Göz bebeğim gibi 26 yıldır saklıyorum

Dosya Haberleri —

Sema Yüce

Sema Yüce

  • 97’den beri bu fotoğrafı gözümün bebeği gibi saklıyorum. Sadece Sema arkadaşın şehadetinden dolayı değil, fotoğraftaki arkadaşlardan gördüğüm gerçek değer ve mücadelenin üzerimde yarattığı büyük etkinin temsilidir bu fotoğraf. Hayattaki en büyük korkum örgütüme, şehitlere ve yoldaşlarıma karşı mahcup olmak.
  • Sema arkadaşı 1997’nin kış aylarında tanıdım. Sağlık sorunları nedeniyle Çanakkale Cezaevi’nden Bayrampaşa Cezaevi’ne getirilmişti. Rahatsızlığından dolayı onunla ilgilenmemiz gerektiği söylenmişti. Bu, benim için büyük bir şans ve büyük bir onurdu. Önderliğe çok bağlıydı. Hep ondan bahsediyordu. İhanete karşı çok öfkeleniyordu.

MIHEME PORGEBOL

Nuran Sezgin, 1989’dan beri Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde farklı çalışma alanlarında aktif bir şekilde yer alıyor. Bir dönem Rusya’da parti çalışmalarında yer alan Nuran Sezgin, son 18 yıldır da Şehît Rustem Cûdî Mülteci Kampı’nda (Mexmûr) çalışma yürütüyor. Kampta bir dönem belediye eşbaşkanlığı da yapan Sezgin, hali hazırda ise Sağlık Komitesi ve Star Kadın Koordinasyonu çalışmalarında görev alıyor. Mexmûr’da yer aldığı çalışmalara ilişkin “Bizler militan değiliz, PKK ve halk çalışmalarının aşığı insanlarız. Halkımızla iç içe olabileceğimiz her çalışma bizim için seve seve üstlenilecek görevlerdir. Ben de bu niyetle Mexmûr’a geldim” diyen Sezgin, 1997’de tanışıp yoldaşlık kurduğu Sema Yüce’yi yanında sakladığı fotoğrafı üzerinden anlatıyor: “Ben cezaevinde kalmış biri değilim. Cezaevine dönük çalışmalara dışarıdan katılıyor, sık sık cezaevlerine gidip geliyordum. Arkadaşlara bağış ve aidatlarla ekonomik imkan sağlıyorduk. O zamanlar cezaevine giriş çıkışlar bugünkü kadar zor değildi. Cezaevi genel olarak bizim arkadaşlarımızın denetimindeydi. İdare üzerinde de etkili olabiliyorlardı. Çok rahat gidip gelebiliyordum. Aslında ben cezaevi çalışmalarına bakmıyordum ama o süreçte arkadaşların yönlendirmesiyle Bayrampaşa ve Sakarya’da yalnızca siyasi kadın tutsakların kaldığı cezaevlerine gidip geliyordum."

Sema’yla tanışmak

"PKK hareketinde 89’dan bu yana aktif şekilde çalışma yürüten bir yurtseverim" diyen Sezgin, şöyle devam ediyor: "Sema arkadaşı 1997’nin kış aylarında tanıdım. Sağlık sorunları nedeniyle Çanakkale Cezaevi’nden Bayrampaşa Cezaevi’ne getirilmişti. Rahatsızlığından dolayı onunla ilgilenmemiz gerektiği söylenmişti. Bu, benim için büyük bir şans ve büyük bir onurdu. Sema arkadaşın duruşu, sohbeti, yaklaşımı insanların üzerinde muazzam bir etki bırakıyordu. Her gittiğimizde kendisiyle sohbet ediyor, güncel meseleleri tartışıyorduk. Dışarıdaki çalışmalarla ilgili aktarımlar istiyordu. Sık sık ‘Çanakkale’deki arkadaşların ihtiyaçlarını, İstanbul’daki çevre ilişkilerimizi kullanarak çözebilir miyiz?’ diye soruyordu. Cezaevi koşullarında bile herkesin ihtiyacını düşünen biriydi. ‘Mücadele içindeki arkadaşlara bir nebze de olsa yardımcı olabiliyorsak ne mutlu bize’ diyordu."

