Gökhan'ı bulma mücadelesi ve gösterdikleri

Arzu DEMİR yazdı —

  • Gökhan’ın kaçırıldığının açığa çıkmasının ardından ailesi ve yoldaşlarından başlamak üzere devrimciler, hızlıca mobilize oldu… Hasan Ocak’tan 25 yıl sonra, yoldaşı Gökhan Güneş, gözaltında kaybedilmek istendi. Ancak yürütülen mücadele ile faşizmin elinden alındı. 

Salı sabahı, “Gökhan Güneş evine döndü” haberini aldığım zaman mutluluktan içim içime sığmadı. Sadece büyük bir mutluluk değildi hissettiğim. Dünyanın altını üstüne getirecek kadar güçlü de hissettim kendimi. Eminim ki, 26 Ocak sabahı bu iki duyguyu yaşayan sadece ben değildim. Gökhan Güneş’in İstanbul’da gündüz vakti kaçırıldığı 20 Ocak gününden itibaren önce “Gökhan Güneş nerede?”, ardından “Sağ aldınız, sağ alacağız”, “Gökhan’ı bırakın”, “Gökhan’ı kaybettirmeyeceğiz” ya da “Siz kaçırdınız, biz alacağız” diyerek eylemler yapan, sokakları arşınlayan, kapıları aşındıran, hesap soran, faşizmin yasaklarını tanımayan başta ailesi ve ESP’li yoldaşları olmak üzere, devrimci hareketin tüm özneleri aynı “başarma” duygusunda birleşti.

Genç bir insanın, Gökhan’ın hayatı kurtuldu. Annesi Nazife Güneş’in yüreğine ikinci bir evlat kaybı ateşi düşmemiş oldu. Aynı zamanda, gözaltında kaybetme saldırısını yeniden devreye koymak isteyen Saray faşizmine iyi bir ders verildi.

Gökhan, nasıl kaçırıldığını, 5 gün boyunca nasıl işkencelere maruz kaldığını anlattı. Tüm söyledikleri 1990’lı yıllar boyunca devletin Kürt yurtseverlere, devrimcilere, sosyalistlere karşı uyguladığı sistematik işkence ve gözaltında kaybetme saldırısını tarifliyordu. Elektrik verme, çırılçıplak soyarak soğuk suda ıslatma, dayak atma… Ardından da katledip ya bir ormanlık alana atma ya da bilinmeyen bir yere gömme.

Çok da uzak geçmişe ait olmayan bu insanlık suçunu Türk devleti, muhaliflerine karşı sayısız kez uyguladı. İHD Kayıplar Komisyonu’nun raporuna göre, 1990’lardan bu yana gözaltında kaybedilenlerin sayısı en az bin 388’i buldu. 250 toplu mezarda, 4 binden fazla kişi gömülü.

Gözaltında kaybetme politikasının önüne, komünist devrimci Hasan Ocak’ın gözaltına alınmasına karşı 1995 yılının mart ayında başlayan ve bugün de hala devam mücadele ile geçildi. Cumartesi Annelerini ve Galatasaray’daki Cumartesi mevziisini yaratan bu mücadele ile Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un cenazelerine ulaşıldı. Mezarsız ölüler coğrafyasında evladının bir mezarına sahip olmanın bir “şans” olduğu düşünüldüğünde, iki devrimcinin bedenlerini bulmak da hem aileler hem de ezilenler bakımından önemliydi.

Bu kez ise 25 yıl sonra, Hasan’ın yoldaşı Gökhan Güneş, gözaltında kaybedilmek istendi. Ancak yürütülen mücadele ile faşizmin elinden alındı.

20-26 Ocak arasındaki günlerde yaşananlar önemli noktalara işaret ediyor.

Birincisi, gözaltında kaybetme saldırısı, devletin, terk ettiği, tarihe gömdüğü bir yöntem değildir. Bugünlerin “demokrasi şampiyonu” kesilen Ahmet Davutoğlu’nun, “başbakan” sıfatıyla 20 Ekim 2015’te Van mitingi sırasında yaptığı “beyaz Toroslar” tehdidinin ne kadar güncel ve somut bir tehlike olduğu görüldü.

20 Temmuz Suruç katliamı ile birlikte halklara karşı ilan edilen yeni savaş sürecinde itirafçılaştırma, ajanlaştırma politikasının bir adımı olarak da uzun süreli kayıt dışı gözaltının bir adım ötesine geçilerek, gözaltında kaybetme politikası devreye konuluyor. HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun paylaştığı bilgiye göre, OHAL sonrasında 32 insan kaçırıldı. Hüseyin Galip Küçüközyiğit 31 gündür kayıp. 2020 yılının 24 Ocak günü hapishanedeki oğlunu görmek üzere Batman’dan İstanbul’a giden Mehmet Bal’dan hala bir haber yok. Keldani Hürmüz Diril’in durumu da aynı.

Gökhan Güneş’in kaçırılması şimdilik son örnek oldu. Bu bakımdan, Gökhan’ı faşizmin elinden alma mücadelesi, ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü’nün tam da belirttiği gibi, “Hepimiz için bir eşik” oldu.

İkincisi, Gökhan’ın kaçırıldığının açığa çıkmasının ardından ailesi ve yoldaşlarından başlamak üzere devrimciler, hızlıca mobilize oldu. ESP’nin dışında Devrimci Parti, Söz Bizim Karar Bizim Platformu, DAF, HDP, SODAP, SYKP, İnşaat-İş, Kaldıraç, Halk Cephesi, Köz, SMF, EHP, İsimsizler Hareketi ve Halkevleri, Dev-Güç, HDP Gençlik Meclisi ve Birleşik Gençlik Meclisleri’nin de içinde olduğu devrimci örgüt ve partiler, bu mücadelenin bileşeni oldular.

Sonuç olarak birleşik devrimci mücadelenin gücü ile Gökhan faşizmin elinden sağ olarak alındı. Bu kazanımın, faşizme karşı birleşik mücadelenin bir “merkez ve hukuk” olarak da somutluk kazanma adımlarının atıldığı bu günlerde, bir manivela işlevi göreceği açıktır.

Üçüncüsü, sosyalistler, 25 yıl önce Hasan Ocak’ın gözaltında kaybedilmek istenmesi üzerine başlattıkları, “Sağ aldınız sağ istiyoruz” kampanyasının deneyimlerine yaslanırken, bir yandan faşizmin yasaklarına rağmen sokağın gücünü diğer yandan yeni bir mücadele aracı olarak sosyal medyanın “kamuoyu oluşturma” gücün kullandı.

Dördüncüsü, Güneş ailesinin, kararlı, cesaretli ve militan duruşu herkese güç ve cesaret verdi.

Elbette, bu mücadele sürecini yürüten sosyalistler, devrimciler, güçlü ve eksik yanlarını değerlendirecek, kimi politik ve örgütsel sonuçlar çıkartacaktır. Ancak sonuçtan bakarak iç ferahlığı söyleyebiliriz ki, Saray faşizmine karşı mücadelede, ezilenlerin umudu tazelendi, morali güçlendi. 2021 yılı mücadele ve kazanımla başladı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.