste binme) özelliği gösterdiğini kanıtlıyordu. Atomaltı parçacıklar aynı anda birden fazla geçişle, aralarında değiş tokuş yaparak bir evrenler kombinasyonu oluşturmaları, varlıkla yokluk arasındaki belirsizlik ve olasılıklar evreninde mekik dokuyuşları, yine evrende farklı rotalarda gönderilen parçacıkların hissedercesine birbirleriyle koordinasyon içinde hareket edişleri maddenin sezgiselliğini kanıtlıyordu.
Evrenin makro düzeydeki şeması, canlıların beyinlerinin sinir hücrelerinin kombinasyonunu andırıyor. Bu kozmik zekanın bir kanıtı olabilir mi?
Bilim insanları insan beyin dokusunun evrenin Kozmik ağ bağlantısını andırdığını tespit ettiler. İnsanın beyin dokusunda nöronlar uzun sinir lifleriyle tıpkı kozmik ağ örüntüsü gibi kümeler şeklinde birbirine bağlıdır. Nitekim 2020 yılında Astrofizikçi Franco Vazza ve sinirbilimci Alberto Feletti bunu doğrular nitelikte bir çalışma yürüttüler.
Fizikçi Dr. Melvin Vopson, tüm temel parçacıkların insanlarda DNA'yı andıran bir şekilde bilgi depoladığını ve bilginin fiziksel bir kütleye sahip olduğunu öne sürmekte. Buna göre anatomik yapımızda sonsuz tane parçacığın döngüsü, sonsuz kombinasyonu var. Atom- molekül- protein- organel- hücre- doku- organ- sistem– organizma. Teorik olarak her biri diğerinin evreni. İç İçe geçmiş makinanın parçaları gibi işleyen sarmal evrenler. Bu organellerlerin bütünlüğü bilinci ve insan varlığını kanıtlar.
Bu tezler tarihsel evrim süreçlerinde canlıların DNA ve RNA’ların da taşınan genetik özellikler, aslında bilginin insan bilinci dışında evrende varlığının, evren bilincinin kombinasyonunun bir kanıtı olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Bu bağlamda Stephan Hawking’de bilginin, dilin, kültürün genetik olarak DNA ve RNA tarafından nesilden nesile aktarıldığını söylemekte.
Kuantum bilimine paralel gelişen Kuantum felsefesi, kaba materyalist ve idealist felsefeyi sarsmakta. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan madde ve evrenin ruhsuz olamayacağını savunurken, kuantum felsefesinin insanlık önünde yeni bir evren açtığını buna paralel olarak toplumsal yaşamın bu paradigma ekseninde yapınlanmasını savunurken şöyle der. “Artık atom parçacıklarının da ötesinde, dalga parçacık evreninde olup bitenlerin başta 'canlılık' özelliği olmak üzere, varlıkların her çeşidini oluşturduğunu görmekteyiz. Kuantum sezgiselliği derken bunu kast ediyoruz. Gerçekten bu kadar doğal çeşitlilik ancak büyük bir zeka ve özgürlük tercihiyle mümkün olabilir” demekte.