Nuran Sezgin

Bu kadar büyük bir irade…

Sema Yüce'nin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a olan bağlığını çok büyük olduğunu söyleyen Sezgin, "Hep ondan bahsediyordu. Önderliği görmeyi çok istiyordu. Özellikle Önderliğin kadın çalışmaları üzerine yoğunlaşmalarını ve çalışmalarının boyutunu merak ediyordu. İstanbul’daki çalışma koşullarımızı soruyordu. Her seferinde dikkatli olmamız gerektiği konusunda uyarıyordu bizi. Özellikle uzun ömürlü çalışmalar için etrafımızdaki kişileri iyi tanımamız gerektiğini söylüyordu. Önderliğe bağlılığını eyleminden sonra öğrenseydim belki de ‘Böyle bir bağlılık olabilir mi?’ diye sorgulardım. Fakat Sema arkadaşı tanıyıp, eylemini de gördükten sonra dedim ki ‘Ben Sema arkadaşı az bile tanımışım.’ Şehit düştü diye söylemiyorum; hapishane yönetiminden, adli mahpuslara, ziyaretçilere kadar herkesi etkileyebilen bir insandı Sema arkadaş. Bu kadar büyük bir irade, harekete bağlılık… İnsanları kazanmak adına doğru ilişkiler kurabilen muazzam bir kişilikti. Sema arkadaştan etkilenmemek imkansızdı. Çok genç yaşında özgürlük hareketine katılmış, üniversiteyi yarım bırakmış. İsmi kadar yüce bir arkadaşı tanımak, onunla bazı anıları yaşamak bizim için büyük bir şans. Umarım ona layık olabiliyoruzdur" diyor.

O çok başkaydı

Sema Yüce ile anılarını anlatmaya sürdüren Sezgin, şöyle devam ediyor: "Bedenini ateşe veren (23 Aralık 1999) Beritan (Hükmiye Seyhan) arkadaşla şehadetinden önce Rusya’daki çalışmalarda birlikteydik. Onunla Rusya’daki Gundê Kurda adlı köyde tanışmıştık. Beritan arkadaş eyleminde dahi Sema arkadaştan o kadar esinlenmişti ki… Her iki arkadaşın da benim üzerimde yarattığı etki çok farklı. Hem üzerimdeki psikolojik etkileri hem de mücadeleye daha sıkı sarılmam anlamında yarattıkları etki anlatılamayacak kadar büyük. Bu nedenle onlar hakkında konuşurken bile anılarına ne kadar sahip çıkıp, ne kadar anlatabilirim kaygısı çekiyorum. Hem bir anne olarak hem de bu hareketin bir çalışanı olarak onların anılarına layık olup olmadığıma dair bir iç hesaplaşma içerisindeyim her gün. Bu duyguların geride kalan herkesin yaşadığı duygular olduğunu düşünüyorum. Sema’yı görüp de etkilenmemek mümkün değildi. Çok farklı bir duruşu vardı. Aşırı mütevazı biriydi. Hep güler yüzlüydü. Karşısındaki insanı her seferinde tepeden tırnağa süzüp incelerdi. Bazen ‘Heval Sema bir şey mi var?’ diye sorardım o beni süzerken, ‘Yok’ derdi, ‘Dalmışım.’ Görüşçüleriyle kurduğu diyaloglar beni çok etkilemişti. Görüşüne gelenlere ’Kitap okuyor musun?’, ‘Hangi kitapları daha çok esas alıyorsun?’, ‘Okuduğun kitaplara dair notlar alıyor, hayatında uyguluyor musun?’ gibi sorular sorardı. Bazen çalışmaları aktardığımda ‘Hem genç bir annesin hem de çalışmalarda aktif yer alıyorsun. Neden bazı şeyleri kaleme almıyorsun?’ diye sorardı. Yönlendirici yönü çok güçlü bir arkadaştı.

Üsteğmenin kızını örgütlemek

Sadece bize değil, herkese güven veriyordu. Mesela adli koğuşta yatan bir kadın vardı. Üsteğmen olan babasını bıçaklamıştı. Bu kadın cezaevinde çeşitli sorunlar yaşıyordu. Cezaevi yönetimi, gardiyanlar ve koğuş arkadaşları ‘Siz onu yanınıza alın, sorunlarını ancak siz çözersiniz. Siz insanları Kürt, devrimci veya adli suçlu diye ayırmıyorsunuz. Kimseyi dışlamıyorsunuz’ demişlerdi. Sema arkadaş o kadınla özellikle ilgilenmişti. Onu örgütlemişti. Kaldığım mahallenin konumundan kaynaklı bu meseleyi kendisi anlatmıştı bana. Ben güvenlikten kaynaklı İstanbul Esenler’de Karabayır mahallesinde kalıyordum. Burada daha çok Romanlar yaşıyordu. 2-3 Kürt aile dışında hepsi Romandı. Bize çok değer veriyorlardı. Sema arkadaş bana ‘Niçin insanlarla diyalog kurmuyorsunuz? Kürt sorununu, kadınların sorunlarını ve mücadeleyi neden onlarla paylaşmıyorsunuz?’ diye sordu. ‘Dilimiz bir değil. Yaşamları, arayışları çok farklı” dedim. O da bana babasını bıçaklayan kadınla olan ilişkisini anlattı. Üsteğmen olan baba annesine çok zulmettiği için kızı dayanamayıp babasını bıçaklamış. Yaşadığı psikolojik sorunlardan kaynaklı Sema arkadaş o kadını kendi yanına almıştı. ‘Kadınlar toplumu bir araya getiren çekim noktası olmalı’ diyordu. ‘Bak mesela biz siyasi tutsaklar olarak bu koşullarda dahi bir kadını çalışmalarımıza katabiliyorsak siz neden dışarıda bunu yapmıyorsunuz? Rehavete kapılıyorsunuz’ diyordu. Evet, çalışmalarda yer alıyorduk, sürekli bir koşturma içerisindeydik fakat bazı şehadetlerden sonra insan kendisini tekrar gözden geçirip mücadeleye daha çok anlam biçebiliyor. Kendini daha çok sorgulayabiliyor. Düşünsenize cezaevi koşullarında bir PKK militanının adli suçtan yatan, üstelik babası üsteğmen olan bir kadını kendi saflarına çekmesi, ona bir rol, misyon, görev vermesi nasıl bir ikna yeteneğidir?

Kadınlar erkeğe muhtaç olmasın diye…

Erkeğe dair çözümlemeleri muhteşemdi. Samimiyetimle söylüyorum, erkeği ilk defa Sema arkadaşla sohbetlerimizde net bir şekilde tanımış oldum. Doğru, evde bir erkek vardı, baba vardı, abi vardı ama biz onları bu şekilde çözümleyemiyorduk. Özellikle Çanakkale Cezaevi’nde yaşananlardan çok rahatsızdı. Hatta ben bir keresinde kendisine ‘Evde koca ve baba yetmiyormuş gibi, sistem ve devlet her yerde şaman gibi dikilmişler kadınların tepesine’ dedim. O da gülerek, ‘Eğer kadının kendisine özgüveni olmazsa, kendini ideolojik olarak eğitip beslemezse erkeğe güç yettiremez. Bu yüzden kadınların kendi eğitimine odaklanması çok önemli. Sen evlisin Nuran arkadaş, erkeğin gerçekliğini bizden daha fazla yaşıyor olabilirsin ama düşün, örgüt ortamında bile eğer bir kadın bir erkek karşısında güçlü değilse, kendi ayakları üzerinde duramıyorsa veya çok basit şeylerde bile erkeğe muhtaç oluyorsa rahatlıkla ezilebilir’ diyordu.

Diyebilirim ki o hasta halleriyle kadın arkadaşlar hiç kimseye muhtaç olmamak, erkekten bir şey istememek için, Çanakkale Cezaevi’nin tüm ihtiyaçlarıyla kendileri ilgileniyordu. ‘Madem buraya geldim ve bu koşular altındayız, kadın arkadaşları kimseye ezdirmeyelim, kimseye muhtaç etmeyelim. Sizin burada (İstanbul) yurtsever dostlarınız, tanıdıklarınız var, örgütlenip yardımcı olun’ diyordu.

Başkan Apo’yu erkekten korumak

Sema arkadaş cezaevindeki durumları anlattığında iğneden ipliğe tüm ihtiyaçları sıralar ve ‘Eğer koşullarımız böyleyse bu ihtiyaçları karşılamak da sizin görevinizdir’ diyordu. ‘Madem biz mücadeleye katıldık, düşmanın eline düştük ve buradayız, zindan koşullarını iyileştirmek ve kadın tutsakları erkeğe muhtaç etmemek de en çok bir anne olarak sizin görevinizdir. Erkeği bizden daha iyi tanıyacaksınız ki hem bizleri hem mücadeleyi erkekten koruyacaksınız. Biz Başkan Apo’yu erkekten ancak böyle koruyabiliriz’ diyordu. ‘Heval Sema Önderliği biz nasıl erkekten koruyacağız? Önderlik de bir erkek’ diye sorduğumda bana Önderliğin ‘Ben bir erkeğim, bana bile güvenmeyin’ sözünü hatırlattı. Sık sık ‘En iyi erkeğin bile ağzından 10 km öteden asfalt kokusu gelir’ diyordu Sema arkadaş. Ben o zaman çok afalladım. ‘Örgütte, hele cezaevinde böyle şeyler olur mu?’ diye şaşırdım. Bana ‘Git Önderliğin Erkeği Öldürmek kitabını oku’ dedi.

‘Beni o ablanın yanına götür’

Dediğim gibi cezaevine gidip gelme koşulları bugüne göre daha rahattı. Oğlum o zamanlar daha çok küçüktü. Bazen sabah cezaevine gidip arkadaşlarla görüşüyor, oğlumu onların yanına bırakıp dışardaki işlerimi hallettikten sonra tekrar cezaevine geliyor, oğlumu alıyordum. Meğer ben çocuğumu yanlarına bıraktığım zamanlarda Sema arkadaş sık sık onunla sohbet ediyormuş. Cezaevine götürdüğümüz çocuklar üzerindeki etkisi çok farklıydı. Etrafımızdaki çocuklar onları sürekli Sema ablalarının yanına götürmemizi istiyor, ‘O diğer ablalar gibi değil, bizimle hep oynuyor’ diyordu. Sağlık sorunları biraz düzeldikten sonra tekrar Çanakkale’ye götürülmüştü. Çok geçmeden de eylemini (21 Mart 1998) yaptı zaten. Eylemden sonra onu tedavi için İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne getirdiler. Ben gidemiyordum yanına ama eşim onun refakatçisi olduğu için sürekli gidip geliyordu. Hastanedeyken Sema’ya sormuşlar ‘Çıktığında ilk ne yemek istersin’ diye. ‘Eğer şehit düşmezsem ve buradan çıkarsam güzel bir lahmacun yemek isterim’ diyor. Lokman arkadaş (Nuran Sezgin’in eşi) aynı gün koca bir tepsi lahmacun yaptırıp kendisine götürüyor. Sema arkadaşın söylemesi üzerine yiyebilecek durumdaki tüm hastalara bu lahmacunları dağıtıyorlar. 2 gün sonra Lokman arkadaş bir ihtiyacı var mı diye tekrar hastaneye gidiyor. Hastane girişinde asker tanıyor Lokman’ı ve ‘Başınız sağolsun, o abla şehit düştü’ diyor. Lokman olduğu yere çöküp kalıyor."

***

Sema’nın gözleri

“Eğer biz bugün kendimizi ifade edebilmiş ve düşmana karşı her şeye rağmen mücadeleyi bu aşamaya kadar getirebilmişsek Sema arkadaş gibi şehitlerimizin ve Önderliğimizin yaratmış olduğu değerler sayesindedir. Bunu ezbere bir laf olarak söylemiyorum. Onların ruhudur bugün Zap’ta, Metîna’da, Avaşîn’de bizi ayakta tutan. Bu bir gerçekliktir. Buna şahidim çünkü ben o ruhu Sema arkadaşın gözünde gördüm. Yani o gözler… Anlatmak bile çok zor. Yani… Kendinizi eğitin diyordu, hiçbir şeye boyun eğmeyin diyordu gözleri. Sohbet ederken gözleri de konuşuyordu sizinle. Gözlerinizin içine içine bakıyordu. Onun gözlerine baktığın zaman mücadeleye olan bağlılığı, ihanete karşı duruşu görüyordun. İhanete karşı çok öfkeleniyordu. Herhangi bir ihanetten bahsedildiğinde bile heval Sema’nın gözlerinde öfkeyi görebiliyordunuz. Diyorum ya, bazı şeylere anlam vermek… Anlam çok geç geliyor. Bazen gözlerine baktığımda kendimi karşısında mahcup hissediyordum. Çünkü o gözlerin anlattıklarına yetişmek mümkün değildi. İsmi kadar yüce bir bakışı vardı.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